YAZARLAR

Belge

Yıllardır haykırıp duruldu ya, “hani belge, hani belge” diye. Aradığınız o meşhur belge, Garo Paylan’ın tutanaktan kazıdığınız konuşmasında, kaydına tahammül edemediğiniz o beyanın yerindeki asil boşluktadır.

Anayasa görüşmeleri sırasında en son natürmortluktan uçuşlara terfi eden o saksıya baktığımı hatırlıyorum. Hani şu bir iki yaprağı da ayrı istikamete fırlayan saksı. Onun dışında kavgaların doğası bana çok içler acısı geliyordu. Eşbaşkanları, milletvekilleri tutuklu bir HDP gerçeğini sineye çekebilmiş, duruş sergileyememiş bir meclisten ne beklentim olabilir. Hem gecelerden Cumaydı; her an bir KHK gökten zembille düşebilir yine kimlerin ve hangi derneklerin nefesini kesebilirdi.

Önce Sur’daki iki çocuğun ‘tahliye’ anını gösteren video belirdi. Özel harekatçıların marifetmiş gibi yüklediği videoda bedenleri ve ruhları taciz edilen o Kürt çocuklarını izleyip, insan olanlarımızın yapabileceği gibi sahipsiz bırakılmış bir utancı ve deli bir öfkeyi yüklendim. Sonra HDP İstanbul Milletvekili Garo Paylan’ın konuşmasına karşı birleşen o linç cephesine bakarken buldum kendimi.

Paylan, Anayasa değişikliği teklifinin 11. maddesinin görüşmelerinde söz alırken daha önce sekteye uğrayan anayasaları ve tek adamlık süreçlerin bilançosunu anlatıyordu tane tane. “1913-1923 yıllarında Ermeniler, Süryaniler, Rumlar ve Yahudiler kaybedildi. Büyük katliam ve soykırımlarla bu topraklardan ya sürüldüler ya mübadelelere uğradılar” diyordu.

DİKKAT EDİN, YOKSA

Meclis Başkanvekili Ahmet Aydın’ın Paylan’a “Hâl ve hareketlerinize dikkat edin” seslenişini unutmayın. Elbet bu tehdidin ‘yoksa’ boyutunu da. Her konuda birbirine giren meclisin birden yekpâre bir bütün haline gelişini, bağırış çağırışları, Paylan’ın konuşamaz hale getirilişini, ortak kınamayı, üç birleşime katılmama cezasını ve bütün konuşmanın tutanaktan çıkarılışını da.

Önce konuşmasını tamamlasın Garo Paylan: "Bir zamanlar yüzde 40’tık, bugün binde 1’iz. Herhalde başımıza bir iş geldi ki… Ben adına soykırım diyorum, siz ne derseniz deyin. Adını hep beraber koyalım ve yolumuza devam edelim. Ermeni halkı başına ne geldiğini çok iyi biliyor. Atamın, dedemin başına ne geldiğini çok iyi biliyorum. Gelin, adını siz koyun, hep beraber yüzleşelim. Artık biz yok hükmündeyiz, binde bire düşmüş durumdayız."

Arada yaşananları da hele anlatsın bir: “Açıklamamadan sonra AKP’li vekiller bağırmaya başladılar ve sonra ara verildi yaklaşık 1 buçuk saat. Orada MHP ve AKP vekilleri baş başa verdiler. Bakanlara gitmiş, kriz haline getirilmiş bu durum. MHP, ‘Garo Paylan’a ceza erilmezse anayasa teklifinde desteğimizi çekeceğiz’ demiş. Şu anda AKP, MHP’ye muhtaç olduğu için resti göremedi ve 3 birleşimlik ceza aldım. En kötüsü de şuydu, AKP, CHP ve MHP de soykırım kelimesini kullanamayacağıma dair zelil açıklamalar yaptılar. Mahalle baskısı da diyebilirim, vekiller alkış kıyamet destek verdiler. Linç ortamı vardı. Ceza verildikten sonra arkadaşlarla meclisi terk ettik.”

SİLİNEN KAYIT

Şimdi o meclis tutanağında böyle bir yaşanmışlık yok. Zira sadece soykırım kelimesine değil, konuşmanın ve lincin kendisine dair bir satır da yok. Yok yani. Böyle bir şey hiç olmadı. Meclis tutanakları dün sabaha karşı Meclis'te hiç öyle bir olay yaşanmamış gibi... Başkan Vekili “Bu milleti yaralayıcı ifadeler kullanamazsınız” diyordu kürsüden. Herhalde Garo Paylan yabancı ve küstah bir konuktu nezdinde. Ya da katliam ve soykırımın kendisinden daha yaralayıcı bir şeydi bundan bahsedilmesi. Daha az utanç vericiydi Paylan’ı bir halkı aşağılamış gösterme ve hedef haline getirme gayretkeşliği.

Demek ki neymiş? Anayasa değişir tarih değişmezmiş. Gecenin devlet dersi şuymuş: Gelecek bedenini, ruhunu taciz ettiğiniz Kürt çocukları, geçmiş susturmaya yeltendiğiniz Ermeni vekil. Ne geçiyor ne geliyor.

Yıllardır haykırıp duruldu ya, “hani belge, hani belge” diye. Aradığınız o meşhur belge, Garo Paylan’ın tutanaktan kazıdığınız konuşmasında, kaydına tahammül edemediğiniz o beyanın yerindeki asil boşluktadır.

Biz susalım, boşluk konuşsun.


Karin Karakaşlı Kimdir?

1972’de İstanbul’da doğdu. Boğaziçi Üniversitesi Mütercim Tercümanlık Bölümü’nün ardından Yeditepe Üniversitesi Karşılaştırmalı Edebiyat Bölümü’nde Yüksek Lisans eğitimini tamamladı. 1998’de öykü dalında Varlık dergisinin Yaşar Nabi Nayır Gençlik Ödülü’nü kazandı. Karakaşlı’nın eserleri şunlardır: Başka Dillerin Şarkısı (Öykü, Varlık Yay., 1999; Doğan Kitap, 2011) , Can Kırıkları (Öykü, Doğan Kitap, 2002), Müsait Bir Yerde İnebilir Miyim? (Roman, Doğan Kitap, 2005), Ay Denizle Buluşunca (Gençlik Romanı, Günışığı Kitaplığı, 2008), Cumba (Deneme, Doğan Kitap, 2009), Türkiye’de Ermeniler: Cemaat, Birey, Yurttaş (İnceleme, Günay Göksu Özdoğan, Füsun Üstel ve Ferhat Kentel ile, Bilgi Üniversitesi Yay., 2009), Benim Gönlüm Gümüş (Şiir, Aras Yayıncılık, 2009), Gece Güneşi (Çocuk Kitabı, Günışığı Kitaplığı, 2011), Her Kimsen Sana (Şiir, Aras Yayıncılık, 2012), Dört Kozalak (Gençlik Romanı, Günışığı Kitaplığı, 2014), Yetersiz Bakiye (Öykü, Can Yayınları, 2015), İrtifa Kaybı (Şiir, Aras Yayıncılık, 2016), Asiye Kabahat’ten Şarkılar Dinlediniz (Anlatı, Can Yayınları, 2016). Karakaşlı halen Kültür Servisi, Gazete Duvar siteleri ve Agos gazetesinde yazmaktadır.