YAZARLAR

Kar, karar, konuşma

'Güç, zorbalık için kullanılırsa hepimiz kaybederiz' dedi Meryl Streep. Nasıl da kaybediyoruz, değil mi… Kar, karar ve konuşma şahittir.

“Görmemişin karı oldu” şeklinde kar fotoğrafları, videoları paylaşılmasının bir nedeni var. İstanbul, karın o bir anlık temizlik, saflık hissine, insanları çocuklaştıran ruhuna hasret. Kimse hiçbir şey olmamışçasına hayat rutinini sürdürmeye bayılmıyor. Kar işte bu yılgınlığın ve bütün o pisliğin üzerini örtüyor. Bir anlığına.

Bir anlığına tabii, ya ne olacaktı? Kötülük kar tatili dinlemez. Diyarbakır’da Kayapınar belediyesine atanan kayyım, Türk Silahlı Kuvvetleri’ne (TSK) ait savaş uçaklarının Roboski’de 34 sivili bombalayarak katletmesinin anısına yapılan ‘Roboski Anıtı’nı polislere söktürttü kar yağarken. Anıt, DBP’li Kayapınar Belediye Meclisi’nin 2013 Ağustos ayı toplantısında aldığı karar gereği yaptırılmıştı. Anıtta, katliamda yaşamını yitiren 34 kişinin isimleri de yer alıyordu. DBP’li Kayapınar Belediye Eş Başkanı Mehmet Ali Aydın, 7 Aralık 2016’da tutuklandıktan bir gün sonra, belediyeye Kayapınar Kaymakamı Mustafa Kılıç kayyım olarak atanmıştı.

‘Roboski Anıtı’nın heykeltıraşı Suat Yakut’un sorusu akıldan, yürekten geçen isyanın özetidir: “Roboski yaşanan bir gerçekliktir, anıtı yok etmekle hiçbir şey değişmeyecek. Roboski, hafızalara kazınmış kara bir lekedir. Nedir bu? Katliamı sahiplenmek midir?”

KARIN ÜZERİNİ ÖRTEMEYECEĞİ

Karın üzerini örtemeyeceği sistematik kötülüktür bu. Tıpkı yine kar yağmaya devam ederken gelen Suruç katliamı kararı gibi. Urfa Suruç’ta 33 kişinin katledilmesiyle ilgili açılan tek davada, dönemin ilçe emniyet müdürü Mehmet Yapalıal'a “görevi ihmal ve kötü kullanma" suçundan 12 taksitle 7 bin 500 TL para cezası verildi. Suruç'taki Amara Kültür ve Sanat Merkezinde Kobanili çocuklara oyuncak götüren Sosyalist Gençlik Dernekleri Federasyonu (SGDF) üyelerine yönelik 20 Temmuz 2015 tarihinde canlı bombayla düzenlenen katliama dair süren tek davanın üçüncü duruşmasına, patlamada yaralananlardan Ceren Çoban, Yasin Can, Onur Kartal ve patlamada yaşamını yitiren Yunus Emre Şen’in babası İhsan Şen ile Emrullah Akamur’un ağabeyi Ümran Akamur katıldı. Av. Ömer Şerif Yaşar’ın dedikleridir: “Patlamanın üzerinden 18 ay geçmesine rağmen dosyada sadece bir sanık hakkında dava açılmıştır. Sanığın talimatla savunmasının alınması ile sanığa doğrudan soru yöneltme hakkımız elimizden alınmıştır. Sanığın yeniden Suruç’ta huzurda dinlenmesini talep ediyoruz. Ankara katliamında ortaya çıkan belgelerin dosyamıza eklenmesini talep ediyoruz."

‘GÖREVİ KÖTÜYE KULLANMA’

Sonrası Suruç Aileleri İnisiyatifi'nin yaptığı açıklamadır: “‘Görevi kötüye kullanma’ dedikleri; Suruç’a giden gençler yollarda durdurulup çantaları didik didik aranırken, ailesinin ‘IŞİD’ci’ diyerek ihbar ettiği bir canlı bombanın elini kolunu sallayarak katliam yapmasıdır. ‘Görevi kötüye kullanma’ dedikleri; davanın savcısının yaptığı araştırmayla ortaya çıkan ve açık açık ‘canlı bomba saldırısı olabilir’ şeklindeki istihbarata rağmen hiçbir önlem almamaktır. ‘Görevi kötüye kullanma’ dedikleri;  bomba patladıktan sonra yaralılar taşınırken polis araçlarıyla yolu kapatarak yaralıları taşıyan araçları engellemektir.”

Biz bu göstermelik tekil suçluları da ödül gibi cezaları da, insanlık suçlarındaki zaman aşımlarında da biliyoruz. Ne ilk ne son. Bütün bunların toplamı iktidarın, devletin yetkilerini kötüye kullanması ve bunun adına idare demesidir. Başka da hiçbir şey.

‘FİLM DEĞİL, GERÇEK HAYAT’

Aynı gün kar yağarken 74. Altın Küre ödüllerinde kendisine Cecil B. DeMille Ödülü verilen efsane oyuncu Meryl Streep tam da bu güç, iktidar, yetki kavramlarını anlatıyordu teşekkür konuşmasında. Dinleyelim: “Bir oyuncunun işi, bizden farklı olan insanların hayatlarına girmek ve onun hislerini size hissettirmektir. Bu yıl çok çok çok güçlü performanslar vardı; nefes kesen işlerdi. Beni şaşırtan bir performans oldu. Kancalarını kalbime batırdı. İyi olduğu için değil, çok etkileyici ve işini yaptığı içindi. Hedef kitleyi güldürüp dişlerini gösterdi. Ülkemizdeki en saygın koltuğa oturması istenen kişinin, özürlü bir muhabiri taklit etiği andı bu. Ayrıcalık, güç ve mücadele kapasitesi açısından üstün biri. Bunu gördüğümde kalbim kırıldı ve aklımdan çıkaramadım, çünkü bu bir film değildi, gerçek hayattı.”

Bahsi geçen olay, ABD Başkanı Donald Trump’ın, başkanlık seçimleri kampanyası esnasında yaptığı bir mitingde engelli New York Times muhabiri Serge Kovaleski'nin taklidini yaparak, alay edişiydi.

“Güç, zorbalık için kullanılırsa hepimiz kaybederiz” dedi Meryl Streep.

Nasıl da kaybediyoruz, değil mi… Kar, karar ve konuşma şahittir.


Karin Karakaşlı Kimdir?

1972’de İstanbul’da doğdu. Boğaziçi Üniversitesi Mütercim Tercümanlık Bölümü’nün ardından Yeditepe Üniversitesi Karşılaştırmalı Edebiyat Bölümü’nde Yüksek Lisans eğitimini tamamladı. 1998’de öykü dalında Varlık dergisinin Yaşar Nabi Nayır Gençlik Ödülü’nü kazandı. Karakaşlı’nın eserleri şunlardır: Başka Dillerin Şarkısı (Öykü, Varlık Yay., 1999; Doğan Kitap, 2011) , Can Kırıkları (Öykü, Doğan Kitap, 2002), Müsait Bir Yerde İnebilir Miyim? (Roman, Doğan Kitap, 2005), Ay Denizle Buluşunca (Gençlik Romanı, Günışığı Kitaplığı, 2008), Cumba (Deneme, Doğan Kitap, 2009), Türkiye’de Ermeniler: Cemaat, Birey, Yurttaş (İnceleme, Günay Göksu Özdoğan, Füsun Üstel ve Ferhat Kentel ile, Bilgi Üniversitesi Yay., 2009), Benim Gönlüm Gümüş (Şiir, Aras Yayıncılık, 2009), Gece Güneşi (Çocuk Kitabı, Günışığı Kitaplığı, 2011), Her Kimsen Sana (Şiir, Aras Yayıncılık, 2012), Dört Kozalak (Gençlik Romanı, Günışığı Kitaplığı, 2014), Yetersiz Bakiye (Öykü, Can Yayınları, 2015), İrtifa Kaybı (Şiir, Aras Yayıncılık, 2016), Asiye Kabahat’ten Şarkılar Dinlediniz (Anlatı, Can Yayınları, 2016). Karakaşlı halen Kültür Servisi, Gazete Duvar siteleri ve Agos gazetesinde yazmaktadır.