YAZARLAR

İhraç edilenlere naçizane öneriler

İşsiz kalan dostlar... Birçok kez işsiz kalmış biri olarak size kendi yöntemimi öneriyorum. Mizacınız da buna uygunsa tedavide on numara!

Cuma gecesinden bu yana nasıl bir ruh hali içinde olduklarını düşünüp duruyorum. Çok sevdiğim dostlarım, yıllardır ürettiklerini saygıyla takip ettiğim hocalar var içlerinde.

657’ye tabi olmak, bizim gibi iş güvencesinden yoksun çalışan gazetecilerin bilmediği bir konfor. Gerçi OHAL kimsede konfor bırakmadı ya.

Her KHK bir öncekinden daha ağır geliyor çünkü çember giderek daralıyor. Başını kuma gömenler, bu yöntemle kurtulamayacaklarını biliyorlar artık. Ya onlardansın ya açlığa mahkûm edilme tehdidi altındasın, arası yok.

İşsiz kalan dostlar...

Sizlerden iyi bildiğimiz bir şey varsa o da işsizliğin ne demek olduğudur. Biz gazeteciler bir meslektaşımızla tanıştığımızda sohbet muhakkak hep aynı yere gelir. Çalıştığı kaç yayın kuruluşu kapatılmış, kaçından atılmış, kaçı batmış ve kaç aylık maaşını alamamış… Sohbet böyle uzar gider.

İşsizlik berbattır. Nefessiz kalmak gibidir. Hele bir de birikmişin yoksa. Nasıl olsun ki bu şartlarda!

Sabah yataktan kalkmak istemezsin. Yüzünü yıkamak, üstünü değiştirmek gelmez içinden. Birkaç gün geçmiş olsun telefonları gelir, “kulak kanseri olacağım telefonla konuşmaktan” diye dertlendiğin alet bir süre sonra çalmaz olur. Kendini işe yaramaz hissedersin. Hâlâ bir işi olan meslektaşlarını aramamak için bin tane bahane bulursun. Giderek çekilmez olursun. Eşi dostu kendinden soğutursun. E haydi geçmişler ola, tıbbi dilde depresyon denilen o illetin pençesindesin artık.

Birçok kez işsiz kalmış biri olarak size kendi yöntemimi öneriyorum. Mizacınız da buna uygunsa tedavide on numara! İşte basit ama en etkili formül: güne erken başlayın ve bildiğiniz iş neyse onu yapın. Delirmemenin en iyi yolu budur inanın.

Üretmeye devam ederken arada bir içinizi çocukça yaşama sevinciyle dolduracak haylazlıklar da yapın, kendinizi şımartın. ‘Bir sincap gibi’, ‘dörtnala…’ yaşayın.

İşte benim yöntemim. Hepinize ısrarla tavsiye ederim.

Yazın, çizin, üretin, öğretin, anlatın, konuşun. Sakın ama sakın eve kapanıp ahlanıp vahlanmayın! Bu haleti ruhiye ne birikiminize yakışır ne bugüne kadarki vakur duruşunuza. Sözün bittiği yer falan diyenlere, ‘hadi oradan!’ deyin. Sözün en kıymetli olduğu zamanlardayız. Tek bir söz kurtaracak hayatımızı. Bir gün… Ve o, ‘barış’ olacak.