YAZARLAR

Bir barış şarkısıdır hıçkıran şarkılarsa

Tahir Elçi’siz bir yıl geçti. Cinayet hâlâ aydınlanmış değil. Onun itiraz ettiği çatışmaları bitirecek yol bulunmuş değil, aranmıyor bile görünüşe göre...

Tahir Elçi öldürüleli bir yıl mı olmuş? Ne çabuk geçiyor zaman, ölenler için değil, kalanlar için. O kadar çabuk ki yeni ölümlere engel olmak için bir şeyler yapmamız gerektiğini anlamadan yeni ölümlere kapı açılıyor. “Ölümler ölümlere ulanmakta ustadır” dediği bu belki de şairin. (1)

Yas tutmayı bilmeyen şölen yapmayı da bilemez. Yas tutmanın değerini anlamayan şölenin kıymetini de bilemez. Birilerinin yası birilerinin şöleniyse zaten orası toplum olmaktan çoktan çıkmıştır. Bu yüzden bir yerlerde birileri bombalarla parçalanmışken, parçalananların anısına saygı duruşu ıslıklanabilir. Bir acıyı, bir yası paylaşmak gerekmez elbette, fakat sessiz kalmayı bilmek de gerekmez mi, bir toplum isek eğer. Değiliz demek ki.

YAS VARKEN ŞÖLEN Mİ OLUR?

Yas. Kara. Yaslı olmak, karalar bağlamaktır. Reş girêdan. Kara, toprağa yollar. Toprak karadır. Kara toprağa verdiğimizin acısını, toprağı üstümüze alarak taşımaya çalışırız. Xelî ya reş li serê min. Kara topraklar başıma. Ölme arzusunu ama ölenle ölünmeyeceği kuralını dile getirir. Yas, kayıp içindir. Giden. Artık olmayan. Olmayacak olan. Yas, kalanlar içindir: Acıyı, acıya yol açan kaybı atlatıp hayata devam edebilmek için.

Doğduğum ev hep yaslıydı. Dedem Cemal, daha otuzunda göçmüştü. Babaannem, ölene kadar siyah giydi. Amcam Süleyman, “Ap Keko” daha yirmilerindeyken göçmüştü, İstanbul’un denizi onu almış sağ vermemişti. Radyo açılmaz. Ağıt hariç şarkı söylenmez, teyp, pikap dinlenmezdi. Kahkaha atmak ne ayıptı evin etrafındakiler için, evin önünden geçenler, komşular uyardı bu yasa. Yaslı evin etrafında neşe mi olur? Hane halkı, reş grêda bun. Karalar bağlamışlardı. Serî reş bun. Yaslı idiler, başları kara idi.

YÜZ YILLIK YASLAR

Herkes mi yaslıydı? Büyüdükçe, bir yaşın üstündeki kadınların tamamının kara giydiğini fark ettim. Sonradan İstanbul'a gelince, bizim oraların kadınlarını şehrin neresinde görsem tanır oldum. Yas giysilerinden. Sonra sonra dediler ki Koçgiri katliamının yasıdır. Sonra sonra öğrendim ki evveli de vardır. 1915 sonrası, soykırımın yasını tutanlar karadan başka giymez olmuşlar. Geriye doğru tamamlanmamış yaslar zinciri var, bugünün yaslarına yol açan fay hatları onlar.

İzmir’de önceki gün bir aile cenazesini defnedemedi. Dediler ki, “Bu teröristtir. Ölünüzü de dirinizi de istemiyoruz burada.” “Burası” dedikleri o yer, ölülerini gömmek istediklerine göre, onların da “yer”i. İstanbul’a ilk ölümüzü gömdüğümüzde, “Burası artık bizim şehrimiz oldu. Altında sevgilimiz var” denilmişti çocukluğumda bana. Öleni sevmeyebilir, nefret edebilirsiniz, kalanın kendi ölüsüne son görevini yerine getirmesine izin vermezseniz, kalanın “burada” olmasını istemezseniz, o ölümlere yol açan meseleyi çözmüş mü olursunuz, devam ettirmiş mi olursunuz? “Hainler mezarlığı” bu yas tanımaz akıl ve ruhun resmi düzeydeki tezahürüydü, bereket kaldırıldı. Fakat tabela kaldırmakla bitmiyor iş, o aklı kaldırmanın yolunu da bulmak gerek.

MELEKLER VE ŞEYTANLAR

Tahir Elçi için üzülen çok, görünüşe göre. Dönemin başbakanı da üzüldüğünü söylemişti canlı yayında, “Polisimiz şehit olmuş, Tahir Elçi de yaşamını yitirmiştir” özetli bir konuşma. Barış diye haykıran bir adam, “Çatışmaları hiç değilse bu tarihi mekâna taşımayın” diyen adam “şehit” olacak değil ya? Şehitler ve alçaklar. Kahramanlar ve hainler. Melekler ve şeytanlar. Giderek derinleşen bir dik yarık bu, tüm toplumu kaplıyor. Şehirleri, kasabaları, evleri ikiye bölüyor, kişileri, kişilikleri ikiye bölüyor.

Tahir Elçi suçlandığında, yargılandığında, emektar ve yılmaz bir insan hakları savunucusu, bir hukukçu, bir avukat olarak hedef gösterildiğinde İstanbul ve Ankara barolarıyla Barolar Birliği, ilk tepkiyi ona saldıranlara değil de ona göstermişlerdi: “Elbette terörist…”

Halbuki Tahir Elçi, meleklerle şeytanların oluşturduğu bir toplumun tehlikelerini bilen biri olarak, bir hukukçu olarak, “terör” lafını ve “terörist” sıfatını kullanmamayı seçmiş biriydi. Bunun ne kadar doğru ve hukuki bir tavır olduğunu, kimseyi desteklemek anlamına gelmediğini en iyi bilmesi gereken o koca baroların başkanları, ilk iş olarak Tahir’e parmak uzatmışlardı.

BAROLARIN İŞİ NE?

Dün de Twitter’da Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu, Tahir Elçi’yi “andı”, eksik olmasın cenazesine de katılmıştı. Ne dedi anarken, işte o tweet:

“28Kasım2015. Diyarbakır Başkanımız #TahirElçi 'yi vurdular.Teröristlerin kazdığı hendeğin önünde son cümlesi "burada silah istemiyoruz" idi.”

Kimseye “terörist” demeyen Tahir Elçi’yi anarken birilerine terörist demek, Tahir Elçi’nin sağ kalsa yargılanacağı ve muhtemelen mahkûm olacağı bir davada, ölmüşken, artık cevap veremezken, mahkûm etmek demek değil midir? Baroların Birliği üyeleri, başkanı, avukatlar, Tahir Elçi cinayetinin aydınlatılması için çalışacaklarına popülerliklerini onun ölümü üstünden, üstelik onu incitecek dile dört elle sarılarak, sürdürmeye çalışacaklarsa hak, hukuk, adalet ve barış nereden gelecek? Stadyumlarda acıdan anlamayan, yasa saygı göstermeyen “kitle”nin, İzmir’de cenaze gömdürmeyen “buralı”ların, ölülerin yurduna “Hainler mezarlığı” yazan, sorsanız kendilerinden başka kimseyi “Müslüman” kabul etmeyen resmi aklın yol açtığı tehditten daha kötü değil midir bir ölmüşü suçlandığı lafın eşliğinde anmak? Hak, hukuk, adalet tecellisi için yemin etmiş, üstelik geçimini de o yeminden sağlayan bir koca Barolar Birliği ve bağlı baroların yönetimlerinin asıl işi hak, hukuk ve adalet için gerekli davranış ve düşünme biçimlerinin toplumsallaşması için çalışmak değil midir? Baroları böyle davranan yerde hukuk niye ve nasıl var olsun?

Hukuk da işlemediğinde, sadece sert nutuklar, şiddet organizasyonları, “melekler ve şeytanlar” saflarında birbirlerine mermi ve mermiden ağır sözler atan savaş saflarının sıkılaştırılmasından başka iş düşünmeyenlerin çoğunluk göründüğü yerde Tahir Elçi ve onun gibi hukuk, adalet ve barış için çalışanların payı gözyaşından başka ne olabilir? O yüzden başlık, “Bir barış şarkısıdır hıçkıran şarkılarsa.”

NOTLAR:

1) “Ölümler, ölümlere ulanmakta ustadır” dizesi İsmet Özel’indir.

2) Başlıktaki söz, Montale’nin bir şiirinin çevirisindendir, işte o şiir:

Bilirim En Acımaz…

Bilirim en acımaz dudak bükülmesinin

en aldırışsız yüzden geçtiği zamanları:

görünmeyen bir keder belirir bir an için,

sokakta varmaz onun farkına kalabalık.

Göstermeyin boşuna, sözlerim, açık açık

gizli ısırığı, yürekte esen rüzgârı.

Susmayı bilenindir en haklı neden, varsa.

Bir barış şarkısıdır hıçkıran şarkılarsa.

(Eugenio Montale, Çeviri: Sait Maden)