YAZARLAR

İkinci nostalji dalgası

Şimdi nostalji'den söz eden yok. Tıpkı 80ler gibi o da 'nostaljik' oldu çünkü. 'Vintage', 'tarihi', 'antika' ya da 'neo-osmanlıcılık' gibi her biri başka şeyler de ifade eden bir çok söz var. Her çarşamba sosyete nostalji partileri de yapmıyor. Ama mesela her çarşamba Balat'ta iki liralık çakar almaz çakmaktan eski radyolara her şeyin satıldığı müzayedeler düzenleniyor.

Türkiye ikinci nostalji dalgasını yaşıyor. İlkini 80'lerde yaşamıştık. Türkiye çok mutsuzdu ve geçmişe özlem duyuyordu. Galiba yine epey mutsuzuz ve eskiye dair her şey hiç olmadığı kadar gözde. Geçmiş tatlı hatıralardan ibaret bir şey, maziye ait herşey değerli ve ilginç. Tekrar yaşanması imkansız olduğunu bildiğimiz bir mutlu geçmişi özlemle hatırlıyoruz. Ya da bu geçmişi inşa ediyoruz.

Modernizmin temel meselelerinden biri bu. Gelişme ve değişmenin kültleştiği bir ortamda hızlı ve devingen hayatın yorduğu, hatta ürküttüğü, endişeli insanların geçmişi yüceltip kutsallaştırmaları ilk kez olmuyor. Eski çağlar, geçmiş hayatlar, hatta annelerimizin dedelerimizin zamanları kendi güçlükleriyle değil de tatlı hatırlarıyla yer aldılar anlatılarda. İnsanın kötüyü değil de iyi anıları yaşatmaya meyilli hafızası bu geçmişe özlemi doğal bir refleks gibi yaşattı.

Türkiye 80'lerde nostalji kelimesiyle tanıştı. Herkes nostaljiden söz ediyordu ve her şey 'nostaljik'ti. Bu konudaki neredeyse tam 26 yıl önce, 1990 yılının 20 Kasım'ında Milliyet'in magazin sayfalarında yayımanan bir haber şöyle başlıyor: “Nostalji, geçmişin güzel günlerine duyulan özlem. Herkes şu ya da bu konuda, şu ya da bu ölçüde nostaljik olabilir. Ancak İstanbul sosyete dünyasının bir bölümü şimdi her çarşamba nostaljik...”

80'lerde nostaljinin nasıl algılandığını hatırlamak için Milliyet'in arşivine girdim. Bu konuda söz almamış neredeyse hiçbir ökşe yazarı, entelektüel kalmamış. Spor yazarlarından siyasetçilere kadar...

1987'de Melih Aşık, Nazım Alpman'dan gelen bir mektubu yayımlamış köşesinde “Şimdi her şey nostaljik.” diyen Alpman biraz bu mevzuyla daga geçiyor. Meseleyi 1984'de İstanbul Sinema Günleri'nde gösterilen Tarkovski filmi Nostalghia'ya bağlıyor. “O günden beri her olayda bir nostalji ısrarla aranıp bulunur oldu” diyor ve biraz da dalga geçerek 68'liler, Joan Baez ve Cem Karaca konserleri ve hatta bir SHP mitingi hakkındaki haberlerden örnekler veriyor: “SHP mitingi 70'lerden gelen nostalji estirdi”, diyormuş haber...

1982'de Milliyet Sanat dergisi bunu dosya konusu yapmış, Murat Belge, Fatih Özgüven'in yazıları Çelik Gürsoy'la bir söyleşi eşliğinde...

Haldun Taner 80'lerin başında Milliyet'teki köşesinde eski İstanbul'u anlatan 'nostalji'den söz eden pek çok yazı yazmış. 1983'de Enis Batur da söze Haldun Taner'le nostalji sohbetlerinden bahsederek başlayan bir adalar yazısıyla katkıda bulunmuş toplama. 1984'de Mahmut Tezcan düşünenlerin düşüncesi sayfasında 'nostalji modası'ndan söz eden bunun sanayi toplumlarında ve Türkiye'de neden ve nasıl canlandığını anlatan bir yazı yayımlatmış.

1985'de Ahmet Oktay, daha sonra Gizli Çekmece kitabında toplayacağı, şair ve edebiyatçı dostlarıyla anılarını bir yazı dizisi yapmış. Diziyi şu satırlarla bitiriyor: “Nostalji her zaman çekicidir. Bir daha yaşanmayacak geçmiş, insanın tesellisi çünkü. Ama geçmiş tesellisiyle yetinmemeyi öğrenmelidir insan. Yaşam sürüp gidiyor çünkü.”

Nostaljiye teslim olmamak o yılların egemen anlayışı. Geçmiş güzeldir, ama ona takılıp kalmamalı, geleceğe bakmalı. Mahmut Tezcan'ın yaısında da bu var. Galiba bugünle en temel fark da bu. Umudun ve geleceğe inancın artık o kadar da güçlü bir duygu olmaması...

1985'de nostalji yazarı Haldun Taner meseleyi şöyle özetlemiş: “Aktüalitede, bugün olup bitenlerde, şimdide her zaman bir alaledilik bir yavanlık vardır. Ama aradan beş on yıl geçtikten sonra aynı olaylar geçmişin sisleriyle o alalediliklerini yavanlıklarını kaybeder, nostaljik ve tarihi bir havaya bürünürler.”

Atilla İlhan da dayanamamış, 1986'da Beyoğlu nostaljisini alaşağı eden bir yazı yazmış: “Farkında mısınız, bir eski Beyoğlu özlemidir gidiyor. Kibarlığına, güzelliğine, ahlakının yüksekliğine, görgüsüne göreneğine toz kondurmuyorlar. 'Kör ölür badem gözlü olur' demezler mi, o hesap...”

Ama en eğlencelisi 1989'da yaşanan bir polemik. Metin Toker ile Turgut Özal arasında. 'Şimdilerde nostalji kelimesi çok moda' diye söze başlayan Metin Toker, Turgut Özal'ın devlet ciddiyetini beğenmediğini Şükrü Saraçoğlu ve İsmet İnönü'den örenkeler anlatıyor ve yazısını 'Koy bir kaset Sezen Cumhur Önal, Neşemizi bulalım.” diyerek Turgut-Semra çiftinin o ünlü diyaloğunu tiye alarak bitiriyor.

Hemen ertesi gün Turgut Özal'dan gelen bir cevap yayımlanıyor gazetede. 'Metin Toker tek parti dönemini özlüyor galiba...' diyen.

Şimdi nostalji'den söz eden yok. Tıpkı 80ler gibi o da 'nostaljik' oldu çünkü. 'Vintage', 'tarihi', 'antika' ya da 'neo-osmanlıcılık' gibi her biri başka şeyler de ifade eden bir çok söz var. Her çarşamba sosyete nostalji partileri de yapmıyor. Ama mesela her çarşamba Balat'ta iki liralık çakar almaz çakmaktan eski radyolara her şeyin satıldığı müzayedeler düzenleniyor. Gelinler ve damatlar evlilik fotoğraflarını buradaki cumbalı evlerin önünde çektiriyor. Ne o evlerdeki yoksulluğa aldırıyorlar ne de yüz sene önceki zor yaşam koşullarına. Onlar eski ve dolayısıyla güzel!

Plak, 'vinyl' adıyla tekrar döndü. 80'ler ve hatta 90'lar genç insanların gözde dönemleri. Tıpkı 80'lerde 60'lara duyulan merak gibi. 10 yıldır Türkiye'nin en çok okunan kitabının Kürk Mantolu Madonna olması bile belki bu geçmişe özlemle ilgili. Ama gariptir pek az kimse buna kafa yoruyor. Öyle edebiyatçılar, köşe yazarları filan bununla ilgilenmiyor. Belki onlar da doğal ve güel bulduklarından. Herkes, şu 2010'ların karanlığındansa 80'lerin vatkalı, permalı yıllarını bile tercih edecek hale geldiğinden. İşkenceleri, sıkı yönetimi, askeri yönetimin dayattığı anayasasını, tek kanallı televizyonu değil, müziğini, sinemasını, mahalle hayatını, minibüsünü hatırlamayı tercih ediyorlar. (Ki yaşadım biliyorum, hiçbiri de matah değildi.)

İstanbul'un eskici pazarları belki de hiç olmadıkları kadar popüler. Bomonti'deki pazarda eski gözlüklerden marangoz aletlerine, kitaplardan kalemlere her şey satılıyor ve alıcısını buluyor. İkinci el kıyafetler ucuz olduğu için değil, adeta bir hayal dünyasını yeniden canlandıran kostümler olarak değer kazandıkları için el değiştiriyor. 70'lerin filmleri yeniden yeniden izleniyor replikleri birer twite dönüşürken sosyal medyada kişisel tarihler, eski fotoğraflarla nostaljiye dönüşüyor.

Şimdi ikinci nostalji dalgasını yaşıyoruz. Belki sıkıntımızı biraz hafiletir diye, ağrı kesici niyetine...