YAZARLAR

Balkan soğuğu bizi ancak ısıtır

Ali Akay ve Alenka Gregorič'in küratörlüğünü yaptığı Pera Müzesi'ndeki Balkanlardan Gelen Soğuk Hava sergisi İstanbul sanat ortamına ihtiyacı olan iklim değişikliğini getiriyor.

"Son yıllarda çağdaş sanat, dünyaya, içinde yaşadığımız çevreye ve bizi çevreleyen geniş bir yelpazedeki bağlamlara baktığımız bir düşünme alanına dönüştü. Çağdaş sanat pratiklerinin görevlerinden biri, yerleşik düzenekleri algılama ve bunlar hakkında düşünme biçimlerimizi dönüştürmek, sanatın yararlandığı jeopolitik kalıplar hakkındaki görüşlerimizi değiştirmek ve bireysel bağlamları yeniden değerlendirmemizi sağlamaktır."

Lübliyana Müzesi ve Galerileri Direktörü, Blaž Peršin Pera Müzesi'nde gerçekleşen Balkanlardan Gelen Soğuk Hava sergisinin katalog metninde bu ifadeleri kullanıyor. 1970'li yıllardan itibaren, Balkan sanatçıları buradaki anlayışın en verimli örneklerini gerçekleştirdi. Balkanların içinde bulunduğu inişli çıkışlı politik atmosfer sanatçılar için verimli bir düşünsel atmosfer yarattı. Ali Akay ve Alenka Gregorič'in küratörlüğünü yaptığı sergi 70'li yıllardan bugüne kadarki Balkan çağdaş sanatının retrospektifi niteliğinde.

Bizim Balkanlarla olan ilişkimiz komik denecek bir düzlemde ilerledi hep. Ya Avrupa merkezli Balkan düşüncesi içinde yoğruldu ya da bölünme üzerinden açıklanan Balkanlaşma korkusu temel alındı. Bir yanda da Yeni Osmanlıcı Balkan güzellemeleri yer aldı. Ancak Balkanlardan Gelen Soğuk Hava sergisi Balkanlarla olan ilişkimizi daha temel bir noktadan ele alıyor.

Ali Akay'ın "Neden insan merkezli bir dünyaya bakalım da doğa merkezli bir insan-oluşa bakmayalım?" sorusunu temel alan sergi adına referansla iklim merkezli bir argüman sunuyor. Simgeler, İdeolojiler, Devrimler, Coğrafya, Sanat Sistemi ve Beden gibi alt başlıklar etrafında şekillenen sergi Balkanlara bakarkenki standartlaşmış ve aslında Batı merkezli olan kültür ve kimlik konularının dışında bir olanağın peşinden gidiyor.

Mladen Stilinović'in "İngilizce Bilmeyen Sanatçı Sanatçı Değildir" işiyle açıyoruz sergiyi. Pembe bir bez üzerine yazılan bu önerme Balkan sanatçıların dünyayla etkileşimini ve post-Sovyet dönemdeki dönüşümü özetleyerek serginin girişine çakıyor. Bu işin asılı olduğu duvarın hemen arkasında yer alan aynı sanatçının "Çalışan Sanatçı" fotoğraf yerleştirmesi ve "Tembelliğe Övgü" metni de yeni dönemdeki "proje" peşinde iş üretmek zorunda kalan sanatçı algısına da bir eleştiri niteliğinde yerini alıyor. Sergi IRWIN, Ulay, Goran Djordjevic gibi ilk dönem sanatçıların işleriyle başlayıp genç sanatçılara kadar geliyor.

Yane Calovski ve Hristina Ivanovska'nın Leh mimar Oskar Hansen'in 1964 yılında tasarladığı varsayımsal kayıp müze programını ele alan "Oskar Hansen'in Modern Sanat Müzesi" çalışması ekonomik ve politik olarak stabil olmayan ülkelerin sanat kurumsallaşmasına dair bir öneri. 1963'te Makedonya'nın Üsküp şehrinin yaşadığı deprem sonrası inşasında açılan yeni müze yarışmasına dair Hansen'in projesi tabi ki kabul görmedi. Ancak bir öneri olarak müzecilik konusunda ne yapacağını bilemeyen ülkemiz için de anlamlı. "Böyle bir galeri sadece sanat eserlerini sergilemekle yetinmemeli, onların yaratımını özendirmeli ve kışkırtmalı." diyen Hansen günümüz tartışmalarına o dönemden bir katkı sunuyor.

Bu çalışmayla tematik benzerlik taşıyan diğer iş de genç sanatçı Jasmine Cibic'in Pavyon videosu ve Arzuyu İnşa Etmek resimleri. Yugoslavya Krallığı'nın 1929 yılında Barselona'da gerçekleşen Dünya Sergisi fuarındaki kayıp pavyonunu yeniden kurgulayan sanatçı videosunda arşiv belgelerini ve belgelerdeki eksiklikleri doldurarak bir sanat mekanının oluşumu üzerine düşünsel bir pratik gerçekleştirir. Bir yanıyla performansa kayan bu video mekan ile arzu arasındaki ilişkiyi irdeler.

Birkaç gün önce uzun zamandır nereye taşınacağı konusunda belirsizlikler olan İstanbul Modern'in akıbeti belli oldu. Modern, geçici olarak taşınacak ve şu anki yeri de tadilat gerçekleştikten sonra Galataport projesi çerçevesinde tekrar müzeye devredilecek. Türkiye'nin en önemli modern sanat müzesinin akıbetini sanatçılar ve izleyiciler gelen standart bir basın bülteni sayesinde öğrendi. Öğrendiğimizde kararlar çoktan verilmişti. Balkanlardan Gelen Soğuk Hava sergisinde yer alan müzeciliğe ve mekana dair bahsettiğim bu iki işle İstanbul Modern'in dönüşüm sürecini tekrardan okumak bize ilginç çalışmalar neden sunmasın?

Serginin küratörlerinden Alenka Gregoric katalog metninde sergide sunulan Balkan bölgesi sanatıyla ilgili "devlet aygıtları, ya da burjuva salonları tarafından kısıtlanmayı reddediyor, yerini eleştirel yurttaşın yanında arıyor. Kendi tarihini, coğrafi konumunu, her şeyden önce de en sadık biçimde hizmet ettiği sistemi, yani sanat sistemini sorguluyor." ifadelerini kullanıyor. Günümüz Türkiye sanatının ihtiyacı olan şey tam da bu değil mi? Balkanlardan Gelen Soğuk Hava sergisi İstanbul sanat ortamına ihtiyacı olan iklim değişikliğini getiriyor.

Parçalanmadan önceki beraberliğin teşhiridirParçalanmadan önceki beraberliğin teşhiridir