YAZARLAR

Özcan Deniz, Özcan Deniz’e karşı!

Özcan Deniz, yönetmenlik serüveninin beşinci adımında sinemada yarattığı ‘Özcan Deniz’ karakterlerini biraz hizaya çekiyor, aklını başına getirmeye çalışıyor. ‘İkinci Şans’ yılın eli yüzü düzgün gişe filmlerinden birisi.

Özcan Deniz, yeni bin yılın ilk fenomen dizisi olan “Asmalı Konak”tan sonra sinema ile ilişkisini sıkı tutmaya çalışan bir isim. “Neredesin Firuze”deki mahareti oyunculuk alanında hatırı sayılır bir yer edinmesini de sağlamıştı. Üstelik bu maharet, yalnızca ana akım filmleriyle de sınırlı kalmadı ve Yeşim Ustaoğlu’nun “Araf”ındaki performansıyla da beğeni kazandı. Özcan Deniz’in sinema ile kurduğu bu samimi ilişkinin kamera arkasına geçmesiyle de bir basamak daha yukarıya çıktığına şahit olduk. 2011 yılında “Ya Sonra” filmiyle başlayan yönetmenlik serüveninde beşinci yıl dolarken, beşinci filmiyle bir kez daha seyircinin karşısında. Üstelik bu yolculuk boyunca seyirciyle de hatırı sayılır bir bağ kurmuşa benziyor. En düşüğü 850 bin (Ya Sonra), en yükseği 2 milyon 700 bin (Evim Sensin) olmak üzere bakıldığında dört filminin seyirci ortalamasının 1.5 milyona yakın olduğu görülüyor ki oldukça iyi bir rakam.

ozcan11

‘İDOLLEŞTİRİLMİŞ ERKEK’

Geride kalan dört filmi aslında tek bir cümle ile tarif etmek mümkün: Kentli bir erkek ve bir kadının gişe filmi formülleriyle bezeli aşk hikayesi. Bunda bir sıkıntı yok. Tüm dünyada bu tür hikayeler belli formüllerle üretilir. Mesele bu formüllerin nasıl çalıştığı, çalışırken seyircide nasıl bir izlenim bıraktığı ve tabii ki hikayedeki kadın erkek temsillerinin nasıl olduğu. Özcan Deniz sinemasının estetik tarafları bir yana geriye kalan filmlerde en fazla eleştirilen ve öne çıkan tarafı cinsiyet temsillerindeki sıkıntıydı. Özcan Deniz’in bizzat kendisi tarafından oynanan ‘idolleştirilmiş’ bir erkek ve onunla birlikte olmak için her şeyi göze alan kadınlar şeklinde ilerleyen bu formülde, zaman zaman erkeğe dönük eleştiriler yapılsa da – biraz da Özcan Deniz’in popülerliğinden kaynaklı egosundan olsa gerek- bu durum ortak bir nokta olarak kayıtlara geçmişti.

“Asmalı Konak”tan sonra Nurgül Yeşilçay ile bir kez daha yan yana geldiği “İkinci Şans”ı öncekilerden ayıran nokta da tam olarak burası. Özcan Deniz bu kez, daha önce yarattığı erkek egosunu aşağıya çekmeye çalışırken, kamerasını kadın karaktere daha fazla yaklaştırıyor ve onun dünyasını tanımamıza da fırsat veriyor. Aslında buradaki erkek karakter de daha öncekileriyle aynı. Yıllar önce Diyarbakır’dan İstanbul’a gelen Cemal işlerini büyütmüş ve lüks bir restoranın sahibi olmuştur. 40 yaş depresyonuyla genç kadınların peşinden koşturmakta, genç evliliğinden olan ve sonradan yanına taşınan oğluyla ilişkisi sorunlu bir adamdır. Oğlunun flört ettiği kız arkadaşının annesiyle tesadüfen tanışınca formül çalışmaya başlar. Matematik öğretmeni olan Yasemin ile önce nefret ile başlayan ilişki yerini aşka bırakıyr haliyle.

BU KEZ ERKEK DÖNÜŞÜYOR

Ama Özcan Deniz bu kez kadın karakteri dönüştürüp erkeğin dünyasına girmesi yerine tam tersini yapıyor. Erkek, kadın karakterin üzerindeki etkisiyle hayatını değiştirmeye ve diğerinin dünyasına dahil olmaya doğru yol alıyor. Bütün bunları yaparken de erkeklik egolarını, ergenlik sendromlarını ve kariyer hırslarını gözden geçiriyor.

“İkinci Şans”, Özcan Deniz’in Özcan Deniz’e karşı mücadele ettiği ve bir yerde onu alt etmeyi başardığı bir film sonuçta. Türün formüllerini kullanmakta öncekilere göre daha maharetli, kırkından sonra da aşkın mümkün olabileceğini göstermekte istekli, eli yüzü düzgün bir gişe filmi.

ADI İkinci Şans

YÖNETMEN Özcan Deniz

OYUNCULAR Nurgül Yeşilçay, Özcan Deniz, Mesut Can Tomay, Afra Saraçoğlu,

YAPIM 2016 Türkiye

SÜRE 109 dk.

VİZYON TARİHİ 18 Kasım 2016

Çürümenin normalleşmesi

2000’li yılların ortalarındaki yükselişinin ardından ‘Romanya Yeni Dalgası’ olarak tanımlanmaya başlayan Romanya sinemasının temel bir özelliği var: Çavuşesku döneminden başlayarak, ülkenin yaşadığı dönüşümün izini sürmek, yeniden inşa sürecine tanıklık etmek. Bu kuşağın en önemli yönetmenlerinden Cristian Mungiu, “4 Ay, 3 Hafta ve 2 Gün”de kürtaj yaptırmak zorunda kalan bir kadın ve arkadaşının hikayesiyle Çavuşesku döneminin bürokratik ve katı gerçekliğine götürüyordu seyirciyi. Üstelik müthiş bir gerilim atmosferi sunarak. “Tepelerin Ardında”da ise kilisenin insanların hayatını nasıl da darmadağın ettiğine tanıklık etmemizi sağlamıştı. Kendisine bu yıl Cannes’da en iyi yönetmen ödülü kazandıran “Mezuniyet”te ise bugünün Romanya’sına bakıyor ve tükenmiş bir kuşağın çürüyen bir toplumun içindeki çırpınışlarına tanıklık ettiriyor seyirciyi.

Çavuşesku zamanında ülkeyi terk eden, ‘devrim’den sonra yeni umutlarla geri dönen Romeo ve karısının tek varlıkları kızları Eliza’dır. Dürüst bir doktor olarak tanınan Romeo’nun tek amacı kızını artık hiçbir umudu kalmadığı bu ülkeden uzaklaştırmaktır. Eliza’nın bütün hayatı 18 yaşına geldiğinde İngiltere’de bir okula gönderilmek üzere kurulmuştur. Ancak, kritik sınavların başlamasından bir gün önce Eliza saldırıya uğrar. Romeo kızının bu saldırıdan dolayı sınavlarından etkilenmemesi ve İngiltere’ye gitme fırsatını kaçırmaması için elinden geleni ardına koymamakta niyetlidir. Bir yandan saldırıyı kimin gerçekleştirdiğine dair polisiye bir hikaye akarken asıl olarak Romeo’nun motivasyonuna odaklanıyor Mingiu’nun kamerası ve seyirciye dört başı mamur bir Romanya manzarası çıkarıyor. Romeo’nun saldırıyı kimin gerçekleştirdiğinden ziyade kızının sınavlarıyla ilgilenmesi, Eliza’nın yaşadığı ruh halini bir kenara koyması, İngiltere’ye gittiğinde her şeyin düzeleceğine olan inancı ailede de derin kırılmalar yaratıyor.

‘Dürüst’ doktorumuzun kızının yaşadığı travmadan dolayı düşen notlarını düzelttirmek için bürokrasinin çeşitli kademelerindeki tanıdıklarını harekete geçirince karşılaştığımız manzara, rüşvetin, adam kayırmanın alıp başını gittiği çürümüş bir bürokrasi oluyor. Üstelik bunun nasıl da normalleştiğini, günlük hayatın bir parçası haline geldiğini görüyoruz. ‘Devrim’ kuşağının yaşadığı hayal kırıklığının cisimleştiği isim olan Romeo’nun da bu çürümenin parçası olmakta herhangi bir etik ve ahlaki sakınca görmemesi aslında durumun da özeti haline geliyor.

Cristian Mungiu, “bu ülkeye dair artık hiç umut yok” diyen ve bizzat umutsuzluğun kaynağı olan Romeo gibileri anlatırken yeni de umudu elden bırakmıyor. Eliza’nın şahsında ne yapacağını tam olarak bilemeyen ama daha dürüst bir hayat isteyen gençleri öne sürerek “belki de her şey bitmemiştir” diyor nihayetinde.

ORİJİNAL ADI Bacalaureat

YÖNETMEN Cristian Mungiu

OYUNCULAR Adrian Titieni, Maria Drăguș, Lia Bugnar, Mălina Manovici

YAPIM 2016 Romanya

SÜRE 128 dk.

VİZYON TARİHİ 18 Kasım 2016