YAZARLAR

Barış isteyenlerden başka herkes vazgeçmiş bu memleketten

'Ay bu Kürt siyasetçiler terörle arasına mesafe koymadığı için tutuklanmamış mıydı?' zırvalığını diline pelesenk edenlere de artık söylenecek tek bir söz var. Hay Kürtler kadar taş düşsün başınıza!

Herkesin HDP’nin barajı aşıp aşamayacağını, yüzde kaç oy alacağını merak ettiği günlerdi. 7 Haziran 2015 genel seçimine iki haftadan biraz fazla zaman vardı. HDP’nin Ankara’dan seçime girecek kadın adayları, Kızılay’da bir mekânda gazetecilerle buluşmuştu. Orada karşılaştık Sebahat Tuncel’le. Yalnız yakaladığım ilk fırsatta o soruyu sordum . Kendisinden emin bir ifadeyle, “En az yüzde 13 oyumuz var” demişti. O günlerde Halkların Demokratik Kongresi Eş Sözcüsü idi.

“Kamuoyu yoklaması yaptırıyoruz. Elimizdeki verilere göre çok rahat yüzde 13 alırız ama benim gönlümden geçeni sorarsan en az yüzde 15!” diyordu gülümseyerek Tuncel. Bırakın yüzde 15’i, yüzde 13 bile çok ama çok şeyi değiştirirdi Türkiye’de. Aklımda onlarca soruyla ayrıldım oradan.

Ve 7 Haziran 2015…  HDP, tam da Sebahat Tuncel’in söylediği gibi yüzde 13.1 oy alarak Meclis’e 80 milletvekili soktu. Bunun ne anlama geldiğini çok geçmeden anlayacaktık.

O günden sonra olanları hatta seçime kısa bir zaman kala başlayan saldırıları, en başta da 5 Haziran 2015 tarihinde HDP’nin Diyarbakır mitingini hedef alan saldırıyı (İslam Devleti örgütünün saldırısında 5 kişi hayatını kaybetti, 400’den fazla kişi yaralandı. Uzuvlarını kaybeden çok sayıda yaralının tedavileri hâlâ sürüyor) hep Tuncel’in o açıklamasının ışığında değerlendirdim. HDP yüzde 13 alıp Meclis’e 80 milletvekili sokarsa başımıza neler gelir? O günden sonra bu topraklarda yaşananlar, bu sorunun cevabıdır.

HDP YÜZDE 13 ALDI DİYE…

Şüphesiz Tuncel’in, HDP yöneticilerinin ve daha pek çok kişinin bildiği olası sonuçları, 7 Haziran seçimi öncesi devleti yönetenler de biliyordu. O zaman şunları sormamak için aptal olmak lazım:

* Acaba 7 Haziran’a kısa zaman kala dillerinden düşürmedikleri ‘barış’ yerine ‘sonuna kadar savaş!’ stratejisine geçişin nedeni neydi? AK Parti iktidarı önceden hesaplayamadığı Kürtler’in Suriye’de kazandığı gücün yanı sıra HDP’nin de Türkiye’de beklentilerinin ötesinde güçlenmesi karşısında radikal bir yön değişikliğine mi ihtiyaç duydu?

* AK Parti ile MHP, HDP’nin Meclis’in ikinci büyük muhalefet partisi olması durumunda ne yapacaklarını seçim öncesinde masaya yatırmış mıydı?

* MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin 7 Haziran 2015 gecesi, seçim sonuçları açıklanır açıklanmaz, ortada henüz hiçbir görüşme yokken tüm koalisyon ihtimallerini reddeden ve erken genel seçim çağrısı yapan açıklamasının sebebi bu muydu?

* Şanlıurfa’nın Suruç ilçesinde, İslam Devleti (İD) örgütünün kuşatması sonrası Kobane’nin yeniden inşası için bölgeye gitmek üzere yola çıkan gençlerin basın açıklamasını hedef alan bombalı intihar saldırısında 28 sosyalist, 5 anarşist hayatını kaybetti. 100’den f azla kişi yaralandı. Onların bir kısmı hâlâ yaralarını iyileştirmeye çalışıyor. Suruç katliamının mesajı açıktı: Kürtler’le birlikte olanın sonu budur! Kürt partisi olmakla itham edilen HDP, Türkiye partisi olmayı başarmıştı. Bu acaba kimlerin işine gelmedi ki, 20 Temmuz 2015’te o katliam gerçekleşti?

* 22 Temmuz 2015’te Şanlıurfa’nın Ceylanpınar ilçesinde, aynı evde yaşayan ve Çevik Kuvvet’te görevli 2 polis memuru başlarından vurulmuş halde bulundu. Bu karanlık saldırıyı PKK önce üstlendi, daha sonra biz yapmadık dedi. Kim ne derse desin o suikast, devletin bundan sonraki operasyonlarına zemin hazırlanmış oldu. HDP’nin Ceylanpınar suikastının araştırılması için Meclis’te verdiği önergeler reddedildi. Neden Ceylanpınar suikastının aydınlatılması istenmedi?

* 7 Haziran seçim sonucunun tanınmaması, 20 Temmuz’da göz göre göre gençlerin katledilmesi ve tüm istihbarat raporlarına rağmen buna seyirci kalınması, PKK’ye yönelik operasyonlar, karşılıklı çatışmanın ve ölümlerin her geçen gün artması… Bütün bunlar devletin, örgütü en iyi bildiği alana, kıyasıya savaş ortamına çağırması anlamına geliyordu. İstenen oldu. KCK, 12 Ağustos 2015’te , “Kürdistan halkı için öz yönetimden başka bir seçenek kalmamıştır” açıklamasını yaptı. Sonra ipin ucu kaçtı. Öz yönetim ilanlarıyla başlayan, hendeklerin ve barikatların arkasında aylarca süren bir savaş başladı. Sokağa çıkma yasakları, kundaktaki bebekten 70 yaşındaki dedesine kadar sivillerin katli, yüzlerce gencin ölümü, onlarca güvenlik görevlisinin ölümü, on binlerce insanın evlerini terk etmek zorunda bırakılması ve tarifsiz acılar… 90’ların hatırlatıldığı günlerden o günlerin bile arandığı bugünlere geliş, belediyelere kayyum atanmasına, seçilmişlerin tutuklanmasına âdeta zemin hazırlamadı mı? ‘HDP iyi siyaset yapamadı’ diyenlere sormak lazım. HDP böyle bir ortamda daha ne yapabilirdi?

* Organize saldırıların, katliamların birbirini izleyeceğini anlayan barış savunucuları Ankara’da buluşarak seslerini duyurmak istedi. Yine aynı örgüt hatta yine aynı hücre, yine aynı yöntemle bu kez çok daha büyük bir katliam gerçekleştirdi. Bu katliamdan devletin ilgili birimlerinin haberdar olduğu -bir kez daha- istihbarat raporlarıyla ortaya çıktı ama ne hikmetse 10 Ekim 2015 Ankara Garı katliamı da engellen(e)memişti! 101 barış savunucusu hayatını kaybetti, 500’e yakın insan yaralandı. Saldırıda uzuvlarını kaybeden ve hâlâ tedavileri devam eden onlarca insan var. Devleti yönetenler katliamın birinci yıl dönümündeki anma törenine dahi tahammülsüzlüklerini, evlatlarını kaybeden anne babaları yerlerde sürükleterek gösterdiler. Barış isteyenlerin ölüsüne bile tahammülsüzlüğün sebebi neydi?

* HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın 17 Mart 2015’te, Meclis tarihin en kısa ama en vurucu konuşmasını yaptığı o grup toplantısında söylediği, “Seni başkan yaptırmayacağız!” sözü, sadece “Kürtler Erdoğan’la onu başkan yaptırmak üzere anlaştı!” dedikodusunu alt etmekle kalmadı, muktedirlerin Demirtaş’a özel bir nefret beslemesine de sebep oldu. Ağustos 2014’te yapılan Cumhurbaşkanlığı seçiminden 7 Haziran 2015 genel seçimine kadar, performansıyla sadece sol’u değil sağ seçmeni de kendisine hayran bırakan Demirtaş, Türkiye’yi yönetmeye talip liderler arasında öne çıkınca kimlerin canı bu kadar sıkılmış olabilir acaba?

* 6 Eylül 2015 akşamı ATV’de katıldığı canlı yayında “ 7 Haziran öncesi yaptığı, 400 milletvekilini verin, bu iş huzur içinde çözülsün!” sözü hatırlatılan Cumhurbaşkanı Erdoğan şöyle diyordu, “400 vekili elde edebilecek bir sayıyı bir siyasi partiyi yakalasaydı, durum bugünden çok farklı olurdu. Her şeyden önce yeni Türkiye adımını atmak için böyle bir şey çok çok iyi olurdu.” Bu açıklamanın karşısında “Seni başkan yaptırmayacağız” diyen bir muhalefet, siyasete nasıl yön verdi acaba?

* 7 Haziran 2015’ten 1 Kasım 2015’e kadar geçen o 5 ayda neler gelmedi ki HDP’nin başına! HDP adayları, binaları saldırıya uğradı. Erzurum’da HDP arabasını kullanan şoför canlı canlı yakıldı. Birçok kentte Kürt yurttaşları hedef alan ırkçı, faşist saldırılar gerçekleşirken egemen medya saldırganları “öfkeli kalabalık” olarak sundu. Batıda birçok ilde Kürtler’e ait işyerleri yakıldı, yıkıldı. İnsanlar linç edilmek istendi. Güvenlik güçleri olan biteni izledi. Yüzlerce aile evlerini terk etmek zorunda kaldı. HDP onca ölümün ortasında miting bile yapamadı. Can güvenliği kaygısı sandık güvenliğinin önüne geçti. HDP böyle bir ortamda dahi yüzde 10 barajını aşınca acaba kimler daha çok kızdı?

ÖLÜMLER OYA DÖNÜŞTÜ

İnsan Hakları Derneği, 7 Haziran’dan 9 Kasım 2015’e kadar geçen sürenin bilançosunu şöyle açıklıyordu: Tam 602 ölü! Sivil, asker, polis, gerilla, toplam 602 insan ölmüştü. Yaralananlar, sayılarla ifade edilemeyecek kadar çoktu. Bu süre içinde 5 bin 713 kişi gözaltına alınmış, 1004 kişi tutuklanmıştı. HDP binalarına yönelik 133 saldırı kayıtlara geçmişti.

2002 yılından bu yana ilk kez bir partinin tek başına iktidar olamadığı bir sonucun çıktığı 7 Haziran 2015 genel seçimi sonrası seçmenle dalga geçtiler, ‘Türkiye’yi yönetmeye talip kimseyi bulamadık, bir kez daha seçim yapacağız’ dediler. Bu şartlar altında yapılan seçim pek tabii AK Parti’nin lehine sonuçlandı.

AK Parti 5 ayda oyunu 4.5 milyon arttırdı. 7 Haziran’da 258 olan milletvekili sayısını 317’ye çıkardı. HDP’nin Meclis’teki sandalye sayısıysa 80’den 59’a düştü.

Sonra ne mi oldu? Çatışmalar, bombalar, suikastlar devam etti.

Diyarbakır Baro Başkanı, insan hakları savunucusu Tahir Elçi, 28 Kasım 2015 günü, çatışmada zarar gören tarihi Dört Ayaklı Minare’nin önünde bir grup avukatla basın açıklaması yaparken öldürüldü.  “Birçok medeniyete ev sahipliği yapmış bu kadim bölgede insanlığın bu ortak mekânında silah, çatışma, operasyon istemiyoruz. Savaşlar, çatışmalar, silahlar operasyonlar bu alandan uzak olsun istiyoruz” dedikten dakikalar sonra vurdular barış elçisi avukat Tahir Elçi’yi. Bu suikast da barış talep edenlerin katledildiği hiçbir olayın aydınlatılmadığı gibi aydınlatılmadı. Görünen o ki barış isteyenlerden başka herkes vazgeçmiş bu memleketten.

Bütün bunları yaparak başkanlığa giden yoldaki taşları temizlediğini zannedenlere de “Ay bu Kürt siyasetçiler terörle arasına mesafe koymadığı için tutuklanmamış mıydı?” zırvalığını diline pelesenk edenlere de artık söylenecek tek bir söz var. Hay Kürtler kadar taş düşsün başınıza!