YAZARLAR

Kanun hükümsüzlüğünde

Birbirine en zor zamanlarında el vermiş olanlar harabelerden çıkar yine. Onlar sağ kalanlardır. Hep yeniden başlayanlardır. Dert ortağı, mücadele yoldaşlarıdır. 80’ler karanlığında Diyarbekir zindanlarında işkence bahanesi edilmiş o biricik gülüşünü kuşanırız Gültan Kışanak’ın.

Cumartesi gecesi eğlencelerinin sesleri yankılanıyor dışardan. Akmaya devam eden bir hayat var. Hiçbir şey olmamışçasına. Hiçbir şey olmadığı zannını yayan televizyon kanalları var. Düğün programları ve tuhaf yarışmalarıyla. Ama hâlâ o hiçbir şey bildirmeyen haber programları ‘insaf sıralaması’ diye bir şey varsa şayet, ilk sıraya oturur.

Diyarbakır Büyükşehir Belediye Eş Başkanları Gültan Kışanak ve Fırat Anlı gözaltına alınmış. Bir şehirle telefon internet bağlantısı kesilmiş. Orada dünyalar yıkılıyor, dirençler inşa ediliyor. Ama beri yandan sıradan bir hayat akıp gidiyor işte. Anlayamadığım, tahammül edemedim nokta burası. Neden bu hayat durmuyor bunca akıl almaz kötülüğün ortasında.

Kürt halkının, vekillerin yüzündeki o ifadeye bakıyorum. Karşılarındaki sivil polisler, özel harekatçılar, devlet temsiline soyunmuş o erke bakış, işgalci düşmana bakıştı. O beden dili, omurgadan aşağı soğuk sular indiren bir öfke ve haksızlığa direnmekten kaynaklı vakarı yansıtıyordu. Çünkü nicedir hayatlar işgal altında. Ötesi yok.

YARIN OLMAYACAK

Ben bu yazıyı yazarken diye bir uğursuz son dakikalık hal türemiş hem. Ben bu yazıyı yazarken, Eş Başkanlar Gültan Kışanak ve Fırat Anlı ile KJA Sözcüsü Ayla Akat Ata tutuklandı. Parmaklarım klavyenin üzerinde duraladı öylece. Harfleri yan yana dizmek manasızlaştı bir kez daha. Sonra dedim ki, madem HDP Eş başkanı Selahattin Demirtaş haykırmış, “Türkiye’nin batısında yaşayan; özgürlükten, demokrasiden yana, adaletten yana bir dünya isteyen herkes! Gün bugündür. Dayanışmanın, birliğin günü bugündür. Yarın bunun zamanı olmayacak artık” diye, sırf bunun için bile yazmak gerekir bugün.

Gün Pazarın ertesi, içime ağırlıklar bastıran o Pazar günlerinin akşamı. Ve işte Pazartesi denilen hafta başının tipi de belli. ABD Konsolosluğu, personelinin ailelerine ‘Türkiye’yi terk edin’ buyurmuş. Garip bir kolonyalist hava. Biz sefil ölümlüler deprem bekler gibi bekleriz yeni felaketlerimizi. Ki maşallah hiç ama hiç geciktirilmezler.

KAPATILAN SES, TUTULAN NEFES

Her neyse işte… Zamanda, duyguda ileri geri savrulup dururken o makus Cumartesine geri döneyim. Çılgın eğlencelerin orta yerinde iki yeni ‘Kanun Hükmünde Kararname’  (KHK) yayımlanıyor gecenin bir vakti. Olağanüstü Hal (OHAL) kapsamında, 675 ve 676 no’lu KHKlar uyarınca Dicle Haber Ajansı, Jin Haber Ajansı, Azadiya Welat, Yüksekova Haber, Batman Çağdaş Gazetesi, Cizre Postası, İdil Haber, Güney Expres, Prestij Haber, Urfanatik Gazetesi, Kızıltepe’nin Sesi, Tiroji Dergisi, Evrensel Kültür Dergisi, Özgürlük Dünyası Dergisi, Özgür Gündem gazetesi kapatılıyor pat diye. Bazı bakanlıklar ve bağlı kuruluşlarla kamu kurumlarından toplam 9 bin 630 kişi, 1267 akademisyen kamu görevinden ihraç ediliyor pat diye. Üniversitelerde rektörlük seçimleri kaldırılmış, rektörleri Cumhurbaşkanı atayacakmış. Öğreniyoruz ki, terör kapsamında yapılan yargılamalarda sanıkları en fazla 3 avukat savunabilecek. Keza, avukat ile hükümlünün görüşmesinin altı aya kadar ertelenmesi ve görüşmedeki belgelerin örneğinin alınması, görüşmenin de kaydedilmesinin yolu açılmış.

Kürt halkının, siyasetçisinin, vekilinin, barışı savunanların,  gazetecilik ve akademisyenliği gerçeğin ve bilimin hizmetine adamış olanların sesine kast ediliyor da, bütün bu faşist uygulamaların, bu sürek avının bir de düzenleyici kararnamesi oluyor orta yerinden çatlamalık. Kanun hükümsüz kılınmışken, kanun hükmünde kararnameler buyuruyor makûs geleceğimizi.

Gazeteciliğin kökeni Hasan Cemal’in ve T24 Genel Yayın Yönetmeni Doğan Akın’ın sürekli basın kartları gerekçe gösterilmeksizin iptal edilmiş. Zaten gerekçe değil, işaret fişeğidir gösterilmek istenen. Anlayan anlıyor. Anlaşılmayansa, muhalif basında kimsenin bir bina ya da bir kart üzerinden gazeteci olmadığı. Vermediğiniz bir şeyin nesini alıyorsunuz?

Katliamların yası tutulamamış, sorumluları yakalanamamış. Bir kuşaktan diğerine devlet inkârı durmamış. Şimdi yeni bir bölümü çekiliyor bu bitmek bilmez hikâyenin. Baskı ve zulmün kırdığı inanç ve umut hattında muhteşem bir toplumsal zelzele fokurduyor. Vaktidir, başımıza yıkılmasının bu düzenin. Vaktidir, dibi boylamanın.

Birbirine en zor zamanlarında el vermiş olanlar harabelerden çıkar yine. Onlar sağ kalanlardır. Hep yeniden başlayanlardır. Dert ortağı, mücadele yoldaşlarıdır. 80’ler karanlığında Diyarbekir zindanlarında işkence bahanesi edilmiş o biricik gülüşünü kuşanırız Gültan Kışanak’ın. O gülüş, bütün gözyaşlarımıza bedel.


Karin Karakaşlı Kimdir?

1972’de İstanbul’da doğdu. Boğaziçi Üniversitesi Mütercim Tercümanlık Bölümü’nün ardından Yeditepe Üniversitesi Karşılaştırmalı Edebiyat Bölümü’nde Yüksek Lisans eğitimini tamamladı. 1998’de öykü dalında Varlık dergisinin Yaşar Nabi Nayır Gençlik Ödülü’nü kazandı. Karakaşlı’nın eserleri şunlardır: Başka Dillerin Şarkısı (Öykü, Varlık Yay., 1999; Doğan Kitap, 2011) , Can Kırıkları (Öykü, Doğan Kitap, 2002), Müsait Bir Yerde İnebilir Miyim? (Roman, Doğan Kitap, 2005), Ay Denizle Buluşunca (Gençlik Romanı, Günışığı Kitaplığı, 2008), Cumba (Deneme, Doğan Kitap, 2009), Türkiye’de Ermeniler: Cemaat, Birey, Yurttaş (İnceleme, Günay Göksu Özdoğan, Füsun Üstel ve Ferhat Kentel ile, Bilgi Üniversitesi Yay., 2009), Benim Gönlüm Gümüş (Şiir, Aras Yayıncılık, 2009), Gece Güneşi (Çocuk Kitabı, Günışığı Kitaplığı, 2011), Her Kimsen Sana (Şiir, Aras Yayıncılık, 2012), Dört Kozalak (Gençlik Romanı, Günışığı Kitaplığı, 2014), Yetersiz Bakiye (Öykü, Can Yayınları, 2015), İrtifa Kaybı (Şiir, Aras Yayıncılık, 2016), Asiye Kabahat’ten Şarkılar Dinlediniz (Anlatı, Can Yayınları, 2016). Karakaşlı halen Kültür Servisi, Gazete Duvar siteleri ve Agos gazetesinde yazmaktadır.