YAZARLAR

AKP'nin 'Yeni 12 Eylül'ü ya da Diyarbakır'da bir sabah...

Ülke genelinde yaşanan OHAL, Diyarbakır'da 'sivil sıkıyönetim' kıvamında yaşanıyor. Zaten herkes hemfikir; 'Yeni Türkiye' diye yola çıkan AKP iktidarı, başarısız askeri darbeyi bir sivil darbeye çevirerek ülkeyi 'Yeni 12 Eylül'e getirdi.

Zırhlı araçlar büyük bir homurtuyla geçiyor caddeden.

Saat sabahın sekizi.

Bakıyorum, cep telefonu "kaput". Mesaj bile atmak mümkün değil. Twitter, Facebook, WhatsApp hak getire.

Otelin Wi-Fi'ı da çalışmıyor. Resepsiyona inip "Sizde de mi internet yok?" diye soruyorum. Aldığım yanıtla biraz daha artıyor merakım.

"Valla çok erken saatten beri kesik. Biz de, acaba yine darbe mi oldu, diye telaştayız."

Haber almak için televizyonu açıyorum.

Türksat'daki haber kanalları da tatil moduna girmiş.

Kimi "lay lay lom"da...

Kimi incir çekirdeğine bile küçük gelen haberleri taşımışlar ekranlarına...

Bazıları da gündem dışı...

Ancak Hot Bird uydusundaki kanallardan haber alabiliyorum.

Sabah erken saatlerde bölgede kayyum atanan belediyelere güvenlik güçleri baskın yapmış.

Ekranda Hakkari'den telefonla bağlanan bir yerel yönetici konuşuyor. Sabah saatlerinde önce internetin kesildiğini, sonra belediyenin basıldığını anlatıyor.

İşin rengi çıkıyor ortaya. Kaldığım otelin hemen arkasında Sur Belediyesi var. O da kayyum atananlardan biri.

Hemen otelden çıkıp Sur Belediyesi'ne doğru yürüyorum. Zırhlı araçlar, Özel Harekat Polisleri kuşatmış belediye binasını. TOMA'lar görevlerinin başındaydı. Çift şeritli yolun biri kapatılmış. Belediye binasını polis bariyerleriyle çevirmişler.

Bir gün önce açığa alınan eğitim emekçilerinin eylemi vardı Diyarbakır'da. Sürüklene sürüklene gözaltına alındı onlarcası. İşin ilginci açığa alınan Türkiye genelindeki 11 bini aşkın öğretmenin yaklaşık yüzde 40'ı Diyarbakır'dandı.

Bir gün sonra da kayyum atanan belediyelerin önünde gösteri yapılmasın diye kesilmişti internet.

diyarbakir-celal-baslangic-4 Kayyum atanan belediyelerin binaları bölgedeki valilikler, kaymakamlıklar, karakollar, askeri birlikler gibi bariyerlerle korumaya alınıyor.

Ancak bunun da pek faydası olmadı. Belediyelerine sahip çıkmak isteyen Diyarbakırlılar, DBP'liler, HDP'li vekiller bir süre sonra toplanmaya başladılar belediye binası önünde. TOMA'lar sürüldü üzerlerine, sıkılan suyla dağıtılmak istediler. Sur'a doğru slogan ata ata yürümeye başladı belediyelerine sahip çıkanlar.

Kürt kentlerinde kayyum atanan 24 belediyeyi DBP en az yüzde 50'den fazla oy alarak kazanmıştı. Yüzde 70'le, yüzde 80'le, hatta yüzde 90'la kazandığı belediyelere bile kayyum atanmıştı.

Ancak ertesi gün çıkan yandaş medyanın "kayyum güzellemesi"ni kendi sayfalarına koydukları fotoğraflar bile yalanlıyordu.

"Terörist yuvası belediyeler halkın evine dönüştü", "Kandil'den milli iradeye" gibisinden başlıklar atmıştı yandaş medya.

Ancak fotoğraflardaki görüntüler tam tersini söylüyordu; Özel Harekat Polisleri belediye binasını kuşatmış. Binanın önü çelik bariyerlerle, beton duvarlarla çevrilmiş. Bu kuşatmanın dışında kalan sivil giyimli yurttaşlar da durumu protesto ediyor.

Yani atılan manşetlere bakacak olursak yayınlanan fotoğrafları şöyle okuyabilirdik:

Resmi giyimli, çaprak fişeklikli, elinde uzun namlulu silahı olan halk "milli irade"yi temsilen belediyesine sahip çıkmış; dışarıda ise sivil giyimli, elinde değil silah, taş ya da sopa bile olmayan "Kandilli teröristler" halkın iradesini ele geçirmemeye çalışıyorlar.

Herhalde bu anlayıştan aldığı ilhamla olsa gerek, dün Sur Belediyesi önünde bir polis şefi, halkla birlikte kayyum atanmasını protesto eden HDP'li vekillere "Halk benim, ben" diye bağırıyordu.

Hakikaten de aynen Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın söylediği gibi "at izi it izine karışmış"tı.

Bölgede kayyum atanan belediyelerin binaları da aynen valilikler, kaymakamlıklar, karakollar, askeri birlikler gibi önlerindeki yollar çelik bariyerlerle kapatılan, beton bariyerler korunan "devlet binaları"na dönmüşlerdi.

Bu arada trafik polisleri Sur Belediyesi civarına park etmiş araçları sıraya dizmiş her birinine ceza yazıyordu.

Oysa Kocaeli Emniyet Müdürlüğü, "Emniyet Genel Müdürlüğü'nden alınan emir doğrultusunda" trafik polislerine talimat vermişti; kural ihlali yapan sürücülere ceza yazılmayacak "Siz bu cezayı 15 Temmuz gecesi ödediniz" denilecekti.

Anlaşılan o ki Emniyet Genel Müdürlüğü'nün emri Diyarbakır'a biraz farklı ulaşmış:

"Kural ihlali yapan sürücülere ceza yazılacak, ayrıca 'Siz bu cezayı 7 Haziran sonrasında ödediniz. Yine ödemeye devam edeceksiniz' denilecektir."

diyarbakir-celal-baslangic-3 Yandaş medyaya göre kayyum atanarak halkın hizmetine verilen bir belediye binası.

DEVLETİN ATAYACAĞI TEK BİR KADIN KAYYUM YOK

Sur Belediyesi'nden uzaklaştıkça internete erişim zorluğu kademe kademe azalıyordu.

Bölgeden de "kayyum haberleri" daha çok geliyordu.

Batman Belediyesi'ne giren güvenlik güçleri, HDP'li vekiller dahil, burada nöbet bekleyenleri tartaklayarak dışarı çıkarmışlardı. Zaten belediye binasına da "Yönetime el konulmuştur" diyerek girmişlerdi. 12 Eylül'ün 36. yıl dönümüne bir gün kala yaşanıyordu bunlar ve herkes birer "küçük Kenan Evren" olmuştu sanki; "Netekim Türk Silahlı Kuvvetleri yönetime el koymuştur!"

İlginç veriler geliyordu kayyum atamalarıyla ilgili. 28 belediyeye el konulmuştu. Bunun 24'ü BDP'li, üçü AKP'li, biri de MHP'liydi. Yani DBP'li olmayan dört belediye vardı. Onlara da FETÖ'den kayyum atanmıştı. Ancak dikkat çekici olan şuydu:

24 DBP'li belediyenin 24'üne de vali yardımcıları ve kaymakamlar atanmıştı kayyum olarak. AKP'li ve MHP'li olan dört belediyeden üçüne atanan kayyumlar ise o kentlerin belediye meclisleri tarafından zaten başkan vekili olarak seçilmişti. Yine bu dört belediyeden dördüne de vali yardımcısı ya da kaymakam atanmadı kayyum olarak.

Demek ki Kürt kentlerindeki görevden aldıkları DBP'li belediye başkanları yerine yerel halktan kimseyi kayyum olarak atamayı uygun görmemişlerdi. Oysa ilk başta kayyum olarak atanmaya meraklı ağalar, korucular, hatta HÜDA PAR'lılar vardı. Hatta bazı HÜDA PAR'lılar sosyal medyada "görevden alınan terörist belediye başkanlarının yerine HÜDA PAR'lı kayyum atanmazsa bölge halkı rencide olur" gibisinden kampanya yapmışlardı. Ancak geçen süreç içersinde DBP muhalifi Kürtler ya kayyum olmaktan vazgeçtiler ya da AKP iktidarı görevden aldıkları bir Kürt belediye başkanı yerine başka bir sivil Kürt atamayı uygun görmedi.

Kayyum olarak atanan vali yardımcısı ve kaymakamların ilk işi belediye binalarına Türk bayrağı asmak oldu. Sanki bir "yeniden fetih" hareketiydi.

Bu belediyelerin bulunduğu kentlerin büyük bölümü son bir yıl içersinde yapılan operasyonlarda yakılıp yıkılmıştı. Hatta operasyonlar bitince yakılıp yıkılan binaların ayakta kalan duvarlarına da Türk bayrakları asılmıştı. Sanki bu belediye binaları Türkiye sınırları içersinde değildi, sanki Suriye'deki Cerablus ya da Menbiç belediyeleri ele geçirilmişti.

Kayyumla ilgili torba yasa tasarısı TBMM'de görüşülürken HDP Milletvekili Osman Baydemir bu uygulamaya "Belediyelere kayyum atamak, sömürge valisi atamak demektir. Bu çatı altında, Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde, Kürt halkına 'Ey Kürtler, sizin yeriniz yoktur' demektir" sözleriyle karşı çıkıyordu.

AKP sözcüleri ise "Bu Kürtlere karşı bir uygulama değil, biz teröre, Kandil'e destek veren belediyelere kayyum atayacağız" savunmasını yapıyorlardı.

Ancak atanan kayyumların ilk işi belediyelerin Kürtçe tabelasını sökmek oldu. Anlaşılan o tabelalarda "Kürtçe" değil, "Kandilce" yazıyormuş!

Önemli bir noktanın daha altını çizmek gerekiyor. Kayyum atanan 24 DBP'li belediyenin hepsinde biri kadın, diğeri erkek birer "Eşbaşkan" vardı. Ancak AKP iktidarı belediye yönetimindeki kadınları da sildi. Çünkü devletin bu kentlerde kayyum olarak atayacağı tek bir kadın vali yardımcısı ve kaymakamı yoktu.

diyarbakir-celal-baslangic-1 DBP Eşbaşkanı Sebahat Tuncel, Öcalan için açlık grevine katılanlarla basın toplantısında.

'DİRENE DİRENE KAZANACAĞIZ'

Sur Belediyesi önünde kuşatma sürerken, 50 seçilmiş Kürt siyasetçinin "Öcalan'ın sağlık durumundan haber alıncaya kadar süresiz, dönüşümsüz açlık grevi"ni altı gündür sürdürdüğü DBP Diyarbakır İl Merkezinde belediyelere kayyum atamasıyla ilgili basın toplantısı vardı.

Aynı saatlerde ani bir kararla Öcalan'ın kardeşi Mehmet Öcalan İmralı Adası'na doğru yola çıkmıştı.

DBP binasının önü kalabalıktı. Herkes aranarak içeri alınıyordu. Dışarıda ise bekleyen zırhlı polis araçlarına, TOMA'lara ek olarak hayli kalabalık sayıda çevik kuvvet polisi getirilmiş, bina kuşatılmaya başlanmıştı.

İçerideki herkeste "müdahale olacak" gerginliği vardı.

Basın toplantısında, açlık grevini sürdürenler üzerlerinde Abdullah Öcalan'ın portresinin bulunduğu beyaz önlükleriyle kendisi de açlık grevinde olan DBP Eşbaşkanı Sebahat Tuncel'in arkasında duruyorlardı.

Tuncel "12 Eylül'den farkı yok" dediği kayyum atamasını bir darbe olarak niteliyor ve "darbeye karşı direnmek meşru bir haktır" diyordu.

Açlık grevinde olanlar kardeş Öcalan'ın İmralı'ya gitmesine izin verilmesini eylemlerinin sonuç aldığına ilişkin bir işaret olarak görüyorlardı.

Nitekim bir gün sonra, İmralı'dan gelen Mehmet Öcalan'ın burada Öcalan'ın sağlığına ilişkin olumlu bilgiler vermesi üzerine açlık grevine "direne direne kazanacağız" sloganları arasında son vermişlerdi.

İnsan sormadan edemiyor, işi bu noktaya getirmenin ne anlamı vardı? Sonuçta bu devleti yönetme anlayışı bir kez daha Kürtleri haklı çıkarmıştı.

diyarbakir-celal-baslangic-2 CHP'liler Diyarbakır İl Merkezi'nde kayyum atamalarını ve eğitim emekçilerinin açığa alınmasını kınadılar.

DÖRT TOMA'YA DÖRT KAMERA

Polis kuşatması altındaki DBP binasından çıkıp, CHP Diyarbakır İl Merkezi'ne doğru yola çıkıyoruz.

Aynı saatlerde burada CHP Grup Başkan Vekili Özgür Özel, Genel Başkan Yardımcıları Zeynep Altıok ve Veli Ağababa ile Milletvekili Sezgin Tanrıkulu'nun basın toplantısı var yerel yönetimlere kayyum atanmasıyla ilgili.

Son seçimden bu yana CHP il merkezinin adresi değişmiş. Bir AVM'nin karşısında olduğunu öğrendiğimiz CHP il binasının yerini bilen yok. Kime sorsak olumsuz yanıt alıyoruz. Sonunda bir bilen çıkıyor. Tarif ediyor bize CHP'yi. Bilmesine biraz da şaşırdığımızı görünce durumu açıklıyor:

"Son altı aydır CHP'nin durumu yine de iyi. Eskiden ben de bilmiyordum."

Güvenlik güçleri elbette bizden önce bulmuştu CHP'nin yerini. Partinin binasının önünde dört TOMA, zırhlı araçlar ve çok sayıda polis vardı.

CHP'li Özel "15 Temmuz'da halkın hep birlikte püskürttüğü darbecileri bugün gelinen noktada darbeyi fırsata çevirerek, bir sivil darbe yapan AKP ile saray darbesiyle karşı karşıyayız" diyerek kullanılan tüm yetki aşımlarını Anayasa Mahkemesi'ne taşıyacaklarını söylüyordu.

Sezgin Tanrıkulu'na ise yaşananlar 12 Eylül'ü anımsatmıştı:

"12 Eylül askeri darbesini Diyarbakır'da yaşamış biri olarak söyleyelim, o dönemde de bu sabah uyandığımız gibi belediyelere kayyum atandı."

Yaklaşık bir saat önceki DBP binasındaki basın toplantısına gösterilen gazeteci ve televizyoncu ilgisi CHP'ye gösterilmemişti. Daha az foto muhabiri, daha az kameraman vardı.

Bu durumda da espri yapmak CHP'lilere düştü:

"Basın toplantımıza dört TOMA, dört kamera gelmiş. Kamera başına bir TOMA..."

Ancak herşeye karşın CHP'lilerin kayyum atamalarına ve eğitimcilerin açığa alınmasına karşı birkaç gündür Diyarbakır'da sürdürdükleri etkin çalışma Kürtler üzerinde olumlu bir etki bırakıyor. Hiç olmazsa yalnız olmadıklarını düşünüyorlar ama kuşku payını da eksik etmeden:

"Meclis'e gittiklerinde göreceğiz bu söylediklerinde ne kadar samimi olduklarını."

İşte 12 Eylül'ün 36. yıl dönümüne bir gün kala Diyarbakır'ın ana gündemi belediyelere kayyum atamaları, binlerce eğitim emekçisinin görevden uzaklaştırılması, Öcalan için çıkılan açlık greviydi.

Diyarbakır'da kesik internetle başladığımız bir sabahın akşamı işte böyle oluyordu.

"Yeni Türkiye" diye yola çıkan AKP'nin bu ülkeyi getirdiği yer "Yeni 12 Eylül" olmuştu netekim!