YAZARLAR

6-7 Eylül'ün son tanıkları

Heybeliada’dan bakıldığında İstanbul’dan dumanlar yükseliyordu. Değirmenburnu Sahili'nden İstanbul’un kıyılarını gözlemleyenler eski imparatorluk başkentinde anormal bir durumun hakim olduğunun farkındaydılar. Adada da karmaşık bir durum söz konusuydu. Sahilde bir güruh Ayios Nikolaos Kilisesi’ne saldırmış, kilisenin tarihi çanını hedef almıştı. Ruhban Okulu yolunu askerler kesmişti. Hınç dolu güruhun okula yaklaşmasına izin verilmiyordu.

İstanbul’un geneline yayılan ve tüm gayrimüslim, Lozan Anlaşması döneminin moda deyimiyle ‘azınlıklarını’ etkileyen olağanüstü durumun ana odağına Kıbrıs olayları vardı. Londra’da adanın kaderini belirleyen ve Türkiye’nin ilk defa davet edilmiş olduğu Kıbrıs Konferansı esnasında, günlük bir gazete Selanik’te Mustafa Kemal Atatürk’ün evine bomba atıldığı haberini geçmiş ve haberin duyulmasından sonra kin ve nefret dolu halk yığınları sokaklara dökülmüştü. Kabaran Sünni-Türk milliyetçiliğinin odağında İstanbul’un son Rum, yani Bizans-Osmanlı sakinleri ve diğer ‘azınlık’ nüfus vardı.

Tüm bu çarpıcı gelişmelerin yaşandığı bir esnada, öğretmen adayı, iktisatçı Niko, Karaköy vapuru ile o çok sevdiği Heybeliada’sına dönmüştü. Askerdeyken subaylarından azar işitmemek için ‘Nihat’ ‘kod adını’ kullanan ve canından çok sevdiği Eleni’si ile bu şekilde mektuplaşan Niko’nun çok yakın bir Türk arkadaşı vardı. Arkadaşın ismi Nedim idi. Nedim Adnan Menderes hayranı bir Demokrat Parti destekçisiydi. Türk-İslam sentezi çizgisindeki bir partiyi destekleme seçimi, Nedim adına Niko ile kalıcı bir dostluk kurmanın önüne geçememişti. Niko ile talebelik yıllarından kalma güzel bir dostluğu vardı.

İKİ DOSTUN SON SOHBETİ

‘Sen en iyisi adana ve o çok sevdiğin kızın yanına git, yarın yahut ertesi gün istenmeyen nahoş olaylar olabilir’ demişti Nedim Niko’ya, 6-7 olaylarının patlak vermesine saatler kala. Bu aynı zamanda ayrılmaz ikili arasındaki son dostça sohbetti. Nedim’in İstanbul’daki yağmalama ve şiddet olaylarına karışmış olmasını Niko ölümüne dek affetmeyecekti.

6-7 olaylarının doruk noktası Niko’yu Heybeliada’daki, Osmanlı devrinden kalma tahta, ahşap evinde yakalamıştı. Olayların yatışmasından sonra eşine ve kızlarına anlattığı üzere, sokaklardaki büyük huzursuzluk Niko’nun ruhuna hayatının sonuna dek unutamayacağı bir korku hissi salmıştı. ‘İçimde bir Don Kişot uyanmıştı. Bir yandan öfke doluydum. Diğer yandan kafama bir tencere geçirip evin merdivenlerinin alt kısmında depo olarak kullandığımız alana sığınmak istiyordum,' derdi Eleni’sine ve kızlarına Niko.

Niko’nun ruhunun Don Kişot kılığına büründüğü bir esnada Eleni’nin ailesinin başı milliyetçi güruhla dertteydi. Eleni, iki büyük kız kardeşi, annesi ve Rum komşular milliyetçi güruhun hedefindeydi. Heybeliada’nın merkezindeki tüm Rum evleri sözlü ve fiili tacize uğramaktaydı. Ama tüm bu olumsuzluklara ve kabaran ırkçı dalgaya rağmen Heybeliada’nın ve bu kadim toprakların ‘güzel’ insanları da yok değildi. Eleni’nin Türk komşusu bu zor anlarda Rum komşularına evini açmıştı. ‘Kızlar sizin güvenliğiniz bana ait’. Ne güzel bir laftı bu Eleni’nin işittiği, çöldeki vaha misali. O gün, o kritik anlarda o komşunun yürekli duruşuyla Eleni ve ailesi büyük bir tehlikeyi küçük badirelerle ve bir ömür boyunca sürecek olan korkuyla atlatacaktı.

6-7 Eylül olaylarının ardından ilan edilen askeri sıkıyönetim, göstermelik adli kovuşturmalar ve Yassıada Mahkemeleriyle bu büyük travmanın maddi yönleri geçiştirilmeye çalışıldı. Ancak o olayların esas yönü maddi değil, maneviydi. Yüreklerde yaratılan büyük korku ve öfke, sokaklarda kabaran milliyetçi-ırkçı dalga o günden sonra hep Türkiye’nin gündeminde kaldı. ‘Burada istenmiyoruz, Atina’ya göç etmeliyiz’ derdi Niko 1980 cuntasına sayılı günler kala, sırılsıklam aşık olduğu Eleni’sinin kucağında hayata gözlerini yumana dek. 6-7 Eylül tarihlerinde yaşadığı Don Kişot ‘macerası’, ‘Eleni’min başına bir şeyler gelecek’ korkusu ve babasının Şişli Rum Mezarlığındaki ebedi mekanının talan edilmesini hiç affedemeyecekti ömrünün sonuna kadar Niko. Nedim’in ‘ihanetiyse’ ayrı bir travmaydı. Vatan bildiği, ömrünü atfettiği topraklardan ve Heybeliada’sında bu şekilde ruhen ‘kopacaktı’ Niko.

O GECEDEN SONRA...

Niko’nun ölümünden yedi yıl sonraysa, Eleni kızlarını ve torunlarını ardında bırakıp, küçük oğluyla beraber İstanbul’dan ebediyen kopacaktı. Yıllar sonra kendisinin ve Niko’sunun 6-7 Eylül tecrübesini bu satırların yazarına anlatırken Eleni şu noktanın altını özellikle vurgulayacaktı: ‘O gece insanlara olan güvenimizi kaybettik. O tarihten sonra Türklere hiç güvenemedik’.

Kendi öz vatanının insanına karşı duyduğu güven hissini 6-7 Eylül tarihinde ebediyen kaybeden Eleni 2013 yılının Eylül ayında Atina’da bir hastanede hayata gözlerini yumdu. Son bir dileği vardı. Doğduğu ve canından çok sevdiği topraklarda, Niko’sunun yanına gömülmek.

Bir sabah, Türk Hava Yolları’nın tarifeli bir uçağıyla Eleni yurduna ve Niko’suna geri döndü. 6-7 Eylül olaylarının ardından tam 58 yıl geçmişti. Ülke çok değişmişti ama travmalar hep aynı kalmıştı.