YAZARLAR

Artık başkanlık sistemi gerekmez

Erdoğan milletin kendisidir. AK Parti, bu döngünün “parti”si değil, hareketidir. Geri kalanlar kenara çekilebilir. Ferman devletindir.

Bir gece bir kararname yayınlarsınız ve 40 binden fazla kişiyi kamudan atarsınız. Adil Öksüz’ü de atarsınız. Adil Öksüz elinizdeyken, topların, tüfeklerin, uçakların vuruştuğu hava üssünde yakalamışken, “Arsa baktıydım da, ucuzmuş buralarda” der ve “Haa tamam o zaman, hayırlı işler” der yollarsınız. Niye? Hava üssünde olan bitenler değil mi temel dert? Silahlarını kuşanmış, komutanlarını rehin almış, cumhurbaşkanlarını belki de öldürmek için adamlar yollamış darbeciler değil mi temel dert?

Kaç gün geçti, daha bu darbeciler kimi hangi göreve getirecekti, kiminle nasıl iş tutacaktı açıklamamışsınız, ama KHK tırpanını almış kamuda insan biçiyorsunuz. Kimi? FETÖ/PDY başlığı altında, terör parantezi içinde, kim ki rahatsızlık vermişse.

KHK’LERİN ÖZETİ

Son KHK’de ne var? 40 bin 161 kişiye ihraç. Kim bunlar? FETÖ’cü, sair terörcü. Nereden biliyoruz? Kocası ya da karısı FETÖ’cü. Çocuğunu FETÖ’cü okula yollamış. FETÖ’cü finans kuruluşuna para yatırmış. Yerli ve milli işlere mesafe koymuş. Akademide yerli ve milli işlere uyum sağlamamış. Ateist de olabilir, Marksist de, liberal de olabilir, dindar da… Kurtulmuşken herkesten kurtulmak gerek. Var mı öyle kolayından bildiri imzalamak?

Başka? HDP ve BDP’li belediyelere el koyma. Seçilmiş mi üstün, atanmış mı? Kimin seçtiğine göre değişir. “Millet” ülkedeki tüm yurttaşlardan oluşmaz biliyorsunuz, HDP ve BDP seçmeni, attıkları oy nedeniyle milletin dışındadır. Zaten oy atmadan önce de içinde değildi.

Başka? Cezaevi izleme kurulları yenilenecek. Yeni Türkiye’de yeni içeri atılmış 10 binlerce kişi varken, eski kurullarla mı uğraşacağız? Yenisini seçeriz.

Başka? Adli Tıp Kurumu elden geçirilecek. Hem içeri atmak için delil değerlendirme lazım, hem içerden çıkarmamak için delil değerlendirme lazım. Tamam, bu Adli Tıp Kurumu da devletine milletine bağlı ama daha bağlısı lazım. En bağlısı.

DEVLET İLE MİLLET

Devlet kim? Millet kim?

Devlet, hepiniz bilmelisiniz ki Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’dır. Sadece devleti temsilen icranın başı değil, devletin ta kendisidir. Devlet onda tecelli ve tecessüm eder. Millet kim? Kim olacak, Adalet ve Kalkınma Partisi. AK Parti. İçinde belki karalar vardır, onları ufak ufak yollarız, fazla da gürültü çıkarmadan. E orda da kardeşi darbeci, damadı FETÖ’cüler filan var, darbe gecesi ne yaptığı pek bilinmeyenler? Olsun, suç şahsidir.

Meclis’te bir komisyon var. Anayasa için kurulmuş. Yeni anayasa için. Orada ne güzel işbirliği var partiler arasında. Darbeye karşı direnen parlamentonun üç güzide partisinin güzide mensupları ne güzel yeni anayasa için çalışıyorlar. Kalan mevzuları Kanun Hükmünde Kararname ile hallediyoruz. Kanun Hükmünde Kararname ne güzel isim, ferman desek yanlış anlaşılır.

Artık başkanlık sistemi de gerekmez, partili cumhurbaşkanı sistemi de. Cumhurbaşkanlı parti sistemini bulduk. Cumhurbaşkanı olarak devlet sistemini.

YENİKAPI NE GÜZEL FOTOĞRAFTI

Yenikapı fotoğrafı ne güzel fotoğraftı. Küçük muhalefet partisi oradaydı. Yanlış anlaşılmasın, iktidara ya da cumhurbaşkanına muhalefet değil, kendi kendine muhalefet. Gizli başbakan yardımcısı. Devlet Bahçeli.

Ana muhalefet partisi oradaydı. Kemal Kılıçdaroğlu. Gerçi masumiyet karinesinden bahsetti, laik devlet korunmalıdır dedi, parlamentodaki tüm partiler ve parlamento dışındaki tüm partiler darbe sonrasında söz sahibi olmalıdır dedi, tarikat, cemaat değil liyakat prensibi gelsin dedi, kimse dışlanmasın dedi. Güzel demiş olsaydı millet alkışlardı, alkışlamadı, biz ne yapalım? Genelkurmay Başkanı ondan çok alkışlandı. O da oradaydı çünkü başbakanın, genelkurmay başkanının, ana muhalefet partisi başkanının, küçük muhalefet partisi başkanının yeri de, görevi de aynı: Fotoğrafı doldurmak. Gerisine karışmamak.

KRALIN İKİ BEDENİ

Kraldan ayrı bir toplum (millet, ulus) fikri, İngilizlerin 1640 devrimiyle vücut bulur; Amerikan ve Fransız devrimleri bu fikri güçlendirir. Artık devlet başka, ulus başka ve yönetici başkadır. 1789’dan önce kral ile toplum, ulus, millet, her neyse bir ve aynı şeydi. Organik yani. Şöyle formüle ediyorlardı: Kralın bir bedeni, fani bedeni vardır. Bu beden doğar büyük ölür. Bir de baki bedeni vardır, toplum o bedendir, o bedenin içinde erir. Naçiz bedenle ebedi beden, fizik bedenle siyasi beden. Biri gelir gider, diğer ilelebet payidar kalır.

Bu özdeşlik, 1789’da kalmadı. Bugün canlı ve yürürlükte. Cumhurbaşkanı’nın “Marksist” olmakla övünen başdanışmanı Mehmet Uçum, vaktiyle söyledi her şeyi aslında:

“Erdoğan’ın siyasetini anlamayanlar bazı önyargılarda bulunuyor. Erdoğan 2001’den bu yana sadece toplumun taleplerini tespit edip onu siyasete dönüştürdü. Erdoğan’la birlikte temsili liderlik yerine organik liderlik geldi. Erdoğan alan araştırması ve anket yapmadan, halka sormadan siyasi yaklaşım geliştirmedi. Erdo­ğan’ın siyaset anlayışı otoriterlik ve diktatör üretmez.”

HALK İTAAT EDERSE…

Soru şuydu:

“Ama akıllarda ‘Erdoğan denetimsiz bir başkanlık modeli mi getirecek? Otoriterliğe mi savrulacağız?’ gibi sorular var.”

Tarih şuydu: 1 Şubat 2016. (Söyleşiyi Kübra Par yapmıştı, tamamı şurada. Söyleşideki lafların eleştirisini Kürşat Bumin Diken’de yapmıştı, yazı şurada)

Bu iki bedenci siyasal teolojinin önemli isimlerinden Jean Bodin, halkın görevini kralın iyiliğiyle şöyle bağlamıştı: Halk, krala itaat ederse, kral da onlara iyi davranmakla yükümlüdür.

Halk=Kral formülü bugün millet=cumhurbaşkanı haline geliyor. Mehmet Uçum’dan haber almaya devam edersek, “Ve AK Parti standart bir parti değildir. AK Parti bir demokratik halk hareketidir.” Parti, halkın hareketi, Erdoğan halkın kendisi. Nasıl daire ama? Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir. Erdoğan milletin kendisidir. AK Parti, bu döngünün “parti”si değil, hareketidir. Geri kalanlar kenara çekilebilir, fotoğraf çektirdikten sonra. Ne demişler? Ferman devletindir.