YAZARLAR

'Mahalle' halleri üzerine…

Hedef göstermeyi seven bir iktidar bu ve kendilerinden olmayan herkesi yok sayıyor. Yazık ki tuzaklarına düşüyoruz ve insanları “bizden” ve “onlardan” diye ayırıyoruz. Memleketin önündeki en büyük felaket bu.

Murat Meriç  muratmeric@gmail.com

Geçtiğimiz hafta OHAL günlerinde sanattan söz etmiş, yazının sonlarına doğru sözü Sıla’ya getirmiştim. Hikâyeyi biliyoruz: Sıla, Yenikapı’da düzenlenen 'Demokrasi ve Şehitler Mitingi’ne katılmayacağını açıkladı, bunun üzerine sosyal medya üzerinden bir linç kampanyası başlatıldı. “Gününü göstereceğiz”ler birbiri ardına geldi, konserler iptal edildi ve Bursa’da bir vatandaş, Sıla hakkında suç duyurusunda bulundu. İktidar yanlısı “gazete”lerin hedef gösteren haberlerinden söz etmiyorum bile…

Bir dönem, birilerine kızanlar, onun CD ve kasetlerini kırardı. Sıla meselesinde böyle bir hareket olmadı ama bunu, materyalin fiziken ortadan kalkmasına bağlamak gerek. Eminim, birileri, bilgisayarlarındaki Sıla şarkılarını “törenle” silmiştir.

NE SÖYLEDİĞİNE BAKMADAN...

Sıla’nın söylediklerine laf edenler, onu “vatan haini” belleyenler ve terörün yanında yer aldığını iddia edenler, aslında çok da konudan haberdar değil. Hep böyle oluyor: Bir rüzgâr esmeye başlıyor ve bir sürü insan o rüzgârın peşine takılarak tepkilerini dile getiriyor. Sıla’nın ne söylediğine bakmadan ve cümlenin önünü sonunu okumadan ona saldıran bir güruh var karşımızda –ki en tehlikelisi bu. O gün Yenikapı’da toplananların savunduğu şeyi söylüyor aslında Sıla: Çok net olarak “darbeye hayır” diyor. Onu inciten, anlatmaya çalıştığım “biat” hali. Sonraki açıklamasına bakalım: “Söz konusu demecimde şehitlerimizi ya da demokrasi nöbeti tutan yurttaşlarımızı kast etmediğimi açıklamak zorunda kalmış olmayı ve kelimelerimin hoyratça çarpıtılmış olmasını hala hazmedebilmiş değilim.” Bir insanın, bunu söylemek zorunda kalmış olması bile çok saçma değil mi?

AHMET KAYA İKİ TARAFI DA...

Biat eden güruh, bir dönem, Ahmet Kaya’nın ya da Hrant Dink’in vatan haini olduğunu düşünüyordu. Ne söylediklerine bakmadan. Ezbere. Ahmet Kaya üzerinden farklı bir yere odaklanayım… Kaya, 1990’lı yılların sonlarında, türbanın üniversitelerde serbest bırakılmasını savunmuş ve bunun için konserler vermişti. Kanal 7’den canlı yayımlanan konserlerdi bunlar. “Mahalle”ler arası duvar yıkılmış, bir ortaklık kurulmuştu. En azından niyet oydu. Olmadı ama. O dönemde “türbana hayır” diyenler, Ahmet Kaya’yı alabildiğine eleştirdi. Kaya, iki tarafı birleştirmeye çalışırken, içinde bulunduğu “mahalle”yi böldü.

FARKLI BİRİ LİNÇ EDİLSEYDİ...

Tersten bakalım: Olmaz a, Ozan Arif (ya da “mahalle”den olmayan biri) söylediği bir şarkı ya da verdiği bir beyanat yüzünden linç edilse, tavrımız ne olurdu? “Düşünce özgürdür” ve “herkesin fikrini söyleme hakkı vardır” diyerek destek verir miydik yoksa görmezden mi gelirdik? Sıla, yakınımızda. Bu yüzden, şarkılarını dinlemeyen bir sürü insan ona destek verdi. Ancak bu isim Sıla değil de “farklı” biri olsaydı ve aynı açıklamayı yaptığı için topa tutulsaydı, bugün Sıla’yı destekleyenlerin büyük bir kısmı onu görmezden gelecekti.

O ZAMAN ŞİİRİ TARTIŞIRIZ...

Somut bir örnek vereyim: Recep Tayyip Erdoğan, okuduğu bir şiir yüzünden hapse girdi. O dönem, bunun karşısında olduğum için, “mahalle”den insanlarca dışlandım. Bugün olsa yine yaparım. Kimse, sevmediğimiz hatta savaştığımız insan bile, okuduğu bir şiir yüzünden hapse atılamaz. Bu kadar basit. “Şiirin içeriği önemli” diyenler olacaktır. Onlara şunu söylemek isterim: O zaman o şiiri tartışırız. Yazılmış, basılmış, dağıtımda olan bir şiiri okuduğu için bir insanın hapse atılması, dünyanın en mânâsız şeyi. En başından beri bunun için savaşırken, “dışarıdan” bir insanı desteklememiz mümkün değil gibi görünüyor. Kalıplarımız var ve bunları kıramıyoruz. En büyük derdimiz bu. Toplum bölünmüş durumda ve bu bölünmüşlük sadece bize zarar veriyor. “Biz” olamıyoruz.

GÖRMEZDEN GELMEK...

İnsan özgürdür. Her şeyi söyleme hakkına sahiptir. İktidarın karşısında ya da yanında olabilir. Kimseyi tercihlerinden dolayı suçlayamayız. Elbette tartışırız, tartışacağız ancak fikrini söylediği için bir insanı yok saymak ya da ona yöneltilen okları görmezden gelmek, insana yakışmayan davranışlar.

Bu, biraz da bugünkü iktidarın politikasından kaynaklı bir ayrımcılık. Hedef göstermeyi seven bir iktidar bu ve kendilerinden olmayan herkesi yok sayıyor. Yazık ki tuzaklarına düşüyoruz ve insanları “bizden” ve “onlardan” diye ayırıyoruz. Memleketin önündeki en büyük felaket bu.


Murat Meriç Kimdir?

1972’de doğdu. Çanakkale ve İzmit’te okudu. Ankara’da kimya mühendisliği eğitimi alırken, dinlediği müziğin tarihine merak saldı ve oradan ilerledi. Kendini bildi bileli plak topluyor; okuyor, dinliyor, dinlediklerini yazıyor, sevdiklerini çalıyor. Kedi gibi meraklı. Rakı, roka, bamya, erik seviyor. Çanakkale - İstanbul arasında yaşıyor ama Ankaracı. 1996’da Müzük adlı dergiyi çıkartan ekipten. Sonrasında Roll mürettebatına katıldı. Mürekkep, Birikim, Milliyet Sanat, Virgül, Bant gibi dergilerde yazıları yayınlandı. Yeni Binyıl, Radikal ve BirGün'ün yazarlarındandı. Ankara’da Radyo Arkadaş’ın kuruluşuna katıldı, radyo programları başta TRT, pek çok radyoda yayımlandı; kimi televizyon programlarının danışmanlığını yaptı, metnini yazdı. 2002 - 2003 yıllarında TRT için Kırkbeşlik adlı televizyon programını hazırladı ve sundu. Kalan Müzik için bir Tülay German albümü (Burçak Tarlası 64 – 87, 2001) derledi, pek çok albüme yazar ve danışman olarak katkıda bulundu. Pop Dedik / Türkçe Sözlü Hafif Batı Müziği (İletişim Yayınları, 2006), 100 Şarkıda Memleket Tarihi (Ağaçkakan Yayınları, 2016), Yerli Müzik (bi'bak Berlin, 2018) ve Hayat Dudaklarda Mey / Memleketin Anason Kokan Şarkıları (Anason İşleri Kitapları, 2019) adlı dört kitabı, üzerinde çalıştığı pek çok projesi var. Üniversitelerde ve kültür merkezlerinde müzik tarihi üzerine seminerler verdi, veriyor. Düzenli olarak Gazete Duvar'da, arada bir Kafa’da yazıyor; Açık Radyo için hazırladığı Harici Bellek başlıklı program salı günleri 19.30'da yayımlanıyor.