YAZARLAR

Karne geldi, hal ve gidiş fena!

Yeni özelleştirme listesi ise tam bir ‘para gelsin de nereden gelirse gelsin’ paniğinin yansıması... Arjantin’in ‘ne var ne yok satalım’ ruh hali gibi, ki hemen sonrasında Arjantin tepe üstü çakılmıştı!

Darbe girişimi sonrasında, kredi derecelendirme kuruluşlarını neredeyse ‘FETÖ’nün uzantısı’ olarak suçlayan siyasetçiler gördük. Standard&Poors’a daha çok kafayı takmışlardı ama hamasette en başa güreşmek gibi bir dertleri olduğundan, toptan saydırmakta bir sakınca görmediler. Gelecek bir not indirimine karşı baştan önlem almak isteniyordu sanırım ama şimdilik korkulan olmadı denebilir. ‘Sarı kart gösterdiler’ diyelim.

BIÇAK SIRTINDAKİ ÜÇ HARF

Önce Moody’s’den geldi açıklama... Başarısız 15 Temmuz darbe girişimi sonrası, kurda ve faizlerde ciddi bir oynama olmaması, Borsaİstanbul’un makul ölçüde dalgalanması dışında, Türkiye gerçekten de ‘görüntü’de bu siyasi krizi ucuz atlatmıştı. Moody’s de bunu dikkate aldı ve Türkiye’nin kredi notunu ‘Baa3’ ile ‘yatırım yapılabilir’ seviyesinde tuttu. Kredi derecelendirme kuruluşundan yapılan açıklamada, ‘politika yapıcı kurumlar ve iş ortamı’, ‘olası şokları absorbe edecek tamponları’, ‘Türkiye için çok önemli olan zarar görmüş yatırımcı beklentisi’ ve ‘büyüme beklentileri’ temelinde izlemeye devam edileceği belirtildi.

Bu hafta sonu ise Fitch kredi notunu açıkladı. Moody’s’den biraz daha ‘uyarıcı’ bir revizyonla... ‘BBB-‘ olan kredi notunu, ‘durağan’dan ‘negatif’e çevirerek... Yani Türkiye hala ‘yatırım yapılabilir’ bir ülke kategorisinde ama bıçak sırtında... Zira bundan bir aşağıdaki not ‘BB+’ ve özetle anlamı; ‘yatırım yapmayı düşünüyorsanız, beklemekte ya da ötelemekte fayda var’ diye okunabilir.

Her kredi derecelendirme kuruluşunun kendine özgü terimleri var. Fitch’in kredi notu sınıflamasında, Türkiye'nin de aralarında bulunduğu alt seviye yatırım yapılabilir grubundaki ülkeler ‘BBB+’, ‘BBB’ ve ‘BBB-‘ kredi notlarıyla temsil ediliyor.

‘BBB-’nin hemen altında bulunan ‘BB+’, ‘BB’ ve ‘BB-‘ kredi notları ise ‘yatırım yapılamaz’ (çöp) seviyeyi gösteriyor.

Orta seviye yatırım yapılabilir grubundaki ülkelerin kredi notları ‘A+’, ‘A’ ve ‘A-‘ şeklinde belirlenirken, üst seviye yatırım yapılabilir grubunda bulunan ülkeler ise ‘AAA’, ‘AA+’, ‘AA’ ve ‘AA-‘ kredi notlarıyla derecelendiriliyor. Standard&Poors da aynı simgeleri kullanıyor. Moody’s’inkiler biraz farklı, mesela BBB- yerine Baa3’ü tercih ediyor. Buradan da anlayacağınız üzere, aslında hem Fitch hem de Moody’s Türkiye’ye aynı notu vermiş oluyor.

ADI ÜSTÜNDE: GÖRÜNÜM PARLAK DEĞİL

Notun yanında ise bir de nüanslar var... ‘Görünüm’ denen ara bir gösterge bu. Görünüm; ‘pozitif’, ‘durağan’ ya da ‘negatif’ olabilir. Görünümün ne olduğu bir sonraki notun ne olacağı konusunda bir ipucu veriyor. Görünümün ‘pozitif’ olması notun artırılabileceği, ‘negatif’ olması ise düşürülebileceğinin işareti... Ve aslında Fitch işte bu uyarıyı yapıyor. Türkiye’nin notu ‘yatırım yapılamaz’dan bir tık uzaktayken, eğer göstergelerde bir düzelme olmazsa, bir dahaki not açıklamasında ‘yatırım yapılamaz’ ülkeler ligine düşmemiz işten bile değil.

Şimdi gelelim, not revizyonuyla birlikte Fitch’ten gelen açıklamaya... ‘Başarısız darbe girişiminin Türkiye’nin siyasi istikrarına yönelik risklerin yükseldiğini tasdik ettiği’ni vurguluyor Fitch ve devam ediyor: Siyasal belirsizlik ekonomik politikalar için risk teşkil ediyor ve ekonomik performansı etkileyebilir. Büyüme düşen yatırımlar nedeniyle zayıflayacak, ancak yıla güçlü başlanması sayesinde, yıllık büyüme beklentisi yüzde 3.4...

Anlaşılacağı üzere, Fitch yapısal sorunlara pek değinmeden güncel gelişmeler çerçevesinde bir açıklama yapmakla yetinmiş. Büyük olasılıkla bu görünüm revizyonunun ardından yapısal sorunları da mercek altına alacak.

YAPISAL SORUNLAR HEYULA GİBİ DURUYOR

Türkiye ekonomisi yapısal sorunlarını aşabilmiş değil. Şirketlerin üzerinde ciddi bir borç yükü bulunuyor ve bu yıl içinde geri ödemeler ciddi bir meblağ tutuyor. Cari açık düşüş eğilimine girmişti ama bunun önemli bir kısmı enerji girdilerinin ve hammaddelerin fiyatlarının dip seviyelerde olmasından kaynaklandı. Yani hala ihracatımızın ara malı ithalatına bağımlılığı çok yüksek ve bu da düşük kar marjlarıyla ihracat yapmak anlamına geliyor. Zaten katma değeri yüksek ürünler üretememek gibi bir başka derdimiz de var.

İnşaat eksenli bir büyüme devam ediyor. Bunun anlamı ciddi bir emlak köpüğünün hızla artıyor olması... Zaten kısıtlı olan rekabet avantajlarımızı yitiriyoruz. Bunun yanı sıra en önemli pazarlarımız ekonomik durgunluk içinde... Küresel ekonomide ise likidite sıkıntısı sürüyor. Hala gelişmekte olan piyasalara göre görece daha yüksek bir büyüme beklentisinin nedeni ise kamu yatırımları ve iç tüketim... Bankacılık sektörü sağlıklı ama eskisi kadar güçlü bir tablo çizemiyor. Kamu borçlanması ve bütçede ciddi bir sorun yok ama popülist politikalara yönelim bu iki göstergeyi de her an tehdit edebilir.

ENFLASYON HEDEFİ ÖYLESİNE!..

Devam edelim... İstihdamda toparlanma sağlanamıyor. Enflasyon hedeflemesi şaşıyor ve zaten iktidarın faiz oranlarını düşürme baskısı da gösteriyor ki, bu yıl enflasyon fazla ciddiye alınacak bir gösterge olmayacak. Yapısal reformlara yönelik açıklanan paket yeterli değil ve kısa vadede sonuç vermesi mümkün görünmüyor. Bununla da bitmiyor, en önemli ticari partnerlerimizden Rusya ile yaşanan siyasi krizin başta turizm ve gıda-tarım sektörlerindeki olumsuz bilançosunu sonbaharda hissetmeye başlayacağız.

Tüm bu sayılanlar işin ekonomik ayağı... Bir de yatırım iklimini ele alalım! Artık ‘rising star’ bir hikayemiz yok. Tıpkı Brezilya ve Güney Afrika Cumhuriyeti gibi... Belki onlar gibi tepe taklak değil ama özellikle doğrudan yabancı yatırımları çekecek bir hikayemiz kalmadı. Zaten para bolluğundan para yokluğuna geçilmiş bir küresel ekonomik süreçte, çok ciddi bir dış fonlama beklemek mümkün değil. Yeni özelleştirme listesi ise tam bir ‘para gelsin de nereden gelirse gelsin’ paniğinin yansıması... Arjantin’in ‘ne var ne yok satalım’ ruh hali gibi, ki hemen sonrasında Arjantin tepe üstü çakılmıştı!

Yatırım iklimi sadece bir ülkenin hikayesinin olmasıyla da ilgili değil, o ülkenin iş yapış ilkeleri ve iş hukuku ile de çok bağlantılı bir mesele... Kayyım, keyfi el koymalar, iş dünyasının politize olması, iktidarla iç içe geçmesi, kleptokrasi ve nepotizm ile anılır olmak, yargı bağımsızlığının olmaması ve tabii ki siyasi kargaşa, iç savaş, komşulardaki savaş ve gerilimler... Hali hazırda Türkiye’nin yatırım iklimini ‘küçük buz çağı’na çevirmek üzere...

Büyük altyapı yatırımları ve düşük faizle iç tüketimi ite kaka tetiklemeyle kendini gösteren popülist ekonomi politikaları sonucunda karşılaşacağımız yeni yapısal sorunlar da cabası...

EV ÖDEVİ BELLİ AMA KAPASİTE YOK

Ve Türkiye bundan sonra yakından izlenecek ve ilerleyen süreçlerde tüm bu göstergeler ve gelişmeler mercek altında olacak. Notun ‘yatırım yapılabilir’ noktasında kalabilmesi için, önümüzdeki bir, hadi bilemediniz bir buçuk yıllık süreçte, kredibilite ve güven açısından çok olumlu adımlar atılması gerekiyor. Ve ekonomide hamasi söylemlerle bunu becerebilmek imkânsız.

Kısa vadede aşağı yönlü riskler göreceli olarak Temmuz ayındaki başarısız darbe girişiminden sonra daha da arttı, halen Türkiye EMEA (Avrupa, Ortadoğu ve Avrasya) bölgesindeki emsal ekonomilere ve gelişmekte olan ülkeler içerisindeki benzer lig ekonomilerine kıyasla biraz daha iyi durumda, daha doğrusu durumdaydı... Şimdi en kötüyü hesaplayıp, en az kayıpla bu döngüye kapılmadan kıyısından kurtarabilmenin yolunu bulmak zamanı... Yüz milyarlarca dolar ve avro bazlı borca sahip bir özel sektör için, siyasetçilerin efelendiği o kredi derecelendirme kuruluşlarının bir not düşürmesi, dövizin zıplamasına, faizlerin artmasına, borç çevirebilmek için yurtdışından yeniden borçlanmaya büyük bir darbe vurabilir. Ve bu, pek çok Türkiye firması için karabasan olur ve tabii ki hepimiz için de...

KREDİTÖR HAMASETE BAKMAZ

Zira küresel kredi piyasası gerek borca konu olan meblağ açısından gerekse de içindeki oyuncular açısından çok büyük bir piyasa... Binlerce bankanın, şirketin, yerel yönetimin ve devletin içinde bulunduğu bu piyasada tarafların birbirini tanıması, tanısa bile borcunu geri ödeyeme riskini bilmesi çok zor. İşte bu nedenle sermaye sahiplerinin, kredi verecekleri borçluları daha yakından tanıyabilmesi için kredi derecelendirme şirketleri bu şirketlere, yerel yönetimlere ya da devletlere not veriyor.

Kredi notunun yüksek olması, borçlunun güvenilir olduğunu, borcun tahsilinde sorun yaşanma riskinin düşük olduğunu gösteriyor. Not düştükçe borçlu riskli hale geliyor. Bu nedenle yüksek notlu borçluların daha düşük faizle, düşük notluların ise daha yüksek faizle borçlanması bekleniyor.

Yani halkın karşısına çıkıp “Ey Standard&Poors” diye efelenmekle olmuyor. Zaten onlar da bu hamasetle hiç ilgilenmiyor, kreditörler de!..