YAZARLAR

Efsane olmak isteyen o genç vardı ya…

Bu toprakların sporcuları bir dünya şampiyonluğunun, bir büyük takım formasını giymenin kafiliğine ve keyfiyetine inanırken, karşımıza koskoca bir duvaR koyuyordu bir anlamda Bolt. Efsane olmak.

Her konuşmamız, her notumuz, her yazımız duvaR’a bir çentik. Zaten biraz da bunun için yaşıyoruz ya. Sporcular için de hayat farklı değil. Dünyanın en büyük sporcularından biri olsanız da değişmez bu kural. Ne demişti Usain Bolt, henüz ikinci Olimpiyat 100 metre altınını aldığında. Sırt çantasında ne dünya ne olimpiyat rekorları, boynunda onlarca Olimpiyat madalyası vardı. Ama o efsane olmak istiyordu. “Emekli olunca adımın Muhammed Ali, Michael Jordan, Michael Jonhson gibi efsanelerle anılmasını istiyorum” kelimeleri dökülüyordu dudaklarından. Biz ‘Daha ne yapacak allasen’ derken o bir olgudan bahsediyordu.

Bu toprakların sporcuları bir dünya şampiyonluğunun, bir büyük takım formasını giymenin kafiliğine ve keyfiyetine inanırken, karşımıza koskoca bir duvaR koyuyordu bir anlamda Bolt. Efsane olmak. Peki, efsaneden kastı sadece başarılar olabilir mi acaba? Sanmıyorum.

Gözümüzün önünde üst üste 3 Olimpiyat Oyunları’nda da 100 metrede altın madalya aldı. Yetmedi yanına her üç Olimpiyat’ta da 200 metre altınlarını ekledi. Hem de bu kadar kısa mesafede, kutlamalar için bitiş çizgisini geçmesine bile gerek kalmadan yaptı bunu. Ama efsane olmak başka bir kademeydi. Hep bunun farkındaydı Bolt. Saydığı isimler de bu sebeple tesadüf değil aslında. Bu isimlerin başarıları konusunda kimsenin şerhi olamazdı. Lakin Bolt’un başarısı konusunda (Abi kesin doping yapmıştır geyiği dışında) şaibe var mıydı ki? Rio’daki Oyunlar’dan önce de zaten büyük sporcu başarı kıstasını tamamlamamış mıydı? Peki Bolt’un ne yapması gerekiyordu da adını zikrettiği bu isimlerin arasına yazdırsın?

Aslında cevap basit. Bir süper yıldız değil insan olduğunu göstermesi yeterliydi. Ve Bolt bunu neredeyse her platformda, hep gösterdi. Noktayı ise Brezilya’da koydu. Nasıl mı? Cevap isteyenler internette arama motorlarına Bolt ve Van Niekerk yazsın.

Wayde van Niekerk. Michael Johnson’ın 17 yıllık 400 metre dünya rekorunu tarihine gömen 24 yaşında bir Güney Afrikalı atlet. Ama adını anma nedenimiz bu değil. O ayrı bir yazının hatta incelemenin konusu. Konumuzla ilişkisi yaptığı şeyin büyüklüğünün, spor tarihinin en büyük isimlerinden birince nasıl takdir edildiğinin görülmesi. Başrolü ondan çalıp Bolt’a vereceğim yani. Van Niekerk, çıkış takozundayken, Bolt, az sonra koşacağı 100 metre finali için stadın koridorlarında dolaşıyordu. Güney Afrikalı bitiş çizgisinden geçtiğinde ise Bolt, kariyerindeki başarıları bir kez daha saymama gerek yok herhalde, piste çıkmadan hemen önce televizyon başında yerinde duramıyordu. Kendi yarışına odaklanması gereken zamanda o, gözlerinin önünde tarihe karışan 17 yıllık bir rekoru, kendi kırmışçasına kutluyordu.

Ama yetmedi. Rekordan dakikalar sonra çıkıp rahatlıkla kazandığı 100 metre şampiyonluğu için Olimpiyat Stadı’nda röportaj veriyordu Jamaikalı. Çevresine bakınırken bir ara gözüne ilişti Van Niekerk. Bir tribün üstteydi. Ama Bolt bu, içi içine sığmıyordu adeta. Gözlerinde o enerjiyi görmek mümkündü, tutamıyordu kendini. İzin istedi karşısındaki gazeteciden. Yanlış okumadınız sayın okuyucu. Egosundan sual olunmaması gereken, dünyanın üzerine titrediği, kainatın en hızlı insanı dediği, üst üste 3. kez 100 metre Olimpiyat altın madalyasını boynuna geçirdiği için verdiği röportaj sırasında Bolt, (Sadece bize garip geliyor olması anormal ama) izin istedi meslektaşımızdan ve koşmaya başladı.

Adeta ‘Ya kaçırırsam’ telaşıyla ve takdir edersiniz ki çok kısa bir sürede Jamaikalıyı, Güney Afrikalı meslektaşının yanında gördük. Ezcümle, bir Olimpiyat şampiyonu, diğer bir olimpiyat şampiyonunu, bir dünya rekortmeni, diğer bir dünya rekortmenini tebrik etmek için, kendisinin odak olduğu bir ortamı terk etmişti. Bunu için bir saniye bile düşünmeden hem de.

Sadece saniyeler sürdü ikili arasındaki diyalog. Bolt, bir efsaneye yakışanı, olabilecek en şık yöntemle yaptı. Üstünde olan ilgiyi o anda belki de kendisinden daha fazla hak edene, layıkıyla teslim etti. Sonra döndü ve yeniden spotların altına geçip röportajını tamamladı.

Hani Londra’da 25 yaşında başarılarıyla dünyayı kendine hayran bırakan bir genç vardı ya, “Emekli olunca adımın Muhammed Ali, Michael Jordan, Michael Jonhson gibi efsanelerle anılmasını istiyorum” diyen, artık hedefine ulaşmış bir spor efsanesi olarak rahat rahat emekliliğin tadını çıkarabilir. Çünkü artık adı tam da istediği kadar büyük.


Onur Salman Kimdir?

Basına 2006 yılında Cumhuriyet gazetesinde stajyer olarak adım attı. İki aylık staj ve Cumhuriyet’in spor ekindeki yazılarda sonra Eurosport Türkiye’de spiker ve editör olarak çalıştı. 2009 yılında Radikal gazetesine editör olarak geçerken, Eurosport’ta da yarı zamanlı spikerlik yapmaya devam etti. Medya macerasına 2012-2016 yılında Hürriyet’te devam etti. 2016 yazından beri Gazete Duvar’da çocukluk hayalini sürdürüyor. Köken Eurosport olunca tahmin etmesi kolay. Asıl ilgi alanı ‘başka sporlar.’