YAZARLAR

Teknopark: Vergi değil sinerji avantajı

Türkiye’nin patent sayısı 750 civarı. Bu rakam Japonya için bir milyonun üstünde. TOP 10'daki en kötü ülkenin bile 50 binin üstünde patenti var.

Türkiye’de teknopark kavramının geçmişi 1980’lerin sonlarına dayanıyor. 1987 yılında yapılan kanuni çalışmalar ve üniversite gibi kurumların arasında ayrılan alanlarla Türkiye teknoparklarla tanıştı. Sanayi odalarından belediyelere, özel şirketlerden üniversitelere kadar uzanan bir yelpazede oluşan kurumlar teknoparkları kuruyor ve Ar-Ge yapacak şirketleri kendi bünyelerine çağırıyor.

Teknoparklar, insanların daha iyi Ar-Ge yapabilmesi için uygun ortamı sağlamaya yönelik olduğundan bir takım avantajlar sağlanıyor: Elde edilen gelirlerin kurumlar vergisinden muaf olması sağlanıyor. Çalışanların gelir vergisinden muaf olması sağlanıyor. Türkiye dünyadaki örneklerine kıyasla çok daha yüksek vergi avantajı sağlıyor.

Dünyadaki teknoparkların daha yüksek vergi avantajı verilmemesinin sebebi, aslında teknoparkların varlık sebepleri içinde yatıyor: Teknoparklar, kurumların Ar-Ge yaparken etrafında kendi gibi düşünen başka geliştiriciler bulmalarını ve aralarında konuşmalar yapmalarını hedefliyor. Bu yüzden de yapılan tüm teknporkların en önemli yerleri sosyal ortamları olarak tasarlanıyor. Yapılan her ofis metrekaresi için bir o kadar mühendislerin sosyalleşmesi için alanlar hayata geçiriliyor.

Dünyada onlarca yıldır çalışan bir sistem, Türkiye’de trend olarak teknoparklara yayıldı: Teknoparklara gelen girişimcilere fikirlerini geliştirecek farklı imkanlar sunulmaya başlandı. Çünkü Ar-Ge yapan mühendisler kendi konularını çok iyi bilseler de şirket kurmak ve ürünü satışa dönüştürebilmek için farklı yeterliliklere sahip olmaları gerekiyor. Doğru şirketi kurmak için gereken bilgileri toparlamak, hukuki danışmanlık almak, ortaya çıkan ürünü son kullanıcıya ulaştırabilmek, şirket kurumsal kimliği oluşturmak ve pazarlama araçlarına ulaşabilmek... Hatta doğru yatırımcılarla fikirleri buluşturabilmek... Teknoparklar şu anda tüm bu bilgileri hizmet olarak sağlayabiliyor.

Teknoparkların Türkiye’de en çok eleştirildiği noktalar, özellikle yurt dışında verilmekte olan adı geçen hizmetlerin Türkiye’de yeterince verilememesinde odaklanıyor. Sinerji yaratma konusunda yaşanan eksiklikler sıkça dile getirilse de en çok metrekare fiyatları eleştiriliyor. Başbakan Binali Yıldırım, Ulaştırma Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı yaptığı dönemde buraların lüks otellerle karşılaştırılacak fiyatlarını gündeme getirdi. Şu anda kimi teknoparklarda metrekare fiyatları 25 dolara kadar çıkıyor. Bu rakamlar, İstanbul’un çok önemli iş merkezlerindeki ofislerin fiyatlarıyla yarışıyor.

Ancak teknoparkların en çok eleştirildiği ve eleştirilmesi gereken noktaların başında üretim sonuçları geliyor. Ar-Ge merkezlerinin üretim sonucu ise tartışılmaz bir biçimde patent. Türkiye’nin 2015 yılı itibarıyla ABD kaynaklarına göre 750 civarı patenti var. Bu rakam Japonya için bir milyonun üstünde. İlk 10 ülkeyle yarışacağımızı düşündüğümüz zaman 10. sıradaki Hollanda’nın 50 binin üstünde patenti var. Türkiye’nin üstünde Venezuella, altında ise Bulgaristan bulunuyor. Bu yüzden de Ar-Ge yapmak için kurulmuş teknoparklarımıza çok daha fazla iş düşüyor.