YAZARLAR

Takımın maskotu

Birileri için son derece doğal olan bir manzara başka birilerini travmatize ediyor. Kokoviç’in maçını Groundhog Day filmindeki gibi tekrar tekrar yaşıyoruz.

Süper kupa finali ile yaklaşık bir yıl aradan sonra Konya’da tekrar bir saygı duruşu izlendi. Geçen seneki saygı duruşu Türkiye-İzlanda maçı öncesinde Ankara Gar patlaması için yapılmıştı ve hatırlayacağınız üzere ıslıklarla protesto edilmişti. Büyük saygısızlık, doğrudur ama basit bir saygısızlığın çok ötesinde etkileri var bu tepkinin.

Daha önce başka yazılarda değindiğim için kısaca hatırlatacağım; Bir olayın sadece korkutucu bir yaşantı olmaktan çıkıp travmatik etki yapması demek kişinin kendisine ve dünyaya ait düşüncelerini ve hissiyatını değiştirmesi anlamına geliyor. Bir olay nedeniyle travmatize olan kişiler kendilerini öncesine göre güçsüz, yetersiz ve çaresiz hissedebilirler. Bu yazı için daha önemli olan başlık ise travmatize olan kişilerin dünyaya dair düşünce ve hissiyatlarının nasıl değiştiği. Travma -hele de insan kaynaklı ise- dünyanın tekinsiz, insanların ise kötücül olarak algılanmasına neden olabiliyor. Bir kadın cinsel saldırıya uğradıktan sonra erkeklerin genel olarak tehlikeli ve saldırgan olduklarını düşünebilir, hayatında olan ve değer verdiği erkeklere dair bile benzer bir hisse kapılabilir. Bu hisle -yani etrafı, geçmişi, geleceği potansiyel tecavüzcüleri ile kuşatılmışlık hissiyle- yaşamaya çalışmak büyük eziyete dönüşecektir. Travma yaşayan kişilerin sonrasında yalnızlaşması hiç de nadir olmayarak gözlemlenir. Bu yalnızlaşma süreci kişinin ruh sağlığını daha da kötü etkileyecektir. Bu yüzden de travmanın psikoterapisinde ele alınması gereken konuların başında gelir. Evet, bir erkek tarafından cinsel saldırıya uğramıştır ama istisnasız her erkek de cinsel saldırgan değildir herhalde.

Ankara Garında barıştan ve dayanışmadan yana tavır takınan barışçıl bir yürüyüşe gaddarca bir saldırı oldu. Yine de kendilerini muhafazakar olarak tanımlayan insanların hepsi de muhaliflerin ölmelerini istemiyorlardı, öyle değil mi? İşte bu konu üzerinde çalışılırken oldu Konya’daki maç. Travmatik düşünce şemalarının teyidi olmuştu. Travma çalışmalarımızın ortasına düşen ikinci bir bomba etkisi yarattı adeta.

Süper Kupa finali öncesi 15 Temmuz için yapılan saygı duruşunda ise ıslıklı protesto duymadık neyse ki. Bunları düşünürken aklıma Sivasspor’un FK Rad Belgrad ile yaptığı sezon açılış maçı geldi. Sene 2011, Belgrad takımının kaptanı Kokoviç maçı şöyle anlatıyor: “Isınmak için tünelden sahaya doğru gidiyorduk. Birden önüme bir koyunu sürükleyen iki adam çıktı. Aklıma ilk gelen şey bu koyunun takım maskotu olabileceği idi. Ancak kısa bir süre sonra elinde iki büyük bıçak olan biri daha geldi. Gerçekten çok korktuk ve tekrar soyunma odasına döndük."

Maçın başlama saati yaklaştığında hakemin çağrısıyla tekrar sahaya çıktıklarını dile getiren Kokovic, sözlerini şöyle tamamladı: "O sırada tribünler coşmuştu. Büyük bir uğultu vardı. Sivassporlu futbolcular ise üzerlerine yerdeki başı kesilmiş koyunun kanını sürüyordu. Hatta takım kaptanları bana tokalaşmak için yaklaştığında elleri kan içindeydi. Sahada da kan izleri vardı. Onlar için belki bu durum son derece doğal bir manzara ama futbol sahasında böyle bir şeyi beklemezdim doğrusu. Bu olay bizi maç boyunca gerçekten olumsuz etkiledi ve sonuçta 4-1 yenildik. Türkiye'de yaşadıklarımızı uzun zaman asla unutamayacağım.

Birileri için son derece doğal olan bir manzara başka birilerini travmatize ediyor. Kokoviç’in maçını Groundhog Day filmindeki gibi tekrar tekrar yaşıyoruz.

Hoca, bitir artık hoca!