YAZARLAR

İç savaşın kazananı olmaz!

Eğer insana yakışır şekilde birlikte yaşama iradesini ortaya koyacaksak, eğer barışı inşa edeceksek şimdi değil ne zaman?

Dillendirmezsek savuşturacağız sanıyoruz ama tehlike kapımızda. Türkiye bir iç savaşa gebe. Küçücük bir kıvılcım sonumuz olabilir. Herkes biliyor bu iç savaşın kazananının olmayacağını.

Muktedirler yangına körükle gitmeye devam ediyorlar. Çatışmacı, yok sayan siyaset anlayışı da kullandığı yöntemlerle, şiddetle, bu siyaset anlayışına cesaret verenler de sonumuzu hazırlıyor.

Bakın bir olay yaşandı Ankara'da. Günlerdir bu haberi neresinden tutarsak 'ateşe odun atmak yerine su dökeriz'i tartışıyoruz biz.

10 Ağustos çarşamba akşamı 19.00 suları, Diyarbakır ve Mardin'de art arda iki saldırı gerçekleşti. 8 kişi öldü, 32 kişi yaralandı. Bu topraklardaki vicdan sahibi herkesin çaresiz, omuzları düşmüş, ezilmiş, iki büklüm olmuş halde dizlerini dövdüğü o saatlerde Ankara'da bir mahallede can pazarı yaşanıyordu.

Sincan ilçesine bağlı Temelli'de bulunan TOKİ evlerinde mahallelinin anlattığına göre kendisine "Yalnız Kurt" lakabını uygun görmüş, 60 yaşlarında bir adam, 16 yaşında iki gence saldırdı. Saldırganların sayısı giderek arttı. Delikanlıların yardımına aileleri koştu. O bildik Türk-erkek küfürleri (Apo'nun .içleri, sizi burada istemiyoruz), o bildik sloganlar (şehitler ölmez, vatan bölünmez) havalarda uçuşuyordu.

Saldırganlar telefonla destek çağırdı. Arabalarla, motosikletlerle gelen onlarca kişi bir savaşa gidercesine hazırlanmıştı. Hedef aldıklarıysa hepi topu 14 evdi.

HDP yöneticileri arandı, jandarma çağrıldı. Jandarma, gece saat 02.00'ye kadar gözü dönmüş bu kalabalığı durduramadı.

O 14 aileden birinin dükkânı ateşe verildi, yine o ailelere ait iki otomobil de kullanılamaz hale geldi.

Bu ırkçı şiddetin o gece kurban almaması, kelimenin tam anlamıyla mucizeydi.

Jandarma çözümü 14 ailenin yaşadığı evleri tahliye etmekte buldu. Yani saldırıya uğrayanlar yaşam alanlarını terk etmek zorunda kaldılar. Gecenin kör karanlığında eşin dostun yanına sığınmak üzere yollara düştüler.

Bununla da bitmedi. Olayın mağdurları 'şüpheli', saldırgansa 'şikâyetçi'ydi. Saldırıya uğrayan 4 genç gözaltına alındı. Meşru müdafaa haklarını kullandıklarını söyleseler de hukuk tabii ki "Halkı kin ve düşmanlığa sevk" suçunun peşine düşme gereği görmemişti. Ne zarar gören malları, ne barınma haklarının elinden alınması önemliydi. Hâlâ taksitleri devam eden TOKİ evleri zaten onlara fazlaydı.

Eğer insana yakışır şekilde birlikte yaşama iradesini ortaya koyacaksak, eğer barışı inşa edeceksek şimdi değil ne zaman? Yoksa birileri cehennemin kapısını aralamak isterse bu memlekette, elinin ucuyla itmesi yeter!