YAZARLAR

Gayri safi yurtiçi haSILA

Bu ülkeye hasıla değil, Sıla lazım!.. Zira bu yurdun en büyük zenginliği, dillerinden düşürmedikleri ve sürekli makyajladıkları, köpürttükleri gayrı safi yurtiçi hasıla değil, Sıla’dır.

Pek fazla ülkede göremezsiniz, sıra sıra dizilmiş, el pençe divan duran ‘sanatçılar’ı... Bazılarının suratında öyle sahte bir gülümseme oluyor ki, hani insan bakarken türünden utanıyor! Tür derken, insandan bahsediyorum, genel yani... Hani onur gibi özellikler atfettiğimiz en gelişkin primattan.. Kaldı ki işkence edilmeden, evrim ağacındaki herhangi bir primatın da şaklabanlık yapabileceğini sanmıyorum! Muz için takla atmıyorlar kanımca, ceza-ödül şartlı reflekslerine zorla koşullandırıldıkları için bu üzücü duruma düşüyorlar.

BAHŞİŞ BEKLERKEN, EL PENÇE DİVAN...

Hepimiz yüzlerce kez bu fotoğrafları gördük. Bundan sonra sanırım daha da sık göreceğiz. Belki içlerinden birkaçı, gerçekten de ‘milli birlik ve beraberlik’ ruhuyla böyle bir fotoğraf içinde yer alıyordur... İyimserliği elden bırakmamak için zorluyorum işte, yoksa pek inanmak mümkün değil. Bazı konuşmalarına denk geliyorum, öyle bir umut yok!

Burada söz konusu ettiğim kişiler, genel olarak medyada ‘sanatçı’ adı altında kategorize edilen ‘yorumcu, oyuncu’... Bunu belirteyim, ama bunun tartışmasına girmeyelim. Zira bu ülkede bunu, hele ki böyle günlerde tartışmak, olsa olsa Osmanlı orduları surların önüne topları getirirken, Bizans sarayında ‘meleklerin cinsiyetini tartışmaya’ benzeyecek.

Gündemlerden biri Sıla Gençoğlu... Ona karşı yürütülen linç kampanyası, bazı belediyelerce konserlerinin iptal edilmesi... Ve tabii ki, totaliter rüzgarların estiği her dönemde, sürüsüne bereket işgüzar ve bir şekilde çıkar peşinde koşan bir ‘muhbir vatandaş’ tarafından hakkına suç duyurusunda bulunulması...

Sondan başlayalım, başa doğru gidelim... Zira demokrasi rüzgarlarının estiği şu günlerde, tabandan tavana doğru gitmek gerek! Ç.D. diye bir vatandaş, Sıla hakkında suç duyurusunda bulunan... Bursa Cumhuriyet Savcılığı’na dilekçeyle başvurmuş. Coşmuş, vatana ihanete kadar getiriyor işi...

Sıla Gencoglu

BAKAN PEŞİNDE KOŞAN BİR 'MİLLİ'

Kendisini ‘eski milli tenisçi’ diye tanıtıyor sosyal medyada... ‘Milli’ önemli, keşke bir de ‘yerli’ ekleseymiş. Milli olduğu konusunda araştırmalarım bir sonuç vermiş değil ama teniste dünya çapındaki büyük başarılarımız düşünülecek olursa, önemli bir sporcu olmalı!.. Sportif başarıları hakkında öğrenebildiğim ilk şey, Mehmet Şimşek’in uzun süre peşinde koştuğu ve Bursa AK Parti İl Başkanlığı’nın düzenlediği Siyaset Akademisi’nden sonra tam 2 saat bakanla tenis oynadığı... Bulduğum haberde maçın sonucuna dair bir bilgi olmadığından performansı konusunda bir şey söyleyemem. Ama bakan peşinde koşturma dalında başarılı bir ‘milli’ sporcu...

Yine incelediğim kadarıyla, kendisini tenis sporuna gönülden adamış bir zat. Bunu da Bursa Büyükşehir Belediyespor’un resmi internet sitesinden öğrenmiş bulunuyorum. Kulübün belediyenin katkılarıyla düzenlediği tenis turnuvasında ‘turnuva koordinatörü’ bizzat Ç.D. Belediyede bir görevi var mı, yoksa dışarıdan mı bazı görevlere talip oluyor, bu görevleri bilabedel mi yapıyor, yoksa bir ücret karşılığında mı, pek yakında öğreniriz.

Bitmedi... Her ‘milli’ sporcu gibi, sanat ve sanatçılarla yakından ilgilendiğini, sosyal medya profilinden öğrendim. Müzik konusunda bayağı bilgili, Uğur Işılak Ağabeyi’ni çok seviyor. Tabii ki Uğur Işılak Ağabeyi arada sırada Bursa Büyükşehir Belediyesi’nin halk konserlerine ve çeşitli etkinliklerine katılan ‘milli’ ve ‘çok yerli’ bir sanatçı! Aranan, özlenen, peşinde koşturulan müstesna bir isim. Ve çok yönlü, bilgili bir kişi... Kadınlar üzerine enterasan görüşlerini kamuoyuyla paylaştığında gündem oldu. Çok yoğun çalıştığı için, bir dönem önce TBMM’de şekerleme yapıyor diye onu çekemeyen emperyalist çevrelerin kandırdığı kişiler, bu konuda onu eleştiriyordu! Bu haksızlık da eminim, Ç.D.’yi çok üzüyor. Yakında bu pervasız eleştirilere karşı da bir suç duyurusunda bulunur diye bekliyorum.

HER KONUYA HAKİM MAŞALLAH!

Ç.D. spor ve sanatla ilgilendiği kadar, siyasete de oldukça hakim bir vatandaşımız. 15 Şubat darbe girişimini, siyaset sosyolojisinde master yapanlara parmak ısırtacak denli isabetli bir şekilde özetliyor. Zira AK Parti Siyaset Akademisi’nin bir öğrencisi. İşte tahlili: “Bu sürecin tek bir lideri vardır o da Başkomutan Recep Tayyip Erdoğan'dır...”

Ç.D.’nin tüm açıklamalarını bundan sonra da yakından izleyeceğim, zira aktif bir vatandaş. Bursa Büyükşehir Belediyesi’ndeki ve Bursa Büyükşehir Belediyespor’daki faaliyetlerini de çok merak ediyorum. Yani artık ünlü bir kişi, izlemem mi!.. Bir suç duyurusuyla gündem oluveriyor, bu güzelim ‘Yeni Türkiye’de her vatandaş. Bu da beni heyecanlandırıyor! Bir gün belki tenis de oynarız, bakan değilim ama benim de kendime göre bir çevrem, bir havam vardır yani!..

TOTALİTER ŞİZOFRENİKLER...

Bu Ç.D.’nin ünlenmesine üç kuruşluk yardımım olur umarım. Geçelim şimdi şu totaliter şizofrenik saçmalığa... ‘Demokrasi’ mitingine katılmayı uygun bulmadığını söyleyen Sıla’ya bu linç girişimi, Demokrasi Nöbeti’ne katılanların en azından bir grubunun ‘demokrasi anlayışı’nı ortaya koyması açısından bir sürpriz olmadı, tam tersine pek bir yerinde oldu. ‘Kardeşim’, diye hitap edeceğim ki, ‘milli birlik ve beraberliğe’ bir zeval gelmesin. Evet kardeşim, demokrasilerde fikir hürriyeti ve ifade özgürlüğü vardır. Kişisel hakların en önemli unsurlarının başında gelir. Yani bırakın bir sanatçıyı, bir siyasetçi, bir bürokrat bile “Ben bu gösterilere katılmayı uygun bulmuyorum” diyebilir. Bunun için demokrasi nöbeti tutulur! Demokrasilerde demokratik haklarını kullanan biri hakkında suç duyurusunda bulunmak, demokratlığa sığmaz. Neye sığar onu da burada söylemeyeyim.

Hemen buradan bağlayalım, bir başka AK Parti büyükşehir belediyesinin utanç veren uygulamasına... Şehir Tiyatroları’ndaki sanatçılara çağrı yaptılar, “Gelmeyeni atarız” diye tehdit ederek ve müsamere çocukları gibi dizip, ellerine de bir bayrak tutuşturup yürüyüş düzenlediler. Bunu kendisine yediremeyen onurlu birkaç tiyatrocu (maalesef birkaç) tehditlere boyun eğmedi ve şimdi hepsi idari soruşturma altında. Bununla da bitmiyor, öyle bayağılaşıp, öyle bağnazlaşabiliyorlar ki, bu sanatçılara isnat edilen bir suç da ‘darbeyi desteklemek’ oluveriyor!

NORMAL OLAN BİLE KAHRAMAN ARTIK

Şimdi gelelim Sıla Gençoğlu’na... Sadece ismini bilirdim, şarkıları benim kulağıma çok yabancı, açıkçası dinlemezdim. Kötü olduğundan değil, benim tarzım olmadığından... Ama şunu diyeyim, tüm tehditlere karşın, dik duruşu, fikrinden ve zikrinden tek bir geri adım atmaması karşısında elini öpmek isterim. Ben el öpmekten asla hazzetmeyen biri olarak, onurlu her insanın yapması gereken bir şeyi yapan birinin elini öpüyorsam, bunun tek sebebi nereye bakarsam bakayım gördüğüm o bayağı fotoğraf. Riyakar bir gülüş, el pençe divan, el etek öpmeye amade bir sanatçılar güruhu... Her türlü organizasyonda yer almak ve bu halkın ödediği vergilerle ceplerini doldurma sanatında bir numaralar... Arada arpalık kavgaları çıksa da, ‘birlik ve beraberlik’ içinde yollarını buluyorlar.

Sıla bir kahraman değil, yoksunlukların kahramanı bu sebeple... Her onurlu vatandaşın yapacağını yapmanın bedelini ödüyor. Ama işte bu bile, bu ‘Yeni Türkiye’de, onu eli öpülesi yapıyor!

KARAKTER KURSU ŞART OLDU

Bugünler de bir gün geçecek. Hep öyle olmuş. McCarthy döneminde rol arkadaşlarını ihbar eden aktör ve aktrisler rezil olmuş. Dreyfus Davası’nda Emile Zola’ya destek çıkmayan sanatçıların günü gelmiş halk suratlarına tükürmüş. Bir gün gelecek, eğer param olursa arkadaşlarımın da maddi katkılarıyla, ‘milli ve yerli organizasyon sanatçıları’na ‘Bir Karakter Yaratmak’ adlı bir kurs açacağım. Eğitmenler o müsamereye gitmeyen tiyatrocular ve Sıla olacak, umarım kabul ederler. Katılım mecburi değil ama katılımı sağlamak için kursa gelenlere üç-beş atarız artık. Bugünün tüm el pençe divan duranlarını kursumuza bekliyor olacağız. Belki bir ikisinden bir karakter yaratabiliriz!

Bu ülkeye hasıla değil, Sıla lazım!.. Zira bu yurdun en büyük zenginliği, dillerinden düşürmedikleri ve sürekli makyajladıkları, köpürttükleri gayrı safi yurtiçi hasıla değil, Sıla’dır. Onuruyla, eğilmemesiyle, aydınlara ve sanatçılara bir hatırlatma yapmasıyla... Aydın onuruna sahip çıkan sanatçıları oransal olarak çoğunlukta olan bir ülke zengin bir ülkedir, GSYİH dediğin Suudi Arabistan’da da var!