YAZARLAR

Kuleli’yi ne yapmalı?

Kuleli Askeri Lisesi ne olacak? Müze olacak değil, tabii ki otel olacak.

Gazeteciliğe başladığım yıl, devlet tarihi ve turistik bölgenin ortasındaki Sultanahmet Cezaevi’ni boşaltmıştı… Nasılsa mekanı devrimciler ‘ele geçirmiş’, avlunun ortasına kocaman bir sahne kurmuş, Nazım’ın, Orhan Kemal’in yattığı söylenen hücrelerin pencerelerine ünlü yazarların resimleri asılmış, metruk mekanda özel turlar düzenlenmeye başlanmıştı. Hepimiz bu cezaevinin, biraz da o baskıcı maziye nazire olsun diye bir kültür merkezi olması gerektiği konusunda hemfikirdik. Ben de çiçeği burnunda bir gazeteci olarak konuyla ilgili birkaç ateşli yazı yazmıştım.

Üç dört yıl sonra, kentin en lüks otelli olma iddiasıyla yenilenen yapının inşaatı için düzenlenen bir basın gezisine katıldım. Oteli hiç merak etmiyordum. Mekanın hafızasını nasıl değiştirebildiklerini merak ettiğim için gittim oraya. Gördüm. Ve sonraki yirmi yıl boyunca bir daha hiç adımımı atmadım. Ama o arada biraz daha büyümüştüm ve devasa mekanları yenilemenin çok pahalı bir iş olduğunu, kapısına ‘kültür merkezi’ tabelası asmayla oranın kültür merkezi olamayacağını da öğrenmiştim. Hele ki rantın bu kadar yüksek olduğu, iştahlı müteahitlerin ‘boş arsa yok’ diye hayıflanıp durduğu bir kentte, tek bir metrekareyi bile kamu hizmetine sunmak ancak güçlü bir siyasi irade ile mümkün olabilirdi. Hala da öyle.

ŞAHANE BİR ÜNİVERSİTE OLUR

Şu garip gerçeği hepimiz biliyoruz: Türkiye’de yaşadığımız kentlerin merkezinde biraz yeşil alan varsa, bunu çoğunlukla askeriyeye ve mezarlıklara borçluyuz. Bu aleni gerçek bilimsel raporlarla da sabit. İstanbul için hazırlanan 2009 tarihli Çevre Düzeni Planı’na göre yaşadığımız kentin yüzde onu ‘askeri güvenlik bölgesi’.

Kaynak: Bianet

Kentin içindeki bu ‘askeri alanlar’ın, önemli bir kısmı kışla ve askeri okullar. Söz konusu kent, Osmanlı mirası olunca bu kışlaların bir kısmı önemli tarihi eserlere dönüşüyor. Taşkışla gibi bazı yapılar yıllar önce okula dönüştürülmüş olsa bile, mesela Selimiye gibi devasa bir yapı hala askeri bölge. Üstelik Boğaziçi görünümüne hakim, kentin siluetinde etkin bir yapı. Ben üniversite yıllarından beri ne zaman vapurla önünden geçsem o binanın nasıl şahane bir üniversite olabileceğini hayal ederim. Mesela mezunu olduğum, onlarca küçük kampüs ve binaya dağılmış Marmara Üniversitesi’nin neredeyse tamamını alabilecek devasa yapı. (Belki böylece Marmara da gerçek bir üniversite olabilirdi…)

FENA HALDE SİYASİ

Selimiye’yi Üniversite, Kuleli’yi Anadolu Lisesi yapmak, Gümüşsuyu Asker Hastanesi’ni sivilleştirmekle yetinmek, Heybeliada Deniz Lisesi’ni bir müzeye çevirmek, Hasdal’ı, Maltepe’deki kışlayı, Akıncılar Üssü’nü bu kentlerin hayal bile edemediği devasa yeşil alanlara dönüştürmek mümkün tabii ki. Ve aslında aklın yolu da bu. O kadar ki kapatma kararlarını açıklayan Başbakan Binali Yıldırım’ın da ilk aklına gelen bu oldu ve “Piknik alanı yapılacak, güzel mekanlar yapılacak” dedi. Oysa zamanla işlerin değiştiğini göreceğiz.

kuleli1 Kaynak: kkk.tsk.tr

Çünkü daha önce hep öyle oldu. Mesela Mecidiyeköy’de Likör Fabrikası ve Ali Sami Yen stadının yıkılmasıyla çıkan büyük alan (ki bir kısmı yemyeşildi) asla park filan olamadı. Kentin devasa AVM – rezidans projelerinden bir yenisine dönüştü. Bakırköy sahili de öyle, Zeytinburnu’nda sanayi sonrası ortaya çıkan büyük alanlar da öyle. Emek sineması bir AVM’ye, AKM yıkıntıya dönüştü. 2.5 milyon kişi gösteri yaptı ve idare hala Gezi Parkı’na bir bina dikmek konusunda ısrarlı…

Bu ısrar kıyamet, bir siyasi tercih aslında. “Boş bir alanı, parka ve kültür merkezine dönüştürüp kamusal kullanıma açtığınızda mı halka hizmet etmiş olursunuz, satıp kamusal gelire dönüştürdüğünüzde mi?” diye bir soru uyduralım. Uyduralım çünkü yerel yönetimler için böyle bir mesele var mı hakikaten bilmiyorum. Ama bu hayali meselenin çözümünün fena halde siyasi olduğunu biliyorum. Kamuya açmak ya da satmak tamamen idarenin düşünce biçimiyle, siyasetiyle, ideolojisiyle alakalı bir tercih.

kuleli2 Kaynak: kkk.tsk.tr

ALTIN FIRSAT

Kentin en güzel yerlerindeki en önemli yapıların ve devasa alanların askeriyeden alınıp sivilleştirilmesi herkes için pek anlamlı ve güzel. Siyasi anlamları kadar kentsel fırsatlarıyla da değerli bir gelişme aslında. Bir takım kentsel sıkıntılarımızı çözmek için altın fırsat aslında. Ama mevcut kentleşme politikalarında, bu fırsatın kullanılabileceğine dair bir emare görmek mümkün değil. İşte bütün mesele bu.

Sanıyorum ki kimsenin dikenli tellerle çevrili, silahlı askerlerin koruduğu, bırakın girmek, içinden geçmek, yanına bile yaklaşamadığımız o binalar ve askeri alanların hayatımıza katılmasına bir itirazı olmayacaktır. Ama o alanların bu kez başka tür bariyerlerle çevrilip bir tür ‘devlete ait olma’ özelliğini bile yitirmesi, toplumsal bir hayal kırıklığına yol açacak mı, bilemiyorum.

İşin aslı tarihi yapıların aslına uygun restore edilmesi, üniversite, öğrenci yurdu, müze, kültür merkezi, park-bahçe gibi kamusal kullanıma sunulmaları fikrinin gerçekleşebilmesi için arkasında güçlü bir devlet ve toplum desteği gerekiyor. Büyük yapıları kültür merkezi olarak düzenleyip işletecek birikime ve motivasyona sahip devlet kurumları ya da daha iyisi sivil toplum örgütlerinin varlığı, müzenin içini dolduracak onu yaşayan bir yer haline getirecek bilgi ve birikimin gerekliliği ve tabii buraları hayatının bir parçası haline getirecek kitlelerin varlığı, birinci şart. İkincisi ise tüm bunlar için kaynak ayırmaya razı bir idare. Aksi takdirde her şey hoş birer fantezi olmaktan öteye gidemiyor.

Bu nedenle, denize nazır konumu, güzel tarihi cephesi, arkasında dönümlerce ek inşaat imkanı sunan yeşil alanıyla Kuleli Askeri Lisesi’nin otel olma ihtimalinin diğer her şeyden kuvvetli olduğunu düşünüyorum. Umarım yanılırım.