YAZARLAR

İki rahibin hikâyesi

Hamel Fransa’da, Baba Frans ise Humus’ta bir kilisenin bahçesinde yatıyor. İki din adamı da, Fransa başbakanı Hollande’ın da aralarında bulunduğu Batılı liderlerin politikalarının kurbanı oldu.

Rahip Jacques Hamel 1930’da Fransa’da doğdu. 1950'lerden beri din adamıydı. Ayin yaptığı kiliseye giren ve IŞİD mensubu olduğu belirtilen iki genç tarafından boğazı kesilerek öldürüldü.

Rahip Frans van der Lugt 1938’de Amsterdam’da doğdu. 1966’da Suriye – Humus’a göçtü. Yaşamının son 50 yılını Humus’ta geçirdi. Yıllarını verdiği ve tüm ısrarlara rağmen terk etmediği kilisesinde iki maskeli kişi tarafından silahla vurularak öldürüldü.

Jacques Hamel görev yaptığı bölgede Müslüman din adamlarıyla ile dinler arası diyalog için çalışıyordu.

'TOPRAK TEMEL'DİR

Frans van der Lugt 1980 yılında Humus’ta bir çiftlik ve toplum merkezi oluşturdu. Çiftlikte çeşitli tarım ürünleri yetiştiriyordu. Toplum merkezinde daha çok engelliler için çalışmalar yürütüyordu. Çiftlikte engelliler çalışıyordu. Bir yandan da insanlık temelinde çağrılar yapıyordu. Amacı toplumu dini farklılıkları esas almak yerine insanlık temelinde birleştirmekti. Toprağı insanların üzerinde buluşabileceği temel olarak görüyordu. Bu nedenle çiftliğine “El Ard – Toprak” adını vermişti. Müslüman Hıristiyan ayrımı yapmaksızın herkese yardım ediyordu.

Her yıl tüm din ve mezheplerden çocukların katıldığı doğa yürüyüşleri düzenliyordu. Humus’ta yaşanan savaş sürecinde Lugt insanların gıda ve ihtiyacını karşılamak ve hastaların tedavisi üzerine yoğunlaştı.

2012’de kilisesi bombalandıktan sonra Katolikler şehri terk edince Paskalya öncesi Pazar Yortusunu Ortodoks ve Müslümanların katılımı ile yapmışlardı. Ayinde imam da vaaz vermişti. Savaşın başından beri Youtbe’a yüklediği videolar ile Humus halkına yardım çağrılarında bulunuyordu.

LUGT'UN BÜYÜK GÜNAHI

Lugt’un çok büyük bir günahı vardı: Gerçeğin batı medyasında yer alan haberlerden çok farklı olduğunu anlatma derdindeydi. 2011 ve 2012’de yazdığı mektuplarda Suriye’de durumun dışarıdan göründüğü gibi olmadığını anlatmaya çalışıyordu.

Lugt “Daha en baştan protesto gösterileri tamamen barışçı değildi. Göstericilerin arasında silahlı adamlar gördüm, polise önce onlar ateş açtı. Güvenlik güçlerinin şiddeti daha çok bu silahlı asilerin ölümcül şiddetine karşı koymak içindi” diye yazıyordu. Suriye Cumhurbaşkanı Esad’ın reform sürecini başlatmasını övüyordu. Aynı mektupta Suriye’de olan bitenin “halk ayaklanması” diye tanımlanamayacağını söylüyor, halkın büyük çoğunluğunun bu hareketi desteklemediğini anlatmaya uğraşıyordu.

baba-frans Baba Frans Lugt

Aynı şekilde bir blog yazısında da silahlı grupların kendi şiddet eylemleri için yönetimi suçladığını dile getirmişti. Muhaliflerin İslamcılar, Komünistler, liberaller,  demokratlar gibi grupları da barındırdığını anlatan Baba Frans Lugt, “En baştan beri problem; silahlı militanların da bu muhaliflerin bir parçası olmasıydı. Sokaktaki bu muhalefet diğer muhaliflerden çok güçlü. Ve bu muhalifler sadece yönetimi suçlayabilmek için sık sık şiddete başvuruyor, yönetim yanlısı birçok kişi bu militanlar tarafından işkence edilerek ya da silahla vurularak öldürüldü” diyordu. Ve “Şahsen yabancılar  tarafından (dışarıdan) desteklenen ve para yardımı alan bu grupların iyi bir şey yapacağına olan inancım zayıf” diye devam ediyordu.

SÜNNU-ALEVİ FAY HATTI

Eylül 2011’de kaleme aldığı bir mektupta ise şunları söylüyordu: “Tüm zorluklara karşın reform adımları atan bu hükümet kalmalı.” 2012’deki mektubunda ise şunlara dikkat çekmişti: “Şu andaki hükümet belki yerine gelecek olanlardan daha demokratik…”

Batı basını, “Hıristiyan  - Müslüman gerilimi” haberleri yaparken Baba Frans, “Sünni - Alevi fay hattının” çok daha kırılgan olduğuna dikkat çekmeye çalışıyordu. 2012’de kaleme aldığı bir mektupta Humus’ta iki kesim arasında çıkabilecek bir savaşı önleyebilecek tek gücün Suriye ordusu olduğunu öne sürmüştü.  Aynı mektupta Suriye’deki Hıristiyan önde gelenlerinin çoğunun Esad’ı desteklediğini de ifade ediyordu; çünkü,  başka bir çözümün onları daha da kötü bir duruma sokacağına inanıyorlardı. Batı medyasını Suriye’deki olayları çarpıtarak vermekle suçluyordu. Batı medyasının Suriye lideri Esad’ı hiç yapmadığı şeylerle suçladığına vurgu yapıyordu.

Şöyle devam ediyordu: “Hükümet ile çok da olumsuzluklar yaşamadım. Yaptığım çalışmalara; Sünniler ve Alevilere de yaptığım hizmetlere her zaman destek oldular ve her zaman kilise ile devletin birbirinden ayrı olmasını desteklediler.”

İFRAT VE TEFRİTE DİKKAT

Suriye devleti çalışmalarını sürdürebilmesi için dönümlerce araziyi rahibin emrine vermişti. Frans ÖSO’nun Hıristiyan mahallelerini ele geçirdiğini ve burayı bir savaş alanı olarak seçtiğini, ordunun ÖSO’yu bombalaması sonucu birçok binada hasar oluştuğunu anlatıyordu. Öldürülmeden birkaç gün önce gönderdiği mektupta şunları yazmıştı:

“Önce burada neler olup bittiğini ayrıntıları ile anlatan birilerini bulabilmek çok güç. Çoğu gazeteci meseleleri tefrit ile ifrat arasında anlatıyor. Onlar için gerçek iyi ve kötü iç içe geçmiş değil. Bir tarafı şeytanlaştırırken diğer tarafı yüceltiyorlar. Örneğin Suriye yönetiminin sadece kötü tarafları olduğu ve muhaliflerin sadece iyi tarafları olduğu doğru değil.

Ancak ABD, Avrupa ve bazı Arap ülkeleri muhalifleri desteklediği için; bilinçli ya da bilinçsiz; idealize etmek amacıyla, iyi analiz yapmadan muhalifleri destekliyorlar. Bazı menfaatler gerçek durumun görülmesini engelliyor ve bunun anlatımını kirletiyor.”

ŞEHRİ TERK ETMEDİ

Baba Frans van der Lugt 2014’te BM’nin şehirden çıkması çağrılarını reddetmişti. Yaklaşık 50 yılını verdiği Humus’u ve dostlarını terk etmemişti. Baba Frans Humus’ta “toprak hepimizi birleştirir” sloganı ile din ve mezhep ayrımını ortadan kaldırmak için savaştı. Ömrünü adadığı topraklarda “bir nefsi öldüren bütün insanlığı öldürmüş gibi olur; bir nefsi kurtaran bütün insanlığı kurtarmış gibi olur” (*) felsefesine bağlı olarak yaşamıştı. Ancak katledildi.

Görgü tanığı kilise çalışanı olay anını şöyle anlatıyordu:

“Sabah silahlılardan birisi manastıra girdi ve Baba’yı görmek istedi… Baba Frans adamı karşılayınca “benimle dışarı gelir misin” dedi… Baba ona, “Hayır ben oturuyorum ve seninle çıkmayacağım. Sen maskelisin. Seninle çıkmam lütfen sen otur” dedi.

SANDALYEYE OTURUR OTURMAZ

Katil, (Baba Frans) sandalyeye oturur oturmaz suçu (cinayeti) işledi. Suçun zirvesidir bu. En ufak bir ahlak veya vicdan sahibi birisi bunu yapmaz. Çünkü Baba Frans bütün insanlar için büyük bir değerdi.”

Baba Frans Hollanda büyükelçiliğinin uyarılarına rağmen burayı terk etmeyi reddedenlerden biriydi. Yaşı 75’e ulaşmasına, emekli olabilecek olmasına, Amsterdam’da aristokrat bir aileden ve çok güzel bir hayat sürme imkanına sahip olmasına rağmen fakirlere, muhtaçlara, terk edilmişlere yardımcı olabilmek için kalmayı tercih etti.

Biz kitaplardan tarihteki azizlerin neler yaptığını okumuştuk. Ancak Baba Frans’ta bunu gözlerimizle somut olarak gördük.”

BİRİ OLAY DİĞERİ KÜÇÜK HABER

Defalarca tehdit edilmesine rağmen insanlara yardım etmek için yaşamını riske atan, aylarca kuşatma altında muhtaçlara gıda temini için çalışan Baba Frans Humus’ta 7 nisan 2014’te öldürüldü. Jacques Hamel 29 temmuz 2016’da Fransa’da.

Jacques Hamel öldürüldüğünde büyük olay oldu. Fransa Cumhurbaşkanı François Hollande, Avrupa’nın İslami teröristlerden gelen eşi benzeri görülmemiş bir tehditle karşı karşıya olduğunu söyledi. Prag gezisini iptal eden Hollande “kiliseye saldırı tüm Fransa’ya saldırıdır” dedi.

Frans van der Lugt’un ölümü dünya basını tarafından haber olarak geçti sadece; kimse üstünde durmadı.

Jacques Hamel için büyük cenaze töreni düzenlendi, törene katılan binlerin arasında Fransa İçişleri Bakanı Bernard Cazeneuve da vardı. Hamel için ayrıca Hollande ve Fransa’nın önde gelen isimlerinin katıldığı büyük bir ayin düzenlendi.

Van der Lugt yaklaşık 50 yılını geçirdiği kilisenin bahçesine gömüldü. Cenazesine sadece birkaç kişi katılmıştı.

Hamel Fransa’da, Baba Frans ise Humus’ta bir kilisenin bahçesinde yatıyor.

Baba Frans da Rahip Jacques Hamel de Fransa başbakanı Hollande’ın da aralarında bulunduğu Batılı liderlerin politikalarının kurbanı oldular.

Hollande Hamel’e saldırıyı lanetledi “Kiliseye saldırı Tüm Fransa’ya saldırıdır” dedi. Oysa Fransa’nın da desteklediği militanlar Suriye’de sadece kiliseleri değil; insanları, okulları, hastaneleri, kadim bir toplumu yok etmişlerdi.

Baba Frans’ın anlatmaya çalıştığı tam da buydu, ancak yaşarken sessiz çığlıkları ile anlatmaya çalıştığını kimse duymaya niyetli değildi. Suriye’deki çıkarlarını korumak ve Esad’ı devirebilmek için bütün Suriye ve halkını feda edebilirlerdi.


(*) Kur'an-ı Kerim, Maide suresi 37. ayet


Musa Özuğurlu Kimdir?

Gazeteci. Mesleğe 1994 yılında başladı. Çok sayıda radyo ve TV kanalının haber merkezlerinde editörlük, muhabirlik, program sunuculuğu yaptı. 2010 yılında TRT Türk’ün Suriye temsilcisi olarak çalışmaya başladı. Suriye’de 2011’de başlayan süreci 2016 yılına kadar yerinde takip eden az sayıda yabancı gazeteciden biridir. Alanı Suriye başta olmak üzere Ortadoğu. Serbest gazeteci olarak çalışmaktadır.