Yanlış gerçeklik ve hayat

İçerdeki Gezi direnişçileri ve diğerleri doğru bir hayata sahiplerdi yanlış bir hayatı yaşamaya mahkûm edildiler. Ne var ki mahkûm edildikleri yanlış hayatı doğru yaşıyorlar. Bu da size dert olsun.

Google Haberlere Abone ol

Mehmet Türkay*

İnsanın yanlış bir gerçeklikle kendini bulması ağır bir duruma işaret eder. Hayat hafıza ile maluldür. Unutsak bile hayat bir gün önümüze bırakır. Yanlışlar hep ayağımıza dolanır. Yanlış olan gerçeklik değil yaptıklarımızdır. Çünkü yapılanlar gerçekliği oluşturmuştur. Yaptıklarımızdan ve yapamadıklarımızdan sorumlu olmayı becermeyi gerçekleştirmemiz asgari insani bir duruş olmalıdır. Aksi taktirde sıradanlaşılır. Sıradanlaşma toplumsal var oluştan vazgeçmektir. Vazgeçişin siyasete tahvili nihai olarak faşizmdir, gündelik hayattaki güç sızıntılarından beslenir. Ingeborg Bachmann’ın vurgusuyla “Nerede başlıyordu faşizm? Atılan ilk bombalarda ya da üzerine yazılıp çizilen terörde değil… Faşizm, iki insan arasındaki ilişkide başlar…”

SIRADANLAŞAN FAŞİZM

Eskiden sıradan faşizm tartışmaları vardı, bugün sıradan faşizm tartışmaları sıradanlaştı. Esas olarak aslına rücu etti. Faşizm, gündelik hale geldi. Böyle bir toplumsal iklimde yaşıyoruz. Böyle bir iklim insanların bir diğerine karşı tahammülsüzlüğünde mayalanır ve yaygınlaşarak verili siyasete tahvil olur. Bu durum tüm taraflar için geçerlidir. Ancak toplumsal bir durum olarak güç ilişkilerine tabidir ve iktidar tarafından biçimlendirilir.

İktidarı ele geçirenlerin güç üzerinden kurdukları söylem, taraftarlarına iktidar üzerinden yayıldıkça potansiyel bir şiddeti beraberinde getirir. Burada şiddetten kastedilen sadece fiziksel değil psikolojik şiddete de dairdir. Cehaletin örgütlenmesi sıradanlaşan faşizmin zeminini oluşturur. Çünkü cehaletin örgütlenmesi geniş kitlelerin yoksullaşmasını da beraberinde getirir ve bu kitleler “kendi celladına aşık olmak” sendromundan beslenen bir ruh haliyle toplumsal bir pozisyona sokulurlar. Bu bir gerçeklik olarak yaşanmaktadır. Bu kitlenin bir kısmının farkında olmadığı, bir diğer kısmının da umursamadığı ve hatta desteklediği yaşanılan bu sürecin kısa dönemde muhaliflere, uzun dönemde de genel olarak topluma maliyetinin ne olacağıdır!

NEOLİBERALİZM VE SİYASALLAŞAN DİN

Türkiye her haliyle bir toplumsal çöküşün içinde ilerliyor. Bu durumun en bariz hissedilir yanı ekonomik alanda yaşananlar. Ancak bu alanda yaşananlar iktidarın örgütlenmiş cehaleti yönetme, besleme pratiği ile önemli ölçüde etkisizleştiriliyor. Bu bir başarıdır. Çünkü muhalefetin itirazlarını da bu kitle nezdinde anlamsızlaştırıyor. Sokak röportajlarında sorulan sorulara verilen cevapların çok azı dışında yaşananları umursamayanlara, cevaplamaktan çekinenlere ve iktidara tam destek verenlere dair bir tablo ile karşı karşıyayız. Bu gerçekliğin iktidarın beslediği yanlış bir gerçeklik olduğunu kim nasıl anlatacak ve ikna edecek? Genel olarak muhalefetin mevcut iktidar karşısında alması gereken pozisyon bu. Ama nasıl? Zor bir durumla karşı karşıyayız çünkü bir denetleme aracı olarak din siyasallaştırıldı ve muhafazakarlık üzerinden neoliberalizmin asli bir aracı haline getirildi. 

LİBERALİZM, ŞİDDET VE MUHAFAZAKARLIK

Muhafazakarlık ile neoliberalizmin dünya ölçeğindeki kadim ittifakı, kapitalizmin oluşum sürecindeki şiddet ve liberalizm ilişkisinde temellenir. Kurucu ideoloji olarak liberalizm, şiddeti kullanmıştır ve bunu dinsel muhafazakârlıkla gerekçelendirmiştir. Bu gerekçelendirmeler bireysel hayatları ve toplumsal hayatı gayri insani biçimde zedelemiş ve zedelemektedir. Bu durum, genel olarak toplumu yanlış bir gerçekliğe mahkûm etmiştir. Adorno’nun bilinen bir vurgusudur “yanlış hayat doğru yaşanmaz” ancak doğru hayatlar da bu toplumda yanlış yaşanmaya mahkûm edildiler. Hapishanedeki Gezi direnişçileri ve diğerleri doğru bir hayata sahiplerdi yanlış bir hayatı yaşamaya mahkûm edildiler. Yanlış gerçekliğin oluşturulmasında iktidar tarafından kullanılan bu durum aslında gerçekliğin kendisidir. Ne var ki içerdeki arkadaşlar mahkûm edildikleri yanlış hayatı doğru yaşıyorlar. Bu da size dert olsun!

*Prof. Dr. (E.)/Marmara Üniversitesi, İktisat Fakültesi, İktisat Bölümü