Yanlış bilgi yangını: Kızılçam Marshall Planı’yla gelmedi, ABD kurulmadan önce de vardı

Türkiye’de 28 Temmuz’dan bu yana devam eden orman yangınlarıyla ilgili doğru bilinen yanlışları ve komplo teorisine varan iddiaları inceledik.

Google Haberlere Abone ol

DUVAR - “Yanan bölgeler hemen ağaçlandırılmalıdır”, “Türkiye’deki ormanlar yangına dayanıklı değildir”, “Kızılçam ABD’nin bir oyunudur. Kolay yandığı için Türkiye’ye gönderilmiştir.” Bu ifadeler, 28 Temmuz’dan bu yana devam eden orman yangınları süresince karşılaşılan yanlış bilgilerden yalnızca birkaçı.

Son verilere göre 47 ilde etkili olan 223 orman yangının 217’si kontrol altına alındı, 6’sıyla ilgili söndürme çalışmaları ise sürüyor. Bu dönemde ortaya çıkan bilgi kirliliği, komplo teorilerine varan savları gündeme getiriyor. Bilimsel verilerin görmezden gelindiği çok sayıda yanlış bilgi ve yalan haber sosyal medya kanalıyla yaygınlaşıyor. Ormanlara ve orman yangınlarına ilişkin sıkça tekrar edilen yanlışları, Türkiye Ormancılar Derneği Batı Akdeniz Şubesi Başkanı ve yangın ekolojisi uzmanı Prof. Dr. Tuncay Neyişçi ve Kırsal Çevre ve Ormancılık Sorunları Araştırma Derneği Yönetim Kurulu Üyesi orman yüksek mühendisi Ahmet Demirtaş’la konuştuk.

Kızılçam ormanları bir tek Türkiye’de var.

Ahmet Demirtaş: Akdeniz’in doğu kısmında Türkiye’de ve Yunanistan’da özellikle denize bakan yamaçlarda yüzyıllardır kızılçam ormanları var. İtalya, Fransa, İspanya gibi bölgelerde de kızılçama çok benzeyen başka bir çam türü olan Halep çamı yaygın.

Kızılçam çabuk tutuştuğu için orman yangınlarına dayanıklı değil.

Ahmet Demirtaş: Ülkemizde çok yaygın olan ve büyük ormanlar oluşturan kızılçam kendini orman yangınlarına karşı evrimleştirmiştir. Kolay yanıyor ama buna rağmen yeniden orman oluşturabilme yeteneğini diğer türlerden çok daha fazla taşıyor. Bu binlerce, belki milyonlarca yıl içerisinde ortaya çıkmış olan üstün bir yetenek. Kızılçamlar 5-6 yaşında kozalak vermeye başlıyor. Ağacın üzerindeki eski yıllara ait kozalaklar yere düşüp tohumlarını dökmüyor, ağacın üzerinde kalıyor. Orman yangını çıktığında ise yangınla birlikte sıcaklık artınca kozalaklar pullarını atıyor. Yapılan bilimsel çalışmalarda 80 derecenin üstünde ısındığında tohumlarının çimlenebilme yeteneğinin yüzde 90’a varan oranda arttığı saptanmış. Bugünkü yangını göz önünde bulunduracak olursak sonbaharda yani ilk yağmurlardan sonra bu tohumlar çimlenmeye başlıyor. İlk yağmurdan sonra çimlenen bu kızılçam tohumlarını, toprak üzerinde 2-3 santimlik bir küçük fide olarak görüyoruz. Bu fidecikler bir yıl içerisinde toprağın 90 cm derinine kadar uzanan kök yapabilme yeteneğine sahip oluyor. Dolayısıyla ertesi yıl uzun sürecek bir kuraklığa karşı dirençli bir fideden bahsediyoruz. Diğer ağaç türlerinin tohumdan gelen 1 yıllık fideleri yaz kuraklığına dayanıksızken kızılçam bu kuraklığı rahatlıkla atlatabiliyor. Yangına karşı evrimleşmiş derken bu özelliklerini anlatmak istiyoruz.

Orman yangınlarının çoğu ormana bırakılan cam şişeler nedeniyle çıkar.

Tuncay Neyişçi: Bunların orman yangınına neden olma olasılığı çok düşük. Camın saydam olması gerekir. Saydam camı ormana koyduğunuz zaman zaten 2-3 gün içinde buzlu cama döner.

Yangın, çam kozalaklarının bir yerden başka bölgelere taşınmasıyla yayılır.

Tuncay Neyişçi: Bu kozalakla değil, kıvılcım atmayla olur. Özellikle açılmamış kozalaklar basınç nedeniyle uzağa atılabilir. Ama yangını çıkartan şey bu değildir. Kızılçamının kabuklarından veya çürümüş bölgelerinden rüzgarla taşınan kıvılcımlar, 1 kilometre kadar uzağa gidip yangın başlatabilir. Bu kıvılcım atmalarla yangın çıkması kızılçamın tipik özelliklerindendir.

Yanan bölgeler orman vasfını kaybeder.

Ahmet Demirtaş: Anayasa’nın 169. maddesine göre orman yandığı zaman vasfını kaybetmez. Sadece üzerindeki ağaç, çalı ve bitki örtüsü yanmış oluyor. Anayasa’da yanan yerlerin tarım ve hayvancılık başta olmak üzere başka bir amaç için tahsis edilemeyeceği net bir şekilde yazılmıştır.

Yangınla mücadelenin en önemli ayağı yangın söndürmedir.

Tuncay Neyişçi: Hastalandığımızda doktora gidiyoruz. Oysa hastalanmamak çok daha önemli. Tedbirleri önden almak gerek. Burada ateşin çıkabilmesi için ince, kolay yanacak malzemelerin olması lazım. Yoksa ağaç yanmaz. Kuru da olsa kalın malzemeler yanmazlar. Yanmaya zorlayacak tutuşturucu bir ateşin olması lazım. Eğer ince, kuru dallar gibi kolay alev alabilen malzemeleri hızla sistem dışına çıkarabilirseniz veya bunları kolay alev alamayacak başka durumlara sokarsanız -öğüterek ince toz haline getirebilirsiniz mesela- işte o zaman yüzde 90’ı insandan kaynaklanan yangınları büyük ölçüde azaltırsınız.

Yanan bölgelerinden yeniden ormanlaşması çok uzun sürer.

Ahmet Demirtaş: Özellikle Ege ve Akdeniz’deki kızılçam ormanları, ertesi yıl hemen yeniden ormanlaşmaya başlıyor. Kızılçamla birlikte Akdeniz bölgesine özgü maki topluluğu dediğimiz ağaçlık ve çalılardan oluşan bitki örtüsü de buna benzer. Yaprakları sert, dikenli, kalın olur ve kışın dökülmez. Keçiboynuzu, mersin, sandal, kermes meşesi gibi bu türler yangında toprak yüzeyindeki kısımları gövdeleri yanmış olsa bile yangından sonraki süreçte toprak altındaki kısımlarıyla sürgün vermeye başlıyorlar. Yani yeniden filiz verip büyüyorlar. Onlar da aynı şekilde ormanlaşma sürecine doğal olarak katılmış oluyorlar. Bu nedenle bu ormanlar -eğer müdahale edilmezse- kısa sürede yeniden ormanlaşma yeteneğini çok fazla taşıyan yapılar.

Yanan bölgelere fidan dikilmelidir.

Ahmet Demirtaş: Böyle bir kampanya düzenlenmesi sanırım fırsatçılık ve göz boyama girişimidir. Böyle bir girişimden uzak durulmalı. Burada fidan dikmek gibi bir çabaya girmemeliyiz. Yanan yerlerin yeniden ormanlaşma yeteneğini bir görelim 1-2 sene geçsin, eksik olan yerleri tamamlamak gerekirse o zaman bakılır. Ayrıca Tarım Orman Bakanlığı’nın şu andaki fidanlıklarında bu alanları ağaçlandıracak sayıda kızılçam fidanı yok. Bu alanlarda dikilecek fidanlar da bu bölgede yetişen kızılçam ağaçlarının tohumlarından elde edilecek fidanlar olmalıdır. Başka yerlerden getirilen fidanlar bu ormanların ekosistemini bozar.

İnsan girişi engellenirse ormanlar korunabilir.

Tuncay Neyişçi: Bu çalışmaz. Çünkü siz orman içerisinde maden ocağı, taşocağı, HES, JES gibi yapılara o kadar çok ruhsat vermişsiniz ki... Bu oran sivil toplum örgütlerine göre yüzde 60, bana göre ise yüzde 80’den az değildir. Ormanların içerisinde ruhsat verilmemiş avuç içi kadar yer bulamazsınız. Bu da ormanın içerisine zaten bir sürü insanın ve büyük araçların girmesine de izin verdiğiniz anlamına gelir. Bunların hepsinin eğitimli olması lazım. Ama böyle bir şey yok. Orman Bakanlığı bu kadar aciz mi? Bu alanlara gelen, buraları kullanan insanlara ormanlar ve orman yangınları hakkında neler yapmaları gerektiğini oraya koyacağınız insanlarla anlatın, öğretin. Yasaklamak, ormanla insan arasındaki ilişkiyi olumsuza çevirdiği için bana göre riskli bir karardır.

Kızılçamlar, Türkiye’ye Marshall Planı’yla getirildi.

Ahmet Demirtaş: Kızılçamlar yüzbinlerce yıldır Akdeniz coğrafyasında yaşıyor. Marshall Planı ve Amerika Birleşik Devletleri ortada yokken bile kızılçam ormanları vardır. Bu bilgi tümüyle yanlış. Ayrıca Marshall Planı’nda böyle bir orman, ağaç bölümü de yok.

Akdeniz havzasındaki zeytinler yangına çok dayanıklı olduğu için sökülerek ABD’ye gönderildi.

Ahmet Demirtaş: Akdeniz ormanlarında zeytinin delice zeytin dediğimiz doğal biri türü var. Bugün bahçelerde yetiştirilen ürününü yediğimiz zeytin ise kültürü alınmış zeytindir. Yani insanlar tarafından özel olarak seçilerek yetiştirilen bir türdür. Bunları doğaya diktiğinizde kendi kendine yetişmez. Bakım, gübre, sulama gerekir. Ama doğadaki delice zeytin, yüzlerce yıldır burada yetişmeye devam ediyor. Ayrıca zeytin ağaçları bal gibi yanıyor, bunu belki herkes bu yangınlarda görmüştür.

Yangınlar iklim krizi nedeniyle çıkıyor.

Tuncay Neyişçi: Yangında mücadelenin esas noktası, yönetim planıdır. Küresel iklim değişikliği burada bir girdidir, bir veridir. Şimdi şöyle söyleniyor küresel iklim değişikliği var, orman yangınları artacak. Buna tamam demek kabul etmek demektir. “Ben bu sıcaklık artışına rağmen ormanlarındaki yangın riskini nasıl en aza indirebilirim?” diye düşünmek zorunludur. Japonya nasıl fay hattının üzerine 8 şiddetindeki depremlere dayanıklı binalar yapmış ve bu binalarda mobilyalar nasıl olacak, asansör nasıl kullanacak, deprem öncesinde ve sonrasında neler yapılacak diye planlamışsa ormanda da aynısı yapılmalıdır. Ormanda da küresel iklim değişikliği budur. Sıcaklık 5 derece arttığında “Ben orman yangınları ile nasıl mücadele ederim”i önceden planlamaktır.

Ahmet Demirtaş: Bu sav hem yeterli değil, hem de doğru değil. Çünkü bu coğrafyada iklim değişikliği hiç konuşulmazken bile orman yangınları çıkıyordu. Bu çam türünün orman oluşturduğu bölgelerde tarihin eski dönemlerinden günümüze değin orman yangınları çıkar.  Ama son dönemlerde o bölgelerde insan etkinlikleri artınca insan kaynaklı yangınların ön plana geçtiğini görüyoruz. Orman Genel Müdürlüğü verilerinde günümüzdeki yangınlarının yüzde 95’ine yakın bir bölümünün insan kaynaklı olarak çıktığı saptanmış. Bunun yanı sıra yüzde 10 civarında da yıldırım düşmesi, bir camın üzerine güneş ışığı düşüp ortamda yanıcı madde varsa tutuşması şeklinde de gerçekleşebiliyor. Böyle olunca iklim değişikliği nedeniyle çıktı demek yeterli değil. Ama küresel iklim değişikliği nedeniyle havalar daha çok ısınıyor ve sıcaklık artıyor. O zaman bu, yangının çıkması ve büyümesini tetiklemiş oluyor. Asıl çıkma nedeninin ısınma değil insan kaynaklı olduğu görülüyor.

Havadan müdahale yapılsaydı yangın sönerdi.

Tuncay Neyişçi: Uçağımızın, helikopterimizin olması ayrı bir şey. Ama uçak ve helikopter ne için kullanılır hangi işlerde bize lazımdır bilinmiyor. Uçak ve helikopter yangına ilk müdahalede, yangın küçük çaplı ve düşük enerjili iken etkilidir. Bahsettiğim bu anda uçak ve helikopterden daha etkili başka bir araç yoktur. Çok yüksek miktarda enerji açığa çıkaran büyük yangınlar -ki biz buna üç boyutlu yangın deriz- su atarak söndürülemez. Dünyada böyle bir şey yok, biz uyduruyoruz bunları. Orman yangını karadan söndürülür. Bizim kara ekiplerimizin deneyimi, becerisi de çarçur edildi, bitti. Her şeyi uçakla helikopterle söndüreceğiz gibi bir algı oluştu. Kamuoyu da baskı yaptığı için bunun önüne geçemiyoruz.

Ahmet Demirtaş: Ormanın altında birikmiş olan yanıcı madde miktarı çoksa, çıkan yangın ağaçların dallarını da yakacak şekilde tepe yangınına dönüşmüşse ve şiddetli bir rüzgâr da söz konusu ise uçakların yangın söndürmede etkinliği çok az hale geliyor. “Bizim neden uçağımız yok uçaklar neden alınmadı?” gibi söylemler yüzde 100 haksız diyemeyiz ama burada Türkiye’deki orman tahribatı ve orman yangınlarıyla ilgili diğer ihmaller yok sayılıyor.