Yağma

Kimse kusura bakmasın, bütün yağma sistemi bilinmeyen bir durum değildi. Bazılarınız kendisini mecalsiz buldu, müdahale edemedi. Bazılarınız ambalajına duyarlıydınız...

Google Haberlere Abone ol

Selçuk Mızraklı*

2019 yılı Nisan ortasında kayyımlardan halk iradesinin tecelligahları olan belediyeleri aldığımızda nasıl bir talan, soygun, savurganlık, liyakatsizlik olduğunu bilgileri-belgeleri, görüntüleri ile paylaşmıştık. Bir yanda onlarca yılda emek emek biriktirilmiş maddi varlıkların yandaşlara transferini diğer yanda ihale dükalıklarının oluştuğunu görmüştük. Hepsinden öte dilimize, kimliğimize, kültürümüze ait olan kurumlar, yapılar, semboller, isimler düşmanlaştırılmış ve “din-milliyetçilik-terör” ambalajına sarılarak yapılan saldırılar-transferler meşrulaştırmaya çalışılmıştır. Devlet-demokrasi ve hukuku tanımadığı andan itibaren bu çılgın girişimlerde bulunulabiliyordu.

2016 sonlarında kayyım atanan DBP’li belediyeler Türkiye’deki belediyeler içinde ya hiç borcu bulunmayan ya da en az borçlu belediyelerdir. Ayrıca hepsi yılda 2 ve 3 kez mali ve idari teftişlerden geçirilirdi. Ulusal ya da ulusal arası kredi destek ve hibeler hemen hiç yok kadar azdı. Sağlanan hibe ve destek ve hibelerde ya dış işleri yada hazine müsteşarlığı ya da istihbarat yapılarınca engellenirdi. Aynı sağlayıcılar DBP dışı özellikle AKP’li belediyeler söz konusu olunca hiçbir engel yoktu.

2019’da devralındığında ise KHK’larda nitelikli personellerin uzaklaştırıldığını, yerlerine liyakattan yoksun yandaşların yerleştirildiğini, çok sayıda kart çalışanı olduğunu tespit ettik. İhaleler ağırlıklı olarak kayyım memleketlisi ya da bölge dışından yandaş şirketlere verilmişti. Borçsuz belediyelerde dağ gibi borçlar biriktirilmişti. Savurganlık ve talana örnek olsun; çimlendirme en pahalı yol olan hazır rulo çimler ile ya da ağaçlandırma tanesi 200 dolardan bölge iklimi ile hiç uyumlu olmayan ağaçlarla yapılmış ve çoğu da tutmamıştı.

AKP’li il ve ilçe teşkilatları çalışan alımlarını örgütlüyor, ihalelerde parsa kapmak isteyenlerin uğrak noktası oluyordu. Belediye kaynakları imkanları, “deniz yemeyen domuz” denebilecek kadar pervasızca işler yapılıyordu. İktidar siyasetinin finansman-destek merkezleri olarak işlev tarifi yapıldığını söylemek abartı olmaz.

Bundan 7-8 ay önce bir sosyal medya mesajımda AKP rejiminden beslenen büyük vantuzların kazançlarını yurt dışına transfer ettiğini, küçüklerin de hem birbirleri ile paylaşım kavgasına düştüğünü hem de geride kalan ne varsa kapmaya çalıştıklarını yazmıştım. Aradaki gelişmelerle birlikte bugün yeni bir durumun geliştiğini seziyorum. Birincisi 2019 ve sonrası kayyım atamalarını takiben rant paylaşım işine artık MHP de dahil olmuş. İkincisi, bu rantiyelerdeki palazlanmış ve talan suçuna ortak olmuş kesimler AKP limanından yelken alıp güvenli liman arayışına girişmişler. Muhalefetin içinde olan ve özellikle ileride muhtemelen yürütmede yer alacağını ön gördükleri partilere doğru dümeni kırmışlardır.

HDP’nin bunlara karşı uyanık ve hassas olduğunu bildikleri için yönelebileceklerini pek sanmıyorum. Ama dikkati ve özeni yine de elden bırakmaması gerekiyor. Diğer partilerin de kapılarını çalanların özgeçmişi konusunda hassas olmaları temiz toplum-temiz siyaset açısından değerli olur.

Kayyım sistemi ister belediyelerde isterse özel sektörde hangi hasarlara yol açtı başlığında ileride Sayıştay’ın da, Danıştay’ın da, Yargıtay’ın da önünde epey dosya birikecek. Türkiye’de birçok kesimin ah-vahlarla “Biz böyle bir rezaleti nasıl kaçırmışız” diyeceklerini bekliyorum. Kimse kusura bakmasın, bütün yağma sistemi bilinmeyen bir durum değildi. Bazılarınız kendisini mecalsiz buldu, müdahale edemedi. Bazılarınız ambalajına duyarlıydınız, oraya odaklanıp içini görmezden geldiniz. Bazılarınız bu yağmadan iriliğinize göre pay almaya çalıştınız ya da aldınız. Bizlerin ve samimi demokratların-yurtseverlerin sesine, uyarılarına yeterince kulak verilmedi. Kısacası çoğunuz farkındaydınız.

Yargılanma süreçlerinde yaşadıklarımız kayyım sisteminin adeta hukuka teşmil edilmiş ayrıca algılar yalan, kumpas ve illüzyonlarla da beslenmişti. Rahmetli annem “çocukların hastalanmasından değil huy değiştirmesinden korkarım” derdi. Bu meselede de pay kapma yarışının maddi hasarından değil, bunun meşrulaşabildiği ahlaki yoksunluğun tahribatından asıl çekinmek gerekiyor. Unutulmasın ki hakikat eni sonu ortaya çıkar, namuslular kazanır. Hesap gününden kaçabilen olmamış. Muhalif siyaset, yapılan hukuksuzluklar karşısında basiret ve dirayetten vareste pasif tutumlar alarak bu süreçteki sorumluluğunu gizlememeli, “günah” defterini önüne koyup helalleşecek mi, özür dileyecek mi göreceğiz. Siyaset erdeminin ölçeği olacaktır.
 
*Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Eski Başkanı Adnan Selçuk Mızraklı