YAZARLAR

Xavi ve Büyük Umutlar

Eve dönmek güzeldir. Ama evi nasıl bulduğunuz da önemli. Xavi’nin geldiği Barcelona, bıraktığı Barcelona değil…

 

Aslında belliydi. Barcelona’da geçen hafta Koeman’ın görevine son verilmesiyle birlikte, takımın efsanevi oyun kurucusu Xavier Hernandez Creus’un yeni teknik direktör olmasına kesin gözüyle bakılıyordu. Hâlihazırda Al-Sadd kulübünün başında bulunan Xavi, FC Barcelona ile Katar ekibi arasındaki pazarlıklar sonucunda 5 milyon Euro’luk serbest kalma bedelinin ödenmesiyle yuvaya dönüyor. 41 yaşındaki Xavi’den darmadağın haldeki evini toparlaması bekleniyor. Umutlar büyük…

SANA GÜL BAHÇESİ VAAT ETMEDİM

Aslında belliydi. Hikâyenin duygusal tarafı bir yana, Barcelona ve Başkan Laporta herkesin yaptığını yaptı: Elde avuçta ne varsa tüketince köklerini hatırladı. Gerçi başkan Mart ayında seçildiğinde de Xavi’yi aklının bir köşesinde tutuyordu, ama daha acil bir konu vardı. Büyük vaat ve esas hedef Messi’yi kadroda tutmaktı. Başaramadı. Yaşanan melodramın içinde Koeman’a da mealen, “Aslında başkasıyla çalışmak istiyoruz ama şimdilik hoca bulamadık, sen kal bari” denmişti. Çok sürmeyeceği belli olan ilişki buraya kadar gelebildi. Laporta büyük mücadeleyle yeniden kazandığı başkanlık koltuğunu, sadece “Messi’yi bedavaya bırakan adam” sıfatıyla bırakmaya razı olamazdı. Yeni bir ruh lazımdı. O ruh Katar’dan çağrıldı.

Xavi’ye sezon başında da aynı teklifin yapıldığı ama kabul etmediği söyleniyordu. Dedikodulara bakılırsa, Xavi kulübün içinde bulunduğu durumun ve bu durumu düzeltmek için bazı radikal kararlar vermesi gerektiğinin farkındaydı. Bu kararlar arasında Piqué ve Busquets gibi eski tüfekleri göndermek de vardı; o ise eski takım arkadaşlarına “ihanet etmek” istemiyordu. Kaldı ki meslekte acemi olmasına rağmen Katar’da sağlam bir statüsü vardı; istediği her şeyi deneyebiliyordu. Biraz pişmek iyiydi, çünkü eninde sonunda atılacağı Barcelona serüveni tehlikelerle doluydu.

Tehlikeyi görmek zor değildi. Ronald Koeman ismi genç futbolseverlere çok fazla şey ifade etmiyor olabilir, ama o da efsane sıfatını hak edenlerden biri. Cruyff yönetimindeki orijinal Rüya Takım’ın yıldızı, üstelik 1992 finalinde Sampdoria karşısında uzatma dakikalarında attığı – kim bilir kaçıncı – frikik golüyle, Barça tarihindeki ilk Şampiyon Kulüpler Kupası’nı getiren isim. Sonrasında, 1993-94 sezonunda savunmanın ortasında görev yaparken 8 gol atmış bir Şampiyonlar Ligi gol kralı. Kısacası, Barcelona şu anda köklerine dönmek için bir kulüp efsanesini göreve getiriyor. Ama Koeman gelirken de bir bakıma aynı şeyi yapmıştı. Üstelik teknik direktörlük kariyeri Katar liginden ibaret olan Xavi’nin aksine, Hollandalı hoca Benfica’nın başında Kupa 1’de çeyrek final görmüş, Ajax ile iki, PSV ile bir kez lig şampiyonluğu yaşamıştı. Hatta geçen seneki kaotik ortamdan bir Kral Kupası çıkarabilmişti.

Koeman’ın bir önemli katkısı daha oldu. Barcelona’ya umut veren Pedri, Gavi, Nico, Baldé gibi isimleri A takımla tanıştırdı. Mingueza, Fati gibi oyunculara olabildiğince fazla dakika verdi. Barcelona Koeman’a gül bahçesi vaat etmemişti; Koeman da Barcelona’ya dev başarılar vaat etmiyordu. Metodolojisi eskiydi, kulüp içindeki huzursuzluğu dindirecek ağırlığı ve becerisi yoktu. Neticede makul bir anlaşmaydı, taraflar elinden geleni yaptı ve bitti. Ama kimsenin ağzında hoş bir tat kalmadı. Xavi de sütliman bir denize gelmediğinin farkında.

GEREKÇELİ HAYALLER

Aslında belliydi. Henüz orta yuvarlağın içinde topla kendi etrafında döndüğü zamanlarda, Barça taraftarı Xavi’yi bir gün kulübede görmeyi hayal ediyordu. Kulüp efsanelerinin böyle bir ayrıcalığı var. İyi bir hoca olamayabilirler, hatta berbat bir hoca da olabilirler, ama fark etmez. Taraftarlık çoğu zaman rasyonel değildir. Bir oyuncuyu yıllarca izledikten sonra, hele altyapıdan yetişmişse, hele sizi oyun zekâsına inandırmışsa, vakti gelince kulübede de görmek istersiniz. Barcelona taraftarındaki heyecanın nedeni, Xavi’nin Al-Sadd’da oynattığı futbol değil. Sanırım kimse Katar ligini derin analizler yapacak kadar izlemiyor. Ama hatıralar çok. Xavi deyince akla – elbette – önce Iniesta, sonra kusursuz top kontrolü, paslar ve nihayet kupalar geliyor. Yenileri de olamaz mı? Gerçekler bu kadar acıyken, hayallerin ağırlığı ister istemez artıyor.

Hem bu hayaller o kadar da uçuk sayılmaz. Futbol tarihinde bir oyuncu ile bir oyun tarzının eşanlamlı hale geldiğine nadiren rastlanır. Bunlardan en bilineni elbette Cruyff ve Total Futbol; muhtemelen ikincisi ise Xavi-Iniesta ve Tiki Taka. Başka bir deyişle, oyun tarzı açısından dünyanın en muhafazakâr kulüplerinden biri olan Barcelona, DNA’sında bulunduğuna inandığı topa sahip olma oyununa geri dönmek istiyorsa, Xavi’den daha uygun birini bulması zor. Son yıllarda dönem dönem denenen geçiş hücumu, kontratak veya koş-koş oyunları her seferinde fiyaskoyla sonuçlandı, kazandırsa bile tatmin etmedi. Dahası, La Masia’daki çocuklar hâlâ “Barça usulü” yetiştirildiğinden, pragmatik amaçlarla benimsenecek farklı bir tarzın uzun vadeli olması mümkün değildi.

Ancak burada da bir nüans var. Bugün her yerde Barcelona’daki kültür aktarımını gösteren üç fotoğraf dolaşıyor. İlkinde Michels Cruyff’a, ikincisinde Cruyff Guardiola’ya, üçüncüsünde Guardiola Xavi’ye saha kenarından bir şeyler anlatıyor. Xavi’nin bu zincirin son halkası olması hem makul hem de hakkaniyetli, ancak oyunun değiştiğini gözden kaçırmamak gerek. Cruyff’un takımı ile Guardiola’nın takımı arasında ciddi bir fark vardı. Hatta Guardiola’nın Barça’da ve bugün City’de oynattığı oyun arasında da kayda değer farklar var. Xavi’nin de bu sağlam zemine kendi tuğlasını koyması gerekecek. Kültür biriktirmek için geçmişi tekrarlamaktan fazlasına ihtiyaç var.

Xavi Al-Sadd’daki taktik yaklaşımını anlattığı bir videoda, topa sahip olma takıntısından bahsediyor ve topu bomba değil hazine olarak gördüğünü söylüyor. Ancak söylemek ve istemek ile yapmak arasında fark var. “Yeni Guardiola” etiketi isabetli olmayabilir. Öncelikle Pep ve Xavi, benzer futbol anlayışına sahip olmaları bir yana, oldukça farklı karakterler. Guardiola 1992’deki Şampiyon Kulüpler Kupası zaferinden sonra “halka seslenişinde”, elindeki kepçe kulaklı kupayla, “Yaşasın Barça, Yaşasın Katalunya!” diye var gücüyle bağırıyordu. Xavi ise hiçbir zaman ateşli biri olmadı. Bunun artı mı zaaf mı olduğunu zaman gösterecek. İkincisi, Guardiola 2008 yazında takımın başına geçtiğinde Puyol, Xavi, Iniesta, Dani Alves, Messi, Eto’o, Henry gibi büyük oyuncuları vardı. Bugün kariyeri inişe geçmiş Busquets, Piqué ve Alba’yı saymazsak o seviyede kimse yok. Gençler potansiyelli, ama neye dönüşecekleri belirsiz. Yani işler zor.

YENİ ROTA

İşlerin zor olması elbette Xavi’nin suçu değil. Ama önceki hocaların da suçu değildi. Barcelona 10 yıla yakın süredir, özellikle de son 5-6 sezondur berbat yönetiliyor. Kulüpte kötü karar verme alışkanlığı öyle kronik hale geldi ki, yeni bir Asr-ı Saadet vaadiyle gelen Laporta bile aynı yanlışları yapmaya devam ediyor. Bir sene önce yüksek kontratı ve ilerlemiş yaşı yüzünden Luiz Suarez’i yaka paça gönderen kulüp, bu sezon 33 yaşındaki müzmin sakat Agüero’yu aldı. O kadar yanlış isimlere o kadar büyük paralar harcandı ki, karavana atma lüksü kalmadı. Bir an önce bir yol haritası çizilmesi gerekiyor.

Xavi’nin başarılı olup olmadığını anlayabilmemiz için yönetimin hedefini bilmeye ihtiyacımız var. Az para harcayarak gençlerin gelişimine mi odaklanacak? Doğru hocayı bulduğu için son cesur transferlerini mi yapacak? Ligi kaçıncı bitirmek başarı olur? Sonuçların önemi yok mu? Xavi sırf Laporta’ya zaman kazandırmakla görevini yerine getirmiş mi olacak? Doğru kararlar zamanı gelmiş olmalı. Mesela Coutinho, Dembélé, Griezmann üçlüsüne 400 milyon Euro bonservis ödemek, 18 yaşındaki Moriba’yı RB Leipzig’e kaptırmak gibi fahiş hataların mazide kalması ve tekrarlanmaması şart.

EVE DÖNÜŞ

Aslında belliydi. 35 yıl önce Katalunya’daki bir mahalle maçında Joaquim Hernández, oğlu Xavi’yi saha kenarından izliyordu. Takım hücuma kalkmış, bütün çocuklar rakip kaleye doğru haldır haldır koşarken, sadece ufak tefek Xavi savunmada kalmıştı. Oğlunu yeterince coşkulu bulmayan babası, “Sen niye ileri gitmiyorsun? Koşsana!” diye bağırdı. Xavi, “Ben de çıkarsam kontrataktan gol yeriz” cevabını verdi. Kendisi de futbolcu olan Joaquim, o günden sonra oğlunun yeşil sahalardaki geleceği üzerine daha ciddi düşünmeye başladı.

Neticede Xavi 11 yaşında Barcelona’ya katıldı ve zekâsıyla yıllarca sahayı aydınlattı. 767 maça çıkıp 8 La Liga, 4 Şampiyonlar Ligi zaferi yaşadığı yuvasına şimdi geri dönüyor. Eve dönmek güzeldir. Ailenizi, evin kendisini, pişen yemeğin kokusundan yatacağınız yastığın dokusuna kadar her şeyi özlemişsinizdir. Büyük bir tatmin duygusu yaratır. Ama evi nasıl bulduğunuz da önemlidir. Kavuşmanın heyecanı geçtikten sonra, uzakta olduğunuz için sizden saklanan kötü haberler ortaya dökülür. Siz yokken de hayat devam etmiş, bin bela çıkarmıştır.

Xavi gitti gideli evi tam bir kargaşa içinde. Geldiği Barcelona, bıraktığı Barcelona değil. Bu dağınıklığı temizleyebilir mi? Şu anda en doğru kişi gibi duruyor. Messi sonrası Barça’da ipleri elinde tutacak gücü var. Başarılı olur mu bilinmez, ama Barcelona tarihinde izlemeye değer yeni bir bölüm başlıyor…


Suat Başar Çağlan Kimdir?

1984 yılında Bornova’da doğdu. Balıkesir Fen Lisesi’ni ve Galatasaray Üniversitesi Felsefe Bölümünü bitirdi. 2010 yılında Ege Üniversitesi Sanat Tarihi Bizans Sanatı programında yüksek lisansını tamamladı. 2007 yılından beri İngilizce ve Fransızca dillerinden serbest çevirmenlik yapıyor. George Bernard Shaw, Alain Robbe-Grillet, C. L. R. James, Saadat Hasan Manto gibi yazarların eserlerini Türkçe’ye çevirdi; edebiyat, sanat ve felsefe alanındaki yazı ve tercümeleri çeşitli dergilerde yayınlandı. Gazete Duvar’da başladığı futbol yazılarına farklı mecralarda devam ediyor. Karşıyaka’da yaşıyor.