Vakıf üniversitelerinde sınıf savaşı

Vakıf üniversitelerinde akademisyenlerin düşük ücretlerle görev tanımı dışında işler yapmaya zorlandığını yazan Danış, "Emekçilerle patronlar arasındaki sınıf savaşı vites artırarak devam edecek" dedi

Google Haberlere Abone ol

DUVAR - Yükseköğretim Kurumları Sınavı (YKS) sonuçlarının açıklanmasıyla, vakıf üniversitelerinde 'tanıtım günleri' başladı. Yükseköğretim Kurulu'nun (YÖK) yayınladığı Vakıf Yükseköğretim Kurumları Raporlarına (2021) göre, Nişantaşı Üniversitesi’nin reklam ve tanıtıma 4.615.588,4 TL harcama yaptığını aktaran Evrensel'den Ekinsu Devrim Danış, birçok vakıf üniversitesinde akademisyenlerin düşük ücretlerle görev tanımı dışında işler yapmaya zorlandığını yazdı. 

Danış, "Vakıf Üniversitelerinde reklam (tercih) dönemi sömürüsü" başlıklı yazısında şu ifadeleri kullandı: 

"Geçtiğimiz günlerde 60’ın üzerinde akademisyeni ikale sözleşmesi ile işten çıkaran İstanbul Aydın Üniversitesi kurucusu Mustafa Aydın, Dünya Gazetesi yazarı Yasemin Salih’e verdiği röportajda yükselen enflasyondan yakınarak “gidere göre zam yapsak vakıf üniversitelerinde öğrenci kalmaz!” demiş. Konuşmasının devamında ise üniversitenin artan gelir kalemlerinden yakınarak akademik personele verilen ücretlerin yüksekliğinden şikâyet ediyor. Yasemin Salih şu şekilde aktarmış: “Sorun ise artan giderlerde.” "Bugün SGK’sını ödeyemeyen üniversiteler var” derken, ilk dikkat çektiği konu personel giderlerindeki artış oluyor Mustafa Aydın’ın. Bir yıl önce vakıf üniversitelerine getirilen ücret skalası uygulamasının sisteme zarar verdiği görüşünde. Uygulamaya göre tıpkı devletteki gibi vakıf üniversitelerine de akademik personel için bir ücret tarifesi getirildi. Burada da devlet üniversitelerindeki aylık maaşlar kıstas alındı. Mustafa Aydın’a göre bu; vakıf üniversitelerini memur zihniyetine sokma çabası.

'VAKIF ÜNİVERSİTELERİ, SÖMÜRÜ DÜZENİ AÇISINDAN BİR TURNUSOL'

Kâr marjındaki azalmayı üniversite bünyesinde çalışan 60 akademisyeni tek seferde işten çıkarmakla dengeleyen Mustafa Aydın, elbette bir istisna değil. Aksine, üniversiteyi özgür ve bilimsel bir bilginin üretildiği kurumlar olarak değil; ticarethane olarak gören, öğrenciye müşteri olarak yaklaşan tipik bir vakıf üniversitesi patronu. Dolayısı ile bir yandan akademisyenler çeşitli bahanelerle işten çıkarılıyor diğer yandan ise reklam ve tanıtıma milyonlar harcamaktan imtina edilmiyor. Geriye kalan az sayıda akademisyen ise “ne ders olsa veririz” mecburiyeti ile sıkıştırılıyor.

Tercih dönemlerinin vakıf üniversitelerinin sömürü düzeni açısından bir turnusol olduğunu söylemiştik. YÖK’ün yayınladığı Vakıf Yükseköğretim Kurumları Raporlarına (2021) göre, Nişantaşı Üniversitesi’nin öğretim elemanına ödenen ücretlerin (38.526.639,1) toplam gidere oranı yüzde 23 görünüyor. Aynı üniversite, reklam ve tanıtıma ise toplam 4.615.588,4 TL harcama yaparak 72 vakıf üniversitesinin içinde ilk 10’a girebilmeyi başarmış. Akademisyene “0 zam” reva gören bu üniversite, kanuna dayanarak ücretlerinin yükseltilmesini talep eden akademisyenleri işten çıkarmıştı.

Mustafa Aydın ile yapılan röportaja geri dönelim. Konuşmasının devamında Aydın, "Öyle herkese aynı ücret olmaz; performans sistemine göre hak edene hak ettiği ücret verilir” diyor.  ‘Bizde ölçülebilirlik var, performans sistemi var. Bu nedenle dünya üniversiteler sıralamasına Türkiye’den daha çok vakıf üniversiteleri girebiliyor. Akademik ağırlığa, yetkinliğe, üretkenliğe göre ücret veriyoruz. Bende profesörden daha fazla ücret alan doktor var. 50 bin TL maaş alan hocam var benim. Yoksa o yüksek potansiyeldeki bilim insanını elinizde tutamazsınız. Şimdi devlet hiç yayın yapmasa da şu ücreti vereceksin diyor. Testiyi getirenle kıranı bir tutamazsın. Yeni kural öyle yapacaksın diyor. Bu uygulama bizim maliyetlerimizi asgari yüzde 50 artırıyor. Külliyen yanlış.” Yasemin Salih’in gazetecilik anlayışı başka bir yazının gündemi olsun. Fakat Mustafa Aydın’ın ifadelerinin altına bütün vakıf üniversitesi patronlarının imza atacağı bir gerçek. Şimdi biraz da “testiyi getiren ile kıranı bir tutamazsın” sözündeki testiyi kıranlara çevirelim yönümüzü. Kim bu testiyi kırıp da düşük ücreti hak edenler, performansı düşük olanlar?

AKADEMİSYENLER, ÇAĞRI MERKEZİ PROGRAMINDA ÇALIŞTIRILYOR

Tercih döneminde VÜDAM’a her gün onlarca mesaj geliyor. Vakıf üniversitesinde çalışan akademisyenler tercih döneminde zorla kendilerine üniversitenin reklamını yapan tişörtler giydirildiğinden, bilgisayar laboratuvarlarına indirilip çağrı merkezi elemanı olarak çalışmaya zorlandıklarından, üniversitenin mütevelli başkanını özel Instagram hesabını takip etmeye zorlandıklarından bahsediyorlar. Dahası var! Akademisyenlerin beğendiği her gönderi, performans ölçüm sisteminde puan olarak onlara geri dönüyor. Yani Mustafa Aydın ve vakıf üniversitesi patronlarının ‘performans’, ‘ölçülebilirlik’ diye yakındığı ücret tarifesi, akademisyenlerin akademik üretim yapan bilim emekçilerinden ziyade alelade bir işyerinin ortalık elemanına dönüştüğü kuralsız, güvencesiz, esnek çalışma sürecinin ihtiyacıdır. Bunun en büyük örneği üniversitelerdeki tercih döneminde gerçekleşen ‘call center’ süreci.

Araştırma görevlileri üniversite sınav puanları açıklanmadan birkaç gün önce bilgisayar laboratuvarlarına indiriliyor. Üzerlerinde numaralı ve giymeleri zorunlu olan Nişantaşı Üniversitesi tişörtleri ile bilgisayara kurulu olan çağrı merkezi programının başında üç hafta aralıksız (Cumartesi-Pazar dahil) çalıştırılıyorlar. Her laboratuvarın başında bir sorumlu var ve araştırma görevlilerinin konuşmalarının içeriğini, sürelerini denetliyor. Eğer ki ortalamaya göre kısa konuşuyorsanız ilgili şahıs tarafından uyarılıyorsunuz. Arayan aday öğrencilere ücret bilgisi vermenin, ücret pazarlığı yapmanın bir akademisyenin asli görevi olmadığını ifade edenlere ise kapı gösteriliyor: “Mutsuzsanız çalışmak zorunda değilsiniz hocam.” İşte performansı düşük, çürük elmalar tam olarak bu kişiler oluyor…

'AREL, ARAŞTIRMA GÖREVLİLERİNE ORTACILAR GİBİ DAVRANIYOR'

İşten çıkarılma kaygısını ve güvencesizliği tahakküme dönüştüren bu baskıcı-despotik uygulamaların bir diğer adresi ise Arel Üniversitesi. Burada çalışan akademisyenler de yeri geliyor arşiv odalarında temizlik yapıyor, yeri geliyor tanıtım masalarında üniversiteyi pazarlamaya zorlanıyor. Akademisyenlerin üniversiteye giriş-çıkış saatleri kart basma sistemi ile denetleniyor. VÜDAM’a ulaşan bir akademisyen şöyle demiş: “Arel Üniversitesi araştırma görevlilerine akademisyen gibi bakmak bir yana konfeksiyonlardaki ortacılar gibi davranıyor”. Vakıf üniversitesindeki güvencesiz ve ağır çalışma koşullarının baskıcı bir emek rejimi ile destekleniyor oluşunun sıkça merdiven altı tekstil atölyelerine benzetiliyor olması da önemli bir noktaya işaret ediyor. Vakıf üniversitesi emekçileri kendi sınıfını biliyor.

Görünen o ki vakıf üniversitesi emekçileri ile patronları arasındaki bu sınıf savaşı vites artırarak devam edecek.

Sahi, vakıf üniversiteleri için ‘kar etmeyen kurum’ mu demiştiniz?" (HABER MERKEZİ)