Vaatler, beklentiler ve çelişkilerin kıskacında: İklim Zirvesi

Bugün başlayan zirveye 40 ülkenin üst düzeyde katılması önemli, ancak karbon salımına neden olan iki ülkenin durumu ve politikaları bir zirvede çözülemeyecek kadar büyük sıkıntılara işaret ediyor.

Google Haberlere Abone ol

ANKARA - ABD Başkanı Joe Biden’ın ev sahipliği yaptığı ve kırk devletin başkan ve cumhurbaşkanlarının katılacağı iklim zirvesi bugün başlıyor. Zirveye Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Çin Devlet başkanı Xi Şinping gibi isimlerin yanı sıra Türkiye adına Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan katılıyor.

ABD tarafından organize edilen iklim zirvesi, küresel aktörleri bir araya getirmenin yanı sıra ABD’nin 2030’a dönük emisyon hedeflerinin açıklanacak olması açısından önem taşıyor. ABD’nin bu atılımı, Biden yönetiminin 'ABD geri döndü' söylemi dikkate alındığında iklim krizi konusunda küresel liderlik için ABD’nin inisiyatif alarak hem iklim krizini önleme hem de konumunu perçinlemesine dönük bir adım olarak ele alınabilir. İklim krizi küresel bir olgu ve tüm ülkelerin karbon salımları krize etki ediyor, bununla beraber ABD ile Çin dünyada yüksek emisyon değerlerine sahip ülke. Bu noktada özellikle gelişmekte olan ülkeler, ABD ile Çin'in daha fazla inisiyatif almasını ve öncelikle kendi evlerinden krize çözüm üretmesini bekliyor.

ABD’NİN İKLİM KRİZİ POLİTİKASI VE HEDEFLERİ

Dünyadaki en büyük ikinci karbon gazı salımına neden olan ülke ABD’nin durumuna mercek tutulduğunda Donald Trump yönetiminin Paris İklim Anlaşması'ndan çekilmesi, küresel bir krize karşın “Önce Amerikan çıkarları” demesi krize dönük çözüm umutlarına gölge düşürdü. Joe Biden yönetimi, göreve geldiğinde daha önceden vaat ettiği gibi ilk olarak Paris Anlaşması’na ABD’nin geri dönmesi sağladı. Eski Dışişleri Bakanlarından John Kerry, Başkanlığın İklimden Sorumlu Özel Temsilcisi görevine getirildi. İşte bu noktada iklime dönük bir zirvenin ABD liderliğinde gerçekleştirilecek olması ABD için önemli, zira Trump yönetimi krize sırtını döndükçe Çin iklim krizi konusunda daha fazla inisiyatif alarak ön plana çıkmaya başladı. Biden’ın ABD’nin geri döndüğünü ilan ettikten sonra zirveyi gerçekleştirmesinin, liderleri farklılıklara rağmen davet etmesi, sağ duyulu liderlik ve çözüm odaklı bir ABD imajı oluşturmanın ilk çok taraflı adımı. Bu bağlamda Washington’un “ABD geri döndü” savını zirvede görünür kılacak iki stratejisi var.

BİDEN’IN HEDEFİ VE AÇMAZI

Zirveyi ABD’nin küresel politikada etkisini perçinlemesine yarayacak bir araca dönüştüren ilk strateji, ABD’nin 2030 emisyon hedeflerini paylaşacak olması. Bugüne kadar iklim krizi konusunda neredeyse her devlet “durum ciddi” demekle beraber, gerekli adımları atmak gerektiğinde isteksiz davranıyordu. Biden yönetiminin bu noktada hedeflerini paylaşması en azından bir yol haritası olduğuna dönük umut oluyor.

Biden’ın stratejisinin ikinci ayağı henüz miktarı kesinleşmemekle beraber, gelişmekte olan ülkelere iklim kriziyle mücadele konusunda maddi destekte sunulacak olması. Aslında bu politika Biden’ın yüce gönüllüğünden değil, Paris İklim Anlaşması’ndan kaynaklanıyor. Gelişmekte olan ülkeler, 2015’te anlaşma imzalanmadan önce gelişmiş ülkelerin günahlarının sırtlarına yüklenmesinden rahatsızlık duyduklarını, bugün dünyanın içine girdiği krizde paylarının az olmasına karşın bedel ödemelerinin istendiğini ifade etmişlerdi. İşte bu noktada anlaşma, belirli kriterler uyarınca ülkeleri iki gruba ayırmış ve gelişmiş ülkelerin gelişmekte olan ülkelere iklim krizi konusunda destek olmasını hükme bağlamıştı. Biden’ın zirvede açıklayacağı yardım da bu kapsamda. Ancak bunun zirvede yapılması, ABD’nin sanki kendisi karar almış ve iklimin en büyük savunucusuymuş imajı oluşturmasını, en azından Trump’ın yıktığı çözüm odaklı liderliği onarmayı hedefliyor.

Zirve öncesinde Biden’ın söylemleri bir yana, ABD ekonomisinde enerji hem ulusal hem de küresel ölçekte önemli bir meta. 2015’ten itibaren ABD’nin kaya gazı ve petrolünü ihraç etmeye başlaması, enerji ithalatında yaşanan düşüş, sadece ekonomik değil, küresel politikada ABD’nin OPEC ve Rusya ile yaşadığı rekabet ve bağımlılıkta elinin güçlenmesini sağladı. Bu durumda Biden’ın en büyük çelişkisi, hidrokarbon odaklı rekabette ABD’nin elde ettiği konumun avantajları ve iklim krizi arasında kalması.

Beyaz Saray’ı açmaza sürükleyen bir diğer durum, emisyon kesinti oranı. ABD, Obama döneminde kesinti hedefini yüzde 26 ile yüzde 28 arasında belirlemişti. Buna karşın değinilen hedef Trump döneminde rafa kaldırıldı. Bu noktada geçen zamanı gözeten çevre grupları, iklim uzmanlarının ve Doğal Kaynakları Savunma Konseyi’nin de aralarında olduğu 300’den fazla kişi Biden’dan emisyon oranını yarı yarıya düşürmesini talep ediyor. Zirve’de açıklanacak hedef ABD’nin ekonomik yapısı ve enerji politikası konusunda fikir vermesi açısından önemli. Ancak ABD 2030’a kadar yüzde 50’lik emisyon kesintisine gitse dahi bu, 2030’da yüzde 68 ve yüzde 55 kesintiye gitmeyi vaat eden İngiltere ve AB’nin gerisinde.

ÇİN: İÇERİDE KÖMÜR DIŞARIDA KÖMÜR

Dünyadaki en fazla karbon salımına neden olan ülkesi Çin, Zirve’nin diğer bir önemli konuğu. Çin’in son yıllardaki ortalama karbon salımı yüzde 26. Bu oranda kömürün sanayi ve elektrik üretiminde kullanılmasının payı yüksek, çünkü kömürün neden olduğu karbondioksit salımı petrolün yaklaşık 2 katı, doğal gazınsa 4 katı. Nitekim kömürün Çin’in saldığı emisyondaki payı yüzde 70 düzeyinde. Emisyonu artıran bir diğer faktör çelik üretimi. Bir ton çelik üretildiğinde atmosfere 2 ton karbondioksit salınıyor. Pekin ise çelik üretiminde sayılı ülkeler arasında yer alıyor, örneğin Çin yıllık olarak AB’nin 5 katı çelik üretiyor.

Çin’in hedeflemesine göz atıldığında Pekin, 2030’da karbon salımında peak (en üst sınıra ulaşma) yapmayı 2060’taysa karbon salımını sıfıra indirmeyi hedefliyor. Climate Action Traker’a göre Çin’in bu hedefi önemli, ancak pandemi sürecinde Çin’in emisyonu düşse de Pekin yönetimi emisyon oranlarını aşağı çekecek politikaları önermekle birlikte, bunları pratiğe geçirmiyor veya yavaş hareket ediyor. Çin kaynaklı iklim krizine etki eden bir diğer sorun, Çin kaynaklı finansın yenilenebilir kaynakların yanı sıra fosil kaynaklar özellikle termik santralle gitmesi. 2020 verilerine göre dünyada inşa halinde olan her dört santralden birine (102 GW) Çin finansman sağlıyor.

Sonuç dünyada en yüksek emisyon değerlerine sahip iki ülkenin zirve öncesi durumu aslında pek parlak değil. ABD’nin küresel imajını onarma gayreti ve Biden’ın iklim hedefleri, ekonomi ve ABD’nin küresel enerji politikasını gözeterek ilerlemek zorunda olacak. Öte yandan Washignton’ın stratejik rakibi Pekin, iki devlet arasındaki sorunları bir kenara bırakarak iklim konusunda iş birliğine sıcak bakıyor. Ancak Çin’in ekonomisinde çeliğin oynadığı rol, kömür tüketiminin yüksekliği ve dışarıya kömür politikasını ihraç etmesi, finansal gücünü kömüre teşvik eden politikalardan yana kullanması, kendi hedefleriyle çelişmesinin ötesinde dünyada da iklim krizine çözüm üretilmesini geciktiriyor. Bu çerçevede bugün başlayacak zirve, bu sorunu çözemeyecek olsa da gündeme taşıması açısından önem taşıyor.