Uzaktan Eğitim kimin kararı? Neyi çözecek?

Online ya da hibrid eğitime geçmek, depremden etkilenen öğrencilerin “haklarını saklı” tutmak, onlara “kolaylık sağlamak” gibi seçenekler varken toptan tatil etmek iyi bir kriz yönetimi değil.

Google Haberlere Abone ol

Necat Keskin*

Hepimizi derinden sarsan, hem Türkiye’de hem de Suriye’nin kuzeyinde binlerce cana mal olan, binlercesini evsiz barksız bırakan, tüm ülkeye bir trajedi yaşatan depremin üzerinden bir hafta geçti. Sendikalar, odalar, dernekler, gönüllüler her biri bir yandan, kendi çabalarıyla ilk günden, hatta ilk saatlerden başlayarak hâlâ bölgeye yardım etmeye çabalamaktalar. Bununla birlikte, üzerinden bir hafta geçmesine rağmen -sahadan gelen haberlere dayanarak- hâlâ gerek yardımların dağıtımında, gerek arama-kurtarma faaliyetlerinde ve gerekse hayatın yeniden devam ettirilmesi noktasında devlet ve kurumlarının organizasyon ve koordinasyon eksikliğinin devam ettiğini söylemek yanlış olmayacaktır. 

Daha öncesinde çok iyi olmasa da bir şekilde işleyen devlet mekanizmasının ve onu işleten kurumların, parti-hükümet-devleti tek kişide birleştiren şimdiki Cumhurbaşkanlığı sisteminde bir nevi işlevsiz kaldıkları (ya da işlevsizleştirildikleri), bu büyük trajedi ile birlikte bir kez daha ortaya çıkmış görünmektedir.

Yukarıdan, yani bütün yetkileri elinde tutan Cumhurbaşkanı’ndan gelecek emri bekleyen, inisiyatif alamayan kurumlar organizasyon ve koordinasyonda da eksik kaldılar. Bu durum aynı zamanda başlı başına bir yazının konusu olacak bir “yönetim sorunu” ile karşı karşıya olduğumuzu da göstermektedir. Öyle görünüyor ki bu sistemde danış(ıl)ma, öneri sunma, tartışma, planlama gibi süreçlerden ziyade yukarıdan gelen “emir” beklenmekte ve gelen “emir”in gerekleri yerine getirilmektedir.

Cumhurbaşkanı’nın Cumartesi günü (11.02.2023) Diyarbakır’da basına açıkladığı tüm üniversitelerin tatil edildiği ve üniversite öğrencilerinin kaldıkları KYK yurtlarının depremzedelere tahsis edileceğine yönelik “karar”ını ve akabinde öğrencilerin apar topar yurtlardan çıkarılmalarını da bu çerçevede değerlendirmek mümkündür.

ÖNCE ERTELEME SONRA TOPLUCA ONLİNE KARARI

Öncelikle kararın üniversitelere ve onların bir üst merci olan YÖK ve ÜAK’a danışılmadan verilmiş olan bir karar olduğu izlenimini verdiğini belirtmek lazım. Çünkü daha önce 9 Şubat tarihinde üniversitelerin bahar döneminin “..ileri bir tarihe ertelendiği”ne makul gerekçelerle karar veren YÖK, Cumhurbaşkanı’nın söz konusu bu açıklamasından kısa bir süre sonra aynı gün “üniversitelerin uzaktan öğretime geçmesinin uygun görüldüğü”ne karar verdiğini ve “ancak online eğitimin ayrıntılarının daha sonra açıklanacağını” belirten kısa bir “basın duyurusu” yayınladı. Duyurulmasından sonra muhalefetin ve yine önemli bilim insanlarının da kararın yanlış olduğuna ilişkin görüşleri, söz konusu bu kararın düşünülmeden, tartışılmadan, herhangi bir planlanma yapılmadan doğrudan Cumhurbaşkanı’nın emriyle hayata geçirilen bir karar olduğunu düşündürtmektedir.

Aslına bakılırsa, üniversiteleri eğitim, araştırma, düşünme ve bilgi üretim merkezleri olmaktan çıkarıp sıradan bir “devlet kurumu”na dönüştüren ve rektörleri de bu araştırma ve bilgi üretim merkezlerinin koordinasyonunu ve daha da ileri taşınmasını sağlayan inisiyatif ve sorumluluk sahibi idarecilerden ziyade istenildiğinde atanıp-görevden alınabilen sıradan birer “memur”a dönüştüren bu sistemin alınacak herhangi bir kararı onlara danışıp-danışmayacağı, veya görüşlerinin karar verici(ler) için önemli olup olmadığı da ayrıca tartışma götürür bir konudur. (Öneri: Gazateduvar’dan Asaf Haslet’in yazısı)

Üniversiteleri tatil etmenin ve uzaktan eğitime geçmenin gerekçesini Cumhurbaşkanı KYK yurtlarının depremzedelere tahsis edilmesi olarak ifade etti açıklamasında fakat YÖK bunu “ülke genelindeki etkileri” olarak kamuoyuna sundu.

YURTLAR TEK VE EN UYGUN SEÇENEK DEĞİL 

Öncelikle depremzedelerin KYK yurtlarına yerleştirilmesinin birçok açıdan sorunlu olacağını görmek gerekir, çünkü her şeyden önce o yurtlar çoluk çocuklu bir ailenin barınması için dizayn edilmiş mekânlar değil ve dolayısıyla da uygun değildirler.

Bunun yerine pekâlâ devletin kurumlarına ait tüm misafirhaneler başta olmak üzere, oteller ve tatil köylerinin tahsis edilmesi yoluna gidilebilir, ya da gerek kendi imkânları gerek tahliye yoluyla başka şehirlere yerleşen/yerleşmek isteyen depremzedelere kira yardımı yapılarak daha uygun mekânlara yerleştirilmeleri sağlanabilirdi. Nitekim Türkiye’nin dört bir yanında çok sayıda boş konut mevcut olduğu daha önce haberlere de konu olmuştu. Bunun yerine, belki de en ucuz ve kestirme yol yurtlar olduğu için Cumhurbaşkanı böyle bir karar vermiş olabilir. Ya da seçim öncesinde bu deprem felaketi vesilesiyle bir kez daha işlemediği açıkça ortaya çıkan parti-hükümet-devlet=Reis formülünün tartışılmasının, sorgulanmasının önüne geçmek için de böylesi bir karar alınmış olabilir. (Yine bkz. Asaf Haslet’in yazısı). Sanki burada YÖK’e sadece verilmiş kararı resmiyete dökme rolü biçilmiş gibi duruyor!

Diğer yandan, YÖK’ün kamuoyuna sunduğu yazıda geçen “…ülke genelindeki etkiler”in ne olduğu açık bir şekilde ifade edilmediği için söz konusu kararın gerekçelerini tam olarak bilemiyoruz. Bununla birlikte, ilk başta verilen üniversitelerde bahar döneminin başlamasının ertelenmesi kararının yerinde bir karar olduğunu ifade etmek gerekir. Bu kararın bir süre devam ettirilmesi, daha sonrasında ise deprem bölgesindeki üniversitelerin eğitim-öğretim faaliyetlerine bir süre ara verilmesi, sonrasında buralarda eğitim gören öğrencilerin ve yine eğitim öğretim ve faaliyetlerinde yer alan akademik ve idari personelin içinde bulunduğu koşullara göre söz konusu üniversitelerde eğitim ve öğretim faaliyetlerinin düzenlenmesi daha yerinde olurdu. Bunun yerine YÖK, Cumhurbaşkanı’nın açıklaması sonrası, toptancı bir bakış açısıyla, Prof. Dr. Naci Görür hocanın ifadesiyle “…bir bakıma kapatma anlamına gelen”, sorunu çözmekten uzak ve doğru olmayan tüm üniversitelerde uzaktan eğitime geçme kararı aldı. Halbuki, Covid-19 salgını sırasında gerçekleştirilmek zorunda kalınan uzaktan eğitim ile ilgili yaşanan sıkıntılar göz önünde bulundurularak deprem bölgesi dışında kalan üniversitelerde eğitim-öğretimi yüz yüze sürdürecek bütün imkânların zorlanması, bütün yolların denemesi gerekirdi.

ONLİNE EĞİTİM YERİNE YÜZ YÜZE TERCİHİ YARALARI SARABİLİRDİ

Bununla birlikte, böylesine ani ve sorunlu bir karar yerine, deprem bölgelerinde okuyan, depremden etkilenen öğrenci ve akademik, idari personel sayıları gibi verilerin elde edilmesi ve bu veriler ışığında bu öğrencilerin yüz yüze eğitimin yapılacağı diğer üniversitelerde öğrenimlerine devam etmelerinin imkânları zorlanmalı/ydı- yaratılmalı/ydı. Ayrıca, bazı üniversitelerin online eğitime geçmesi, bazılarının hibrid eğitimini gerçekleştirmesi, bazıların tamamen normal eğitimine devam etmesi, depremden etkilenen öğrencilerin “haklarının saklı” tutulması, onlara “kolaylık sağlanması” gibi birçok seçenek varken hepsinin toptan tatil edilmesinin iyi bir kriz yönetimi olmadığını da ifade etmek gerekir.

Bunun yanı sıra “..ülke genelindeki etkiler” ile ifade edilen ne? Tüm üniversitelerin uzaktan eğitime geçmesinin veya yüz yüze eğitime devam etmesinin bu “genel etkiler” üzerine nasıl bir olumlu-olumsuz etkisi olacak acaba?

Depremden hepimiz şöyle veya böyle bir şekilde etkilendik, bir araya gelmek, yüz yüze, yan yana yürümek hepimizin acılarını biraz olsun hafifletmez mi? Birlikte yaşanan acıların üstesinden gelme gücü vermez mi? Dayanışma kanallarını güçlendirmez mi? Ayrıca, uzaktan eğitim, depremi yaşamış, depremden etkilenmiş kişileri yine eve hapsetmek, arkadaşlarından, hocalarından, bu yüz yüze bakma, yan yana olma olanağından mahrum etmez mi? Onları yine bir yalnızlığa mahkûm etme anlamı taşımaz mı?

Dolayısıyla ve sonuç olarak, Yüksek Öğretim Kurumu’nun tüm bunları göz önünde bulundurarak, bilim insanlarının ve öğrencilerin de görüşlerini dikkate alarak, bilimsel veri ve bilgilerin ışığında inisiyatif alarak söz konusu uzaktan eğitime geçme kararını gözden geçirmesinde fayda bulunmaktadır diye düşünmekteyim.

*Öğretim Üyesi-Mardin Artuklu Üniversitesi