YAZARLAR

Unutulmayan sanatçı: Yılmaz Güney

Bugün (1 Nisan’da) doğan sinema sanatçısı Yılmaz Güney, 86. yaş günü nedeniyle anılıyor. Güney Dergisi tarafından düzenlenen etkinlik, 2 Nisan Pazar günü Şişli Kent Kültür Merkezi’nde yapılacak. Yılmaz Güney, hapishane arkadaşım. Bu vesile ile onunla ilgili anılarımdan söz etmek isterim…

Devrimci sinema sanatçısı Yılmaz Güney, 1 Nisan 1937 doğumlu. Yani yaşasaydı bugün 86 yaşında olacaktı. Güney Dergisi, Yılmaz Güney’in yaş günü nedeniyle 2 Nisan 2023 günü Şişli Cemil Candaş Kent Kültür Merkezi’nde saat 14.00’te bir etkinlik düzenliyor.

Bu etkinlikte ünlü sinemacının eşi Fatoş Güney, Güney Dergisi’nin Yazı İşleri Müdürü Tuncay Özkaradeniz, yazar Temel Demirer ve Agos Gazetesi’nden Pakrat Estukyan birer konuşma yapacak.

Etkinliğin sunuculuğunu Burcu Özkaradeniz ve Halil Yeni üstleniyor. Konuşmaların ardından Devrim Kavalli ve Barış sahne alarak bir konser verecek. Etkinlikte Yılmaz Güney’le ilgili belgesel bir film gösterimi de yapılacak.

HAPİSHANE ARKADAŞIM YILMAZ GÜNEY

Yılmaz Güney, 12 Mart döneminde 68 kuşağının devrimcilerine yardım eden bir kişi. Mahir Çayan ve arkadaşlarını evinde sakladığı gerekçesiyle Mart 1972’de gözaltına alındı. Ben de Ziverbey Köşkü’nde (nam-ı diğer kontrgerilla karargahı) işkence gördükten sonra Selimiye Kışlası’ndaki askeri cezaevine getirildim.

Selimiye’de başlangıçta birkaç kişinin birlikte kaldığı bir odaya yerleştirdiler. Bu odada üç kişiydik, ikisi havacı subay arkadaşımdı. Askerler sabahtan gelip ihtiyaçlarımızı soruyorlardı. Sigara, gazete, yiyecek gibi ihtiyaç siparişi verirdik.

Her seferinde askerin malzeme taşıdığı sepette fazlasıyla maydanoz görürdüm. Bir keresinde bu maydanozları kimin istediğini sordum. Görevli asker, “Yan odada bir artist var, o aldırıyor” dedi.

Daha sonra 30 kişilik koğuşlara geçtiğimizde tesadüf olarak o artistle aynı ranzada altlı üstlü kalmaya başladık. Bu artist, sanatçı Yılmaz Güney’di. Yılmaz Güney’e “Neden bu kadar çok maydanoz aldırıyorsun?” dediğimde kendisi “En fazla C ve D vitamini maydanozda var. Vücudumuz güneş görmüyor, bari C ve D vitaminini maydanozdan alalım” diye yanıt vermişti.

Yılmaz Güney’le aynı davadan, yani THKP-C (Türkiye Halk Kurtuluş Partisi ve Cephesi) davasından yargılanıyorduk. Yılmaz Güney, Mahir’leri evinde saklamaktan, ben de onların Maltepe Askeri Cezaevi’nden kaçışına yardım ettiğim için tutukluyduk.

GÜNEY’İN KOĞUŞ NÖBETİ

Yılmaz Güney’le koğuşta sohbet edip, türkü söylerdik, koridorda birlikte volta atardık. En sevdiği türkü, “Zahit bizi tan eyleme” idi. Bizlere de öğretmişti. 30 kişilik koğuşta her gün bir kişi nöbet tutardı. Nöbetçi arkadaşımız, koğuşun temizliğinden sorumlu olmasının yanı sıra yemek dağıtımı, bulaşık yıkama gibi görevleri de ifa ederdi.

Koğuş nöbeti Yılmaz Güney’e geldiğinde, kendisi sabah erkenden kalkar, tabakları yerleştirir, herkesin tabağının yanına bir de renkli kağıt peçete koyardı. O zaman kağıt peçetenin kullanımı bu kadar yaygın değildi.

Bizim küçüklüğümüzde el beziler vardı. Güney, kendi parasıyla dışarıdan renkli peçeteler aldırır, nöbetine büyük bir özen gösterirdi. Hapishanede renkli bir kağıt peçete bile insana moral kaynağı olurdu.          

Yılmaz’ın eşi Fatoş Güney, görüşme günlerine muntazaman gelirdi. Sürücü ehliyeti de oldukça yeniydi. Yılmaz, eşini uğurladıktan sonra hemen koğuşun Haydarpaşa köprüsüne bakan tarafına geçer, Fatoş’un arabasını nasıl kullandığını meraklı bir biçimde izlerdi. Heyecan içersinde “Aman Fatoş dikkatli sür, karşıdan araba geliyor” diye mırıldanırdı.

RENKLİ BOYA KALEMİ ÖZLEMİ

Bir gün Fatoş’a verdiği siparişler arasında çok sayıda renkli boya kalemi dikkatimi çekmişti. Nedenini sorduğumda, “Çocukluğumda hiç böyle kalemlerim olmadı, hiç olmazsa bu yaşta bu özlemimi gidereyim” diyordu. O sıralarda 3-4 yaşlarında olan oğlu Yılmaz için tahtadan oyuncaklar yapar ve annesiyle gönderirdi.

Yılmaz, spora da düşkündü. Her sabah erkenden kalkıp koridorda kısa bir koşu ve jimnastik yapardı. Sigara içmeyi de bırakmıştı. Hatta şöyle bir söz söylediğini hatırlıyorum: “Devrimci, önce kendisinde devrim yapmalıdır. O nedenle sigarayı bırakıp sağlıklı olmak zorundayız”.

Dava ile ilgili yargılamalar sürüyordu. Bu arada Ekim 1973’te seçimler yapılmıştı, 12 Mart darbe sürecinden de çıkılıyordu. CHP lideri Bülent Ecevit, MSP lideri Necmettin Erbakan’la bir koalisyon hükümeti kurmuştu ve bu hükümet siyasi suçlar için de 12 yıllık bir af çıkartmayı programına koymuştu.

Mayıs 1974’te af kanunu çıktı, Yılmaz Güney de 28 Mayıs 1974’te tahliye oldu. Ben de Temmuz 1974’te tahliye olup cezaevinden çıktım. Yılmaz Güney, tekrar sinema oyunculuğu ve yönetmenliğine döndü. Melike Demirağ ile ünlü “Arkadaş” filmini çevirdi.  

YENİDEN CEZAEVİNDE

Ben, Kasım 1974’ten itibaren gazeteciliğe başladım. TRT, Politika Gazetesi ve Yol-İş Sendikası basın danışmanlığından sonra 1978’te de Adalet Bakanlığı Basın ve Halkla İlişkiler Müşavirliği görevini üstlendim.

1978 yılında CHP lideri Ecevit, AP’den (Adalet Partisi) istifa eden 11 milletvekili ile birlikte TBMM’de çoğunluğu sağlayıp bir hükümet kurmuştu. O hükümette, CHP’li Adalet Bakanı Mehmet Can’ın müşaviri olmuştum.

Bu görevim sırasında Bakan Can’la Türkiye’nin birçok cezaevini geziyorduk. İzmit Cezaevinde Yılmaz Güney’e rastladık. Yılmaz Güney, bu kez “siyasi suçlu” değildi. 1974’te hapisten çıktıktan kısa bir süre sonra Adana’nın Yumurtalık ilçesindeki bir lokantada eşine ve kendisine yakışıksız sözler sarf eden bir hakimin öldürülmesi olayına karışmıştı.

Özel görüşme sırasında bana “Eşim, oğlum, İstanbul’da. Ayrıca mide ve böbreklerimden ciddi sağlık sorunlarım var. Beni İstanbul’daki bir cezaevine nakledebilir misiniz” diye sordu. Ben de, “Bakanın sana sempatisi var, Genel Müdür Veli Devecioğlu da ilerici bir insan. Ayrıca sağlık durumun nedeniyle de nakil gerçekleşebilir” dedim. Yılmaz Güney birkaç ay sonra İstanbul Toptaşı cezaevine nakledildi.

EN SON İMRALI’DA KARŞILAŞTIK

Yılmaz Güney’i, daha sonra İmralı yarı açık cezaevinde yine Bakan Mehmet Can’la birlikte ziyaret ettik. Daha doğrusu Bakan Can’la cezaevlerini denetleme programı çerçevesinde böyle bir ziyaret gerçekleşmişti. O ziyaret, Yılmaz’ı son görüşüm olacaktı.

Yılmaz Güney, 1980 sonrasında İmralı cezaevinde iken uzun yıllar hapiste yatan hükümlülere tanınan bir haktan yararlanarak bayram iznine çıkmış ancak bir daha geri dönmemişti. Bir motorla Yunanistan’a, oradan da Fransa’ya geçmişti.

Hakimi öldürme olayı ile ilgili cezasını nerdeyse tamamlamıştı ama cezaevinde iken çeşitli dergilere yazdığı yazılardan ötürü TCK’nın komünizm propagandası ile ilgili ünlü 142. maddesi gereğince yıllarca yine hapiste kalacaktı. Kaçmayı uygun buldu.

Daha sonra Yol filmi, Cannes Film Festivali’nde büyük bir ödül kazandı. Ancak kendisinin sağlığı giderek bozuluyordu. Mide kanseri olmuştu. Ve 9 Eylül 1984’te yaşama veda etti…

Fatoş Güney,Camları Kırın Kuşlar Kurtulsun isimli kitabında, Yılmaz Güney’le ilgili hayat hikayesini, kendisindeki dönüşümü, çektiği zorlukları, eşinin hayata dönük insani yönünü edebi bir biçimde aktarmaya çalışıyor.

Fatoş Güney’in en büyük isteklerinden biri de Yılmaz Güney’in filmlerinin televizyon ve sinemalarda oynamasıdır. Dilerim, yeni dönemde hem kendisi, hem halkımız bu arzunun yerine getirilmesine tanık olur. Fatoş’un kitabını da okumanız dileğiyle…


Atilla Özsever Kimdir?

1967 yılında Kara Harp Okulu’nu bitirdi. 12 Mart (1971) döneminde piyade üsteğmeni iken siyasi görüşleri nedeniyle ordudan çıkarıldı. 2.5 yıl cezaevinde kaldı. Daha sonra iktisat öğrenimi gördü, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde yüksek lisans yaptı, doktorasını İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’nde tamamladı. 1974 – 2002 yılları arasında gazetecilik yaptı. 2003- 2011 yılları arasında da Maltepe Üniversitesi’nde kadrolu öğretim üyeliği görevinde bulundu. 2011 yılından itibaren de çeşitli üniversitelerde çalışma ekonomisi ve medya alanında dışarıdan dersler veriyor. “Tekelci Medyada Örgütsüz Gazeteci” ve “Mesele Teslim Olmamakta” isimli iki kitabı ile çeşitli kitap ve dergilerde yer alan makaleleri bulunuyor.