Üniversite öğrencisi Lale Can: Türkiye’de olmak benim gibi 'ötekiler' için bir risk

Katıldığı protesto ve eylemler nedeniyle toplam 51 yıl hapis cezası istenen Lale Can, staj için gittiği Almanya'dan dönemedi. Can "Türkiye'de olmak benim ve tüm 'ötekiler' için bir risk" dedi.

Google Haberlere Abone ol

İZMİR - Türkiye’de üniversite eğitimi boyunca katıldığı eylemler nedeniyle defalarca gözaltına alınan Lale Can, 2013 yılında YÖK’ü protesto etmek için katıldığı eylemde tutuklanıp, iki ay sonra tahliye edildi. Ankara 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nce hakkında 38 yıla yakın ceza istenen ve davası devam eden Can, yaklaşık 2 yıl önce staj yapmak üzere Almanya’ya gitti. Ancak Yargıtay Savcısı, bu kez de Berkin Elvan’la ilgili bir dosyadan hakkında 13 yıl hapis cezası talep etti.

Türkiye’de mülteci odaklı bir dernek olan Halkların Köprüsü Derneği’nde uzun yıllar gönüllü olarak çalışan Can, şimdi başka bir ülkede yaşamını sürdürmek zorunda. Hakkındaki davalar ve cezalar nedeniyle bir süredir Almanya’da yaşayan Lale Can’la yaşadıklarını konuştuk.

‘ÜNİVERSİTEM HAPİSHANEDEN SINAVLARA GİRMEMİ KABUL ETMEDİ’

Öncelikle Türkiye’deki eğitim sürecinde yaşadıklarınızla başlayalım mı?

2013 yılında üniversite öğrencileri olarak, “parasız eğitim-sınavsız gelecek” talebiyle Ankara Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi, Dekanlık Odası’nı işgal edip, dönemin YÖK Başkanı’yla görüşme talep etmiştik. Ama YÖK Başkanı gelmemiş, onun yerine yüzlerce özel polis timi gelmişti.

YÖK’ü protesto ettiğimiz bu eylemde gözaltına alınıp tutuklandım. Tutuklandığımda savcı 38 yıl hapis cezası istedi. Bu dava Ankara 2.Ağır Ceza Mahkemesi’nde devam ediyor. Yani YÖK’ü protesto ettiğim için hakkımda, müebbet hapis cezasından daha fazla bir ceza istenildi. Siyasi nedenlerle tutuklandığım için aldığım başarı bursu kesildi; Sincan Kadın Hapishanesi’nde tutukluyken de eğitim hakkım engellendi.

Normalde cezaevindeki öğrencilerin eğitimlerine devam etme gibi anayasal bir hakkı vardır. Sınavlar için ya hapishanedeki öğrenciler okullarına götürülür ya da sınav kağıtları hapishaneye gönderilir. Sonra hapishane idaresi, sınavı gerçekleştirip kağıtları tekrar üniversiteye gönderir. Ancak benim üniversitem hapishaneden sınavlara girmemi kabul etmedi.

2 ay tutuklu kaldıktan sonra ilk ara mahkemede hepimiz tahliye olduk. Ancak tahliye olduktan sonra da durum çok değişmedi. Sınav dönemlerinde özel güvenlik-sivil polis işbirliğiyle turnike girişlerinde sorun yaşıyor, bazen gözaltına alınıyor, sınavlarıma giremiyordum. Devlet üniversitesinde eğitimime devam etmek için çok mücadele verdim. Fakat siyasi şube polisleri bölümdeki hoca ya da sınav kağıtlarını okuyan asistanlarla konuşuyordu. Bunun sonucunda beklediğim notu alamıyor veya farklı sorunlar yaşıyordum.

‘HER DÖNEM TUTUKLANACAKMIŞ GİBİ HAZIRLIK YAPTIM’

O tarihten sonra başka gözaltı ve soruşturma süreçleri de yaşadınız mı?

Evet, hepsi yasal basın açıklamalarıydı. Dava dosyalarının çoğu düştü ama Yargıtay Savcısı tarafından şuan somut ceza verilen bir dosya var. Bu dava, çantamda çıkan bir bildirinin olması nedeniyle açıldı. Bu süreçte eğitim hayatımı sürdürmeye zor da olsa başka yöntemlerle devam ettim.

2016 yılında ailemin yanında kalarak İzmir’deki bir vakıf üniversitesinde psikoloji eğitimi almaya karar verdim. Siyasi dosyaya sahip birçok öğrenci gibi tekrar tutuklanacağım anı bekledim. Her dönem tutuklanacakmış gibi hazırlık yaptım. Bu süreç 3. Sınıfın sonunda yaz stajı için Almanya’ya gelene kadar sürdü. Ki Türkiye’de olsaydım büyük ihtimal aynı süreç tekrar edecekti. Eğitimim bitmeden tutuklanacak ve eğitim hakkım yeniden gasp edilecekti.

‘STAJ VİZESİYLE GELEMEDİĞİM İÇİN MADDİ DESTEK BULAMADIM’

Almanya’ya gitmeye nasıl karar verdiniz?

2019 yılında, Almanya’ya Justus-Liebig-Giessen Üniversitesi Psikoloji Bölümü’ne bir projede staj yapmak için başvuru yaptım. Ancak 2013 yılı YÖK protestosunda gözaltına alınıp tutuklandığım için pasaport alma sürecim çok sancılı geçti.

Tahliye olduktan bir süre sonra yurtdışı yasağım kalkmıştı ama sizin de bildiğiniz gibi 15 Temmuz 2016 yılında Türkiye’de yaşanan iktidar kavgalarının sonucunda birçok muhalifin pasaportuna hukuksuz tahdit konuldu. İşte bunlardan birisi de bendim. Hiçbir kurumda görünmeyen sadece Nüfus Müdürlüğü’nün sayfasında görünen bir yasaktı. Bu başka kurumlarda görünmeyen ama pasaportumu almamı engelleyen yasağın kaldırılması için denemediğim yol kalmadı. Benim açımdan çok yıpratıcı bir süreçti.

Çok sayıda başvuru ve ısrarım sonucunda tahdit kalktı. Ancak pasaportumun gecikmesi nedeniyle staj vizem yetişmedi ve turist vizesiyle gelmek zorunda kaldım. Bu durum, Almanya’da maddi manevi birçok sorun yaşamama neden oldu. Staj vizesiyle gelemediğimden kalacak yer için maddi destek bulamadım. Bu nedenle Giessen’deki Türkiyeli insanların olduğu bir dernekle yazıştım. Türkiye’nin durumunu yakından takip ettikleri için normal karşıladılar. Zaten 2 aylık bir stajdı ve beni 2 aylığına misafir ettiler.

‘ALMANYA’DA KALMAK ZORUNLU BİR TERCİH OLDU’

Stajını tamamladıktan sonra neden Almanya’da kalmayı tercih ettin?

Staj sürecimi tamamlayıp dönmek için uçak bileti baktığım süreçte e-devletten Almanya’daki üniversite için SGK belgesi almam gerekiyordu. O belgeyi ararken Yargıtay Ceza Dairesi Savcısı’nın mütalaa gönderdiğini gördüm. Mütalaada, Berkin Elvan’la ilgili dosyadan 13 yıl hatta “eylemlerimin sürekliliğine bakılıp” daha fazla cezalandırılmam isteniyordu.

Bu kararı, Yargıtay Savcısı ben staj için Almanya’ya geldikten sonra, 2019 yılında açıkladı. Bu yüzden avukatımla birlikte süreci değerlendirdik. Dönmemin riskli olduğu ve çok istediğim eğitim sürecimi tamamlamamın önünde engel olacağını ve ceza alacağımı öngördüler. Nitekim ceza da aldım. Böylece Almanya’da kalmak benim için zorunlu bir tercih oldu.

‘KEŞKE 90'LARDA OLSAYDIK’ TEHDİDİ

Yargılandığın davanın ayrıntılarını daha fazla anlatabilir misin? Çünkü olağanüstü hal koşullarının kalıcı hale gelmesiyle birlikte inanmakta zorluk çektiğimiz cezalarla karşı karşıya kalan çok sayıda insan var…

Gezi eylemleri sürecinde polisin gaz fişeğiyle başından vurarak öldürdüğü 15 yaşındaki Berkin Elvan’ın ölüm yıldönümünde birçok ilde eylem ve boykot çağrısı yapılmıştı. Ben de o süreçte Erzincan’daydım ve dağıtılan bildirilerden almıştım. Çantamda Berkin’in katilinin yargılanmasını isteyen bildiri vardı. Siyasi şube polisleri, Erzincan’da yolda yürürken hiçbir gerekçe göstermeden önümü kesip gözaltına aldı. Gözaltı değil de kaçırma gibiydi aslında… Emniyet Müdürlüğü’nde bir şube müdürü 'Keşke şimdi 90’ larda olsaydık, seninle hiç böyle uğraşmazdık' diyerek aslında kaçırıp, katletmek istediğini açık bir şekilde söyledi. İşte Yargıtay Savcısı, çantamdaki o bildiri nedeniyle 13 yıl ceza istedi. Ancak mütalaa, bildiri gerekçe gösterilerek hazırlanmamış. Gözaltında hem psikolojik hem fiziksel hem de cinsel olarak işkence ve kötü muameleye maruz kaldım. İşkenceye sistematik olarak direndiğim ve polislere karşılık verdiğim için “polise mukavemet” adı altında bu kadar yüksek ceza isteniyor.

‘BENİ SÖZLÜ OLARAK TACİZ EDEN POLİSE TÜKÜRDÜM’

“Polise mukavemet” adı altında mı bu kadar yüksek bir ceza aldınız?

Evet. Aslında istenilen cezanın çok büyük kısmı “polise mukavemet” adı altında tükürdüğüm gerekçe gösterilerek verilmiş. Daha iyi anlaşılması adına açıklamaya çalışayım: Gözaltındayken işkenceye direndiğim için sistematik olarak polis de fiziksel gücünü artırdı. O sırada yaşlı bir polis fotoğrafımı çekti. Bana 'Direnme, hangimizi daha çekici buluyorsan söyle, o senin fotoğraflarını çeksin' diyerek cinsel imalı sözlü olarak da taciz etti. Tahmin edebileceğiniz gibi ellerim, kollarım, bacaklarım, belim, kafam yani tüm vücudumda oturan ve vücuduma dokunan erkek polisler vardı. Sadece bir ara ağzımı çevirebildim ve beni sözlü olarak taciz eden yaşlı polise tükürdüm. Zaten tükürüğüm ona ulaşmadı, sadece daha fazla dayak yememe sebep oldu.

SAVCIYA GÖRÜNTÜLER İZLETİLMİŞ

Savcı bana 'Polise tükürdün mü' diye sorduğunda gördüğüm işkenceyi anlattım. Aynı cinsel tacizi yapan herkese statüsü fark etmeksizin tüküreceğimi, bunun insanın doğasına ait bir refleks olduğunu söyledim. Polisler, tükürdüğümü ispatlamak için Cumhuriyet Savcısı’na görüntüleri izlettiler. Bu aslında çok görülmeyen bir olay. Herkesin bildiği üzere polis işkence yaparken kameraları hep kapalıdır ya da görüntüler bir şekilde kayboluverir. Savcıya 'Bakın işkence görüyorum, siz görmüyor musunuz?' diye sorduğumda; savcı bana orada işkence görmediğini, sadece polise tükürdüğümü gördüğünü söyledi.

Sanırım örgütlü hareket etmeniz ve mücadele içinde olmanız da etkiliyor cezaların miktarını. Sizin sinmeyip mücadeleye devam ettiğinizden emin olduklarında fiziksel olarak ortadan kaldırmak istiyorlar. Katledemediklerini tutsak ederek kitlelerden ve mücadeleden uzak tutma yoluna gidiliyor. Muhalif olarak gördüğü kişileri ne kadar fazla süre hapishanede tutarsa o kadar iyi muktedirler için.

‘ALEVİ OLDUĞUMUZ İÇİN AYRIMCILIĞA MARUZ KALDIM’

Peki, Türkiye’de kalıp haklarınızı aramayı neden denemediniz?

Türkiye’de kaldığımda hakkımı arayabileceğim bir zemin olmadığı için dönmedim. Yani hapishaneden hakkınızı arayabilmeniz mümkün değil. Ama hakkımı hukuki yollardan aramaya devam ediyorum. Buradan dava dosyalarım için istediğimde avukatımı arayabiliyorum örneğin. Hapishanede avukatınıza ulaşmanız bile büyük bir sorun teşkil ediyor.

Şu an Türkiye’de olmak benim ve tüm “öteki”ler için risk. Bu risk durumu da yakın tarihte başlayan bir unsur değil. İlkokuldayken Alevi bir aileden geldiğim için mahallenin çocukları benimle okula gitmek istemezdi. İzmir’de doğup büyümeme rağmen Alevi olduğumuz için ayrımcılığa maruz kaldım. Anne tarafım Selanik göçmeni olduğu için, “Urumun dölü” şeklinde de aşağılandığım zamanlar oldu.

Ülkemizde maalesef bu tür ayrımcılıklar bazı kesimlerin yaşam hakkını kısıtlayıp risk faktörü oluşturabiliyor. Bunların üstüne politik olarak da sosyalist dünya görüşüne sahip olmanız eklendiğinde, Türkiye şu an benim durumumdaki birisi için risk faktörü çok yüksek bir ülke. Türkiye’ye döndüğümde büyük ihtimalle gençliğimin geri kalan kısmını hatta yaşlılık dönemimi de hapishanelerde geçireceğim. 28 yaşındayım. 13+38 yıl hapis cezalarını düşününce cezaevinden tabutum çıkar artık diye düşünmeden edemiyorum.

Üniversitelerde kendi kadrolarının dışında kimseye nefes aldırmak istemeyen iktidar, Barış Bildirisi gibi açıklamaları bahane ederek 3850 akademisyeni ihraç etti. Hapishanelerde 70 bin tutuklu öğrenci var. Bu konjonktürde benim de akademik kariyerime Türkiye’de devam etmem mümkün görünmüyor. Dolayısıyla üniversite eğitimimi tamamlayabilmek sonra da psikoloji eğitiminin kendisi benim için bir mücadele alanı oldu. Türkiye’de psikologluk yapabilseydim, “devlet eliyle yaratılan travma ve etkileri” konusunda çalışıp bir nevi yararlı olmak istiyordum. Ama bu mücadeleyi devam ettirebilmek için şu an Almanya’da kalmak zorundayım.

‘HALEN OKULUN RESMİ BİRİMLERİNDEN DÖNÜŞ ALAMADIM’

Bu süreçte Türkiye’deki okulunuzu bitirebildiniz mi?

Korona sürecinden dolayı sınavların online yapılması nedeniyle mezun olabildim. Fakat o kararı verip dönem kaydı yaptırma süreci bile Türkiye’de olsaydım yaşayacaklarımın küçük bir simülasyonu gibiydi. Düşük bir ihtimal de olsa olası yüz yüze sınav ihtimaline karşın özel durumumdan dolayı bölümdeki tüm hocalara, öğrenci işlerine ve rektörlüğe mail atıp kalan 3 ders için bitirme projesi yapıp yapamayacağımı sordum. Uzun süre ölüm sessizliğine büründü koskoca okul. Sadece bir hocam olumlu şekilde döndü. Onun derslerini ve final sınavı olmayan başka bir dersi alıp mezun oldum.

Fakat halen okulun resmi birimlerinden geri dönüş alamadım. Yani vakıf üniversitesi de olsa Türkiye’de olsaydım benim durumumdaki bir öğrenci için eğitim hayatı açısından hiçbir şeyin değişmeyeceğini bir kez daha anlamış oldum.

Almanya’nın Türkiyeli muhaliflere karşı yaklaşımı nasıl?

Bu sorunuza “devlet her yerde devlettir” gibi klişe bir sözle cevap vermek istemiyorum. Avrupa Birliği’nin ikiyüzlü bir politikası mevcut. Bunu mülteci meselesinde ya da AİHM kararlarında da çok net görüyoruz. Türkiye Devleti ile olan ilişkilere göre burada yaşayan Türkiyelilere bakış açısı değişebiliyor. Normalde “insan haklarını tanıyan ve bu doğrultuda davranan” bir Alman Devleti var.

Kişisel olarak baktığımızda muhalif olan kişinin popüler bir kimliğinin, statüsünün olup olmaması da önem kazanıyor. Alman halkı genel olarak Erdoğan’ı ve partisini sevmiyor. Fakat siyasi ilticalarda Alman Devleti, kişinin yaşına, eğitimine, statüsünün olup olmamasına dikkat ediyor. Birçok siyasi dosyası olan kişilerin ilticasının reddedilip siyasi dosyası olmayan ama eğitim seviyesi yüksek gençlerin iltica başvurusunun kabul edildiği gibi yaygın bir kanı var. Tabii bu ne derece doğru ya da belli bir istatistiği var mı bilemiyorum.

‘TRAVMATİK ŞEYLER YAŞASANIZ DA ÖZLÜYORSUNUZ’

Göç deneyimi insanın, “memleket” kavramını yeniden tanımlamasına yol açıyor. Geride bıraktığın aileni ve sosyal çevreni düşündüğünde Türkiye’den uzak olmak seni nasıl etkiledi?

Dönemeyeceğimi ilk öğrendiğimde uzun süre kabullenemedim. Tarif etmesi çok zor fakat bu durumu vücudumun farklı bölgelerinde fiziksel baskı ve acı olarak hissettiğimi hatırlıyorum. Türkiye’deki ailem ve dostlarımla arada telefonla konuşabilsem de hayatlarında artık “fiziksel olarak var olamayacağım” düşüncesi kısmi olarak “öldüğümü” düşündürüyor.

Şu sıralar Türkiye’deki meslektaşlarımdan ya da psikoloji öğrencilerinden çok fazla mesaj alıyorum. Gençlerin büyük bir kısmı ülkeden gitmek istiyor. Bu durumu çok iyi anlayabiliyorum. Ama kendi ülkenizden uzakta olunca yaşam kaliteniz çok fazla düşüyor. Dil bilmiyorsanız genellikle beden ağırlığı gerektiren işler yapmanız gerekiyor. Ben iki-üç işte çalışıp eğitimimi sürdürmeye çalışıyorum örneğin. Çoğu zaman maddi kaygılardan dolayı eğitim süreci etkileniyor, sosyalleşemiyorsunuz. Ülkenizde ne kadar travmatik şeyler yaşamış olursanız olun yine de özlüyor, sürekli gitme isteği duyuyorsunuz.

‘BOL DAYANMA GÜCÜ VE UMUTLA KALMALARINI DİLİYORUM’

Son olarak; geride kalanlara ve gitmek isteyenlere neler söylemek istersiniz?

Gitmek isteyenleri öncelikle çok iyi anladığımı belirtmek istiyorum. Fakat sürgün olmak gerçekten zor bir durum. Kağıt üzerinde olmasa da ben de son kuşak sürgünlerdenim. Ne yaparsanız yapın köklerinizi salıp sağlam bir aidiyet duygusuyla kalamıyorsunuz. Bu konuda ne için ve hangi koşullarda gelindiği de çok fark ediyor tabi. İş insanı ya da maddi durumu iyi biri eğitim için gelip benim yaşadığımdan daha farklı bir Almanya görebilir.

Avrupa’da yaşayıp, ülkedeki insanlara bir şeyler söylemeyi etik bulmuyorum. Sonuçta ülkedeki gibi açık faşizm koşullarında yaşamıyorum. Buradan en fazla selam ve sevgilerimi iletip bol dayanma gücü ve umutla kalmalarını dileyebilirim.