YAZARLAR

Umut etmeden olmaz

İzmir’den çıkan Emre Sakçı tam bize moral olacakken, işte o İzmir yine 2020’de olduğumuz ve kabusların bitmediğini gösterdi. Birçoklarının doğal dediği aslında tam olarak yine insan eliyle yapılmış bir felaket olan depremle yine sarsıldık.

Daha 10 ayı geride kaldı ama 2020 şimdiden kara listemize girdi. Yaşanmadık sorun, dandik Amerikan filmi senaryosuna benzer bir süreç, insan mahsulü felaketler, afetler, kayıplar daha neler neler... Hep daha dibi yoktur dediğimizde bu yıl bize dibin dibinin de olacağını gösteriyor her seferinde.

Tam umutlanıyoruz. Moda tabiriyle yeni normale alışıyoruz, kendimize ufak sevinçler buluyoruz, hoooop 2020 ‘Daha durun’ diyor. Malum spor insanlarıyız biz. Aklımın bir yarısı da sporla çalışıyor. Sanıldığının aksine dünyadan, siyasetten, hayatın normal akışından kopuk değiliz tabii ama dedim gibi bir taraftan bunlar pompalanırken, diğer taraftan spor pompalanıyor vücudumuza.

O sebeple de en umutsuz olduğumuz anda spora bakıp bir moral arıyoruz. Sporun bayraktarlığında umut devşirmek istiyoruz. Çoğu zaman da spor bu ümidi bize sunuyor. Mesela Emre Sakçı çıkıveriyor bir yerlerden. Üç yanı denizlerle çevrili Türkiye’ye…. Şaka şaka. Üç tarafımızın sularla çevrili olmasıyla hiç alakası olmadan Türkiye’ye yüzme sporunu hatırlatıyor. Bu dev adam (2.03 metrelik boyuyla) havuza girdiğinde bir torpidoya dönüyor. Emre, önce geçen sene Avrupa Kısa Kulvar Yüzme Şampiyonası’nda çıkmıştı uluslararası arena podyumuna. Gümüş madalyayı boynuna taktığında Türkiye’de bir ilki başarmıştı ama spora düşkün olanlar bile tesadüfi bir başarıdan bahsedildiğinden emindi. Ki Emre bir sene önce de Dünya 5'incisi olmuştu. Yine de şüpheli bakışlardan kaçamıyordu. Ama Emre ile bir iki kez konuşan insanlar aslında tesadüfün bu çocuk için geçerli olmadığını biliyorlardı. 22 yaşındaydı. Kendisine ve antrenörüne o kadar güveniyordu ki, önceki federasyon döneminde yüzmedeki önemli atılımlardan biri olarak gösterilen Bob Bowman’ın ABD’deki kampına gitmeyi tercih etmemişti. Malum Bowman, yüzme efsanesi Michael Phelps’in antrenörüydü ve Türkiye Yüzme Federasyonu ile yaptığı bir anlaşma ile Türkiye’den bir grup yüzücü ve antrenörü, ABD’deki tesislerine kampa almıştı.

Emre, o kampa gitmesi için seçilen isimlerden biriydi. Ama gitmedi. Bir tarafta küçükken geçirdiği boğulma tehlikesi nedeniyle boğulma fobisi, diğer tarafta ise dünyanın en iyi yüzme antrenörüyle çalışmayı reddettiği için mahalle baskısı. Emre, tüm bunlarla baş etmek durumunda kaldı. Başardı da. Hem de kendi inandığı yoldan. O inandığı yol kendisine Dünya ve Avrupa rekortmeni Adam Peaty’yi geçme, Avrupa rekorunu kırma, tüm zamanların en iyi 3. derecesini yapma ve 2020 Olimpiyat Oyunları’na katılma gibi başarılarına da taşıdı.

Yaşadığı yerde 50 metrelik havuz olmadığı için 25 metrelik havuzda çalışmak zorunda kalan Emre, bu dezavantajı bile avantaja çevirdi yani.

İzmir’den çıkan Emre Sakçı tam bize moral olacakken, işte o İzmir yine 2020’de olduğumuz ve kabusların bitmediğini gösterdi. Birçoklarının doğal dediği aslında tam olarak yine insan eliyle yapılmış bir felaket olan depremle yine sarsıldık. Fay hatlarına yapılmış, imar izinlerinin nasıl ve ne şekilde alındığını asla bilemediğimiz, inşası sırasında malzemeden çalınmış binaların altında hayatlar, canlar yitip gitti. Ve biz buna doğal afet deyip kader diyoruz. Ama kader değil bu biz kendimiz ettik.

Daha fazla kavram tartışmasına girmeyeyim zira insanlar canlarıyla uğraşıyor. Kişisel ve siyasi şovlarla arada bir kesintiye uğrasa da arama kurtarma çalışmaları devam ediyor. Her geçen gün azalsa da ümit etmeye devam. Gölcük’te de bizzat bunu yaşamış biri olarak umut olmadan direnmek de mümkün olmuyor.

Bugünler de geçecek. Hayatını kaybeden canların eksikliği hiç geçmeyecek ama alışacağız. Fakat alışmak unutmayı gerektirmiyor. Neden muhtelif aralıklarla bu afetleri yaşadığımızı sorgulamayı unutmamamız gerekiyor, yardım için toplanan paraların, deprem için alınan vergilerin nerelere gittiğini sormaya, inşa edilen binalara izinlerin nasıl verildiğini araştırmaya devam etmek durumundayız. Kimilerinin sayı olarak baktıkları kayıplarımız var ya, bir insan canının bile önemli olduğunu aklımızdan çıkarmamamız gerekiyor. Zira doğal dediğimiz afetlerin hepsinden korunmanın yolu var. Doğaya ve insan saygılı yaşamak. Yasaları da hayatı da bu ikisine uygun kurmak. Güç de olsa bunu başarabilirsek o zaman yılları kara listemize almaya gerek kalmaz.


Onur Salman Kimdir?

Basına 2006 yılında Cumhuriyet gazetesinde stajyer olarak adım attı. İki aylık staj ve Cumhuriyet’in spor ekindeki yazılarda sonra Eurosport Türkiye’de spiker ve editör olarak çalıştı. 2009 yılında Radikal gazetesine editör olarak geçerken, Eurosport’ta da yarı zamanlı spikerlik yapmaya devam etti. Medya macerasına 2012-2016 yılında Hürriyet’te devam etti. 2016 yazından beri Gazete Duvar’da çocukluk hayalini sürdürüyor. Köken Eurosport olunca tahmin etmesi kolay. Asıl ilgi alanı ‘başka sporlar.’