Umut, aynı zamanda direnme gücüdür…
Yeni bir yıla girerken çok da mutlu, umutlu, huzurlu olduğumuzu söyleyemeyiz. Siyasal İslamcı iktidarın baskıcı tutumu, hayat pahalığı, geçim sıkıntısı, insanı ister istemez karamsarlığa itiyor. Ancak tarihe baktığımız zaman insanın koşulları değiştirme yetisine sahip olduğu da görülüyor. Bu nedenle umudumuzu kaybetmemeliyiz. Çünkü umut, aynı zamanda insana direnme gücü verir…
Yeni bir yıla girdik. 2025’in ilk günlerindeyiz. Öncelikle yeni yılınız kutlu olsun, her şeye rağmen sizlere mutlu, huzurlu ve sağlıklı bir yıl dilerim…
İçinde bulunduğumuz ekonomik, sosyal ve siyasal koşullar hiç de iç açıcı değil. Siyasal İslamcı AKP iktidarının baskıcı ve otoriter tutumu, demokrasinin kırıntılarının bile son derece sınırlı olması ve bunun yanı sıra özellikle dar gelirliler, emekçiler ve emekliler açısından ekonomik koşulların zorluğu orta yerde duruyor.
Sadece günlük yaşamını sürdürmek için mücadele veren yoksulların, işçilerin, memurların, emeklilerin bu ekonomik cenderenin sıkışıklığı karşısında kötümser olmaması mümkün değil. Evet, tüm bu zorluklara karşı insanlık için bir çıkış yolu mümkün değil mi?
Her ne kadar günlük sıkıntılarla boğuşsak da bu gibi durumlarda biraz başımızı yukarı kaldırıp insanlığın geçtiği deneyimlere bakmakta yarar var. İnsanlık tarihi, çok daha kötü koşullardan, köleci düzenlerden, faşist ve diktacı yönetimlerden geçip bir ölçüde de olsa daha olumlu, uygun koşullara varabilmiştir.
Kişisel yaşamımızda da birçok badireler atlatıp yine ayakta kalabildiğimizi hatırlayalım. Şu anda yaşıyorsak belli bir çaba ve mücadelenin sonucu olduğunu düşünmeliyiz.
TARİHİN ÖĞRETTİKLERİ
İnsanlık tarihine damgasını vurmuş bir filozofun (Karl Marx) dediği gibi “Tarih, insanoğlunun karşısına çözemeyeceği olayları çıkartmaz”. Yani, her sorunun mutlaka bir çözümü vardır. Yeter ki sabırla ve yılmadan bu sorunun bir çözümü olacağı bilinciyle hareket edelim. Sorun kolektifse o zaman örgütlü bir biçimde üstesinden gelmeye çalışalım…
Kişisel anlamda da hayatın, yaşamanın aslında sorunlardan ibaret olduğunu kabul ettiğimiz zaman bu sorunlarla baş edecek bir fikriyata da sahip olabiliriz. Değerli yazar İnci Aral’ın “Taş ve Ten” isimli kitabında, roman kahramanı kadının ağzından şöyle bir söz çıkar:
“…belki de hayatımdaki bütün acıların, zor, dönemeçli bir yolun dümdüz gideceğine duyduğum yanılgıdan doğduğunu düşünüyorum”.
O nedenle başlangıçta yaşamın sorunlarla dolu olduğunu kabul edersek, bu sorunları çözme yolunda da önemli bir mesafe kat edebiliriz. Önemli olan çözme becerimizi arttırmaktır.
EDİLGENLİĞE MEYDAN OKUMAK
Buradan umut kavramına gelmek istiyorum. İster bireysel, ister toplumsal sorunlar karşısında bu sorunlarla baş etmeye olan inancımızı sağlam tutabilirsek, yani bu anlamda içimizde bir umut taşırsak önemli bir mesafe almış oluruz.
Aksi halde ünlü Alman sosyolog ve psikolog Erich Fromm’un şöyle bir deyişiyle karşılaşırız: Prof. Dr. Erich Fromm, “Umut Devrimi” isimli eserinde özetle diyor ki; “Gerek bireysel, gerek toplumsal edilgenlik, sonuçta ruhsal ya da fiziksel ölüm tehlikesine yol açabilir”.
O nedenle gerek bireysel, gerekse toplumsal edilgenliğe meydan okumak gerekiyor. Erich Fromm, bilinçsiz bir umutsuzluk yerine bilinçli bir iyimserliği umut etmenin, onun için mücadele etmenin gerekliliğini savunuyor.
Umut etmenin bir varolma durumu olduğunu belirten Fromm, yaşamın doğasında var olan bu öğenin inanç adı verilen diğer bir öğeyle de bağlantılı olduğunu vurgular. Alman filozof Fromm, bu konudaki görüşünü şöyle açıklar:
“İnanç, iman etmek değildir. İnanç henüz kanıtlanmamış bir şeyin doğru olduğuna inanmak, bir olasılığa inanmak, gebeliğin farkına varmaktır. İnanç, tıpkı umut gibi geleceğe ait bir kehanette bulunmak değil, şimdiki zamanın gebelik durumundaki görüntüsüdür”.
DİRENME GÜCÜ
Yine Erich Fromm’un “Umut Devrimi” isimli kitabından devam edelim. Daha önceki geçmiş yazılarımda da ifade ettiğim gibi Fromm’un bu konudaki yaklaşımı şöyle:
“Umut, inanca eşlik eden ruh halidir. Umutluluk hali olmaksızın inanç ayakta duramaz, dayanaksız kalır. Umut, yalnız ve yalnız inanç temeli üzerinde durabilir. Yaşamın yapısında umut ve inanca bağlı olan ve onların bir halkasını oluşturan bir öğe daha vardır: Cesaret ya da Spinoza’nın adlandırmasıyla direnme gücü”.
Fromm, direnme gücünü, “dünya ‘evet’ sözcüğünü duymak istediğinde ‘hayır’ diyebilme yetisi” olarak tanımlar…
Geçen yıl kaybettiğimiz değerli hekim ve Cumhuriyet Gazetesi yazarı Erdal Atabek de, umudun bir karar olduğunu belirterek, “Umut, bir karara azimle yürümektir” şeklinde bir tanımlama yapar.
HEY YILLAR YENİLMEDİM SİZE
Sonuç itibariyle zorluklara, güçlüklere karşı kararlı olmak, umutla, inançla, direnme gücüyle karşı koymak, yılmamak esas olmalı. Ve insanoğlu Leman Sam’ın şarkısında söylediği gibi “Hey yıllar, yenilmedim size” diyebilmeli…
Evet, burada da Leman Sam’ın söylediği şarkıdan bir diziyi hatırlatalım:
Hey yıllar yenilmedim size
Umutlarım yine aynı
Sessizlik geceyi sarsa da
Her gün bir yarın var ya
Hey yıllar yenilmedim size
Rüyalarım yine aynı
BÜYÜK İNSANLIK
Son söz de yine içinde “umut” taşıyan devrimci şairimiz Nazım Hikmet’ten gelsin. Büyük İnsanlık şiiriyle…
Büyük insanlık gemide güverte yolcusu
tirende üçüncü mevki
şosede yayan
büyük insanlık.
Büyük insanlık sekizinde işe gider
yirmisinde evlenir
kırkında ölür
büyük insanlık.
Ekmek büyük insanlıktan başka herkese yeter
pirinç de öyle
şeker de öyle
kumaş da öyle
kitap da öyle
büyük insanlıktan başka herkese yeter.
Büyük insanlığın toprağında gölge yok
sokağında fener
penceresinde cam
ama umudu var büyük insanlığın
umutsuz yaşanmıyor.