Ukrayna krizinde diplomatik çözüm mümkün mü?

Çin ve Asya-Pasifik boyutlarını da değerlendirmeye katarsak, Ukrayna krizi kendi boyutlarını çok aşan bir uluslararası çatışmayı tetikleyebilir.

Google Haberlere Abone ol

TÜRKİYE UKRAYNA KRİZİNDEN EN ÇOK ETKİLENEN ÜLKELERDEN BİRİ

Yanı başımızdaki Ukrayna krizi bizi her bakımından çok yakından ilgilendiriyor. NATO üyesi Türkiye, ABD ve Rusya arasında kalmanın sancılarını çekiyor. Bir sıcak çatışma halinde, bundan Ukrayna’dan sonra en çok etkilenen ülkelerden biri olacak. Cumhurbaşkanı Erdoğan bir yandan Türkiye’nin NATO yükümlülüklerine bağlı olduğunu açıklarken bir yandan da taraflara itidal ve arabuluculuk önerisinde bulunuyor.

ARABULUCULUK GERÇEKÇİ DEĞİL

Arabuluculuk önerisi bir zamanlar Davutoğlu’nun Dışişleri Bakanlığı döneminde her fırsatta tekrarlanan diplomatik nüfuz gösterileriyle benzerlik taşısa da bu kez durum farklı, Türkiye’nin yüksek çıkarları çatışmanın önlenmesini gerektiriyor. Ama arabuluculuk için Türkiye’nin bastığı zemin çok kaygan. Putin Erdoğan’ın davetini kabul etmiş olsa da, Türkiye’nin hem Rusya, hem ABD için inanırlık sorunu var. Rusya Türkiye’nin Ukrayna’ya TB2 Bayraktar SİHA’ları satmasından rahatsız. Dahası, Kırım’ın işgalini tanımaması da önemli bir engel. ABD ise Rusya’dan satın alınan S-400 hava savunma sistemlerini NATO ittifakının temellerine konulmuş dinamit olarak görüyor.
ABD için güvenilmez müttefik olarak yaftalanan Türkiye CAATSA yaptırımlarına çarptırılalı çok oldu. Türkiye ayrıca ABD’nin gözünde Rusya ile beraber otoriter kampın öncü ülkelerinden biri.

İKİ TARAF DA TÜRKİYE’Yİ YANLARINDA TUTMAK İSTİYOR

Arabuluculuk rolü gerçekçi olmasa da, her iki taraf da Boğazları kontrol eden Türkiye’yi yanlarında tutmak için bazı jestlerde bulunuyorlar. Putin’in Erdoğan’ın davetini kabul etmesi bu kapsamda değerlendirilmeli. ABD ise son zamanlarda bazı açılımlar yaparak Türkiye’yi (Erdoğan olarak da okunabilir) rahatlatmaya çalışıyor. Halk Bankası davasının ertelenmesi, Doğu Akdeniz doğalgaz hattından ABD desteğinin çekilmesi aynı kapsamda görülebilir. ABD ayrıca, Türkiye’nin İsrail ile köprüleri yeniden kurma çabalarının da arkasında yer alıyor.

Rusya her ne kadar Ukrayna’yı işgal planının olmadığını ısrarla belirtse de bu ülkenin doğusunda ve kuzeyinde haftalardır bekleyen Rus kuvvetlerinin Moskova’dan bir operasyon emri alma olasılığı ABD’yi rahatsız ediyor. Biden basın toplantısında bu olasılığı telaffuz ederken sadece sürçü lisan ederek bir diplomatik gafta bulunmadı. Aynı zamanda ABD’nin endişelerini samimi olarak itiraf ederek Rusya’nın eline açık kart da verdi. Sonrasında gelen Washington’un tevil çabaları pek işe yaramadı. Dışişleri Bakan Yardımcısı Wendy Sherman daha birkaç gün önce Rus müdahalesini 20 Şubat tarihine kadar beklediklerini, Rusya’nın Çin’i rahatsız etmemek için bunun 4 Şubat’ta başlayacak Pekin Kış Olimpiyatları’nın açılışından sonra gelebileceğini ifade etti.

RUSYA’NIN MÜDAHALESİ HALİNDE ABD’NİN SEÇENEKLERİ SINIRLI

Ukrayna’ya sınırlı veya masif bir Rus müdahalesi halinde ABD ve onunla beraber hareket edecek NATO üyelerinin seçenekleri yok denecek kadar az. ABD baştan itibaren askeri müdahalenin gündemde olmadığını ama Rusya’nın çok ağır yaptırımlara maruz kalacağını öne sürüyor. Sallanan yaptırım sopasına bu kez diplomatik çözüm seçeneği de eklendi. Hem ABD hem NATO, Rusya’nın taleplerine ayrı ayrı yazılı yanıt vererek krizden çıkış için kendi tasavvurlarına göre diplomatik müzakere yolunu önerdiler. Bu yazılı yanıtların Ukrayna ile önceden koordine edilmiş olması önemli. Malum, ABD Afganistan’dan apar topar çıkarken müttefikleriyle yeterli eşgüdümde bulunmamıştı. Benzer bir durum AUKUS’ta da yaşanmıştı. ABD’nin bu kez ders aldığı anlaşılıyor.

PUTİN YALTA DÜZENİ PEŞİNDE

Rusya krizin başından itibaren ABD’den (ve NATO’dan) üç şey istiyor:
a) Başta Ukrayna ve Gürcistan olmak üzere NATO’nun eski Sovyet Cumhuriyetleri’ne genişlemeyeceği konusunda yazılı garanti verilmesi,
b) Doğu Avrupa’da konuşlu NATO silahlı kuvvetlerinin bulundukları bölgelerden çekilmesi, tesislerin, füze rampalarının ve silah sistemlerinin sökülmesi,
c) Rusya sınırlarına yakın bölgelerde NATO tatbikatlarına son verilmesi ve ABD ve Rusya’nın karşılıklı olarak deniz ve hava kuvvetlerinin birbirini tehdit edecek bölgelerden uzak durmaları.

Yukarıdaki talepler Putin’in yeni bir Yalta düzeni peşinde olduğunu kuşkuya yer vermeyecek şekilde ortaya koyuyor. Ama Putin Rusyasının ABD’yi yeni bir Yalta düzenini kabule zorlama şansı yok. Günümüzün Rusya'sı Stalin liderliğinde İkinci Dünya Savaşı’ndan galip çıkan SSCB değil. Aksine Soğuk Savaş’ın mağlubu olarak tarihin tekerleğini geri çevirmeye, otuz yıl önceki kayıplarını geri almaya çalışan bir ülkeden bahsediyoruz. Köprülerin altından çok sular aktı. Mesela eski Sovyet Cumhuriyetleri’nden Letonya, Litvanya ve Estonya’nın NATO üyesi olmalarının üzerinden çok yıllar geçti. SSCB’nin İkinci Dünya Savaşı’nın sonunda işgal ettiği Almanya’nın eski exclave’ı Rusya’ya ait Kaliningrad bölgesi (Königsberg) NATO topraklarıyla kuşatılmış durumda. Ayrıca, Rusya’nın bugünkü sınırlı ekonomik gücüyle, askeri yetenekleri ne olursa olsun eski nüfuzunu geri kazanması pek mümkün değil.
Putin’in deneyimli bir stratejist olarak SSCB’nin yıkılışından gerekli dersleri çıkarmış olması gerekir.

ABD ESKİ GÜCÜNÜ KAYBETTİ, NATO DAĞINIK

Ama ortada bir başka gerçek daha var. ABD de eski ABD değil artık. Karşımızda Afganistan hezimetini yaşamış, yükselen Çin’i durdurmak için gücünü Asya-Pasifik bölgesine yoğunlaştırmak isteyen yorgun ve zayıflamış bir ABD var. Rusya’nın ABD’nin Afganistan’dan sorunlu çekilmesinden sonra Ukrayna’da el yükseltmiş olması boşuna değil.

ABD bu haldeyken, NATO da tarihinin en bölünmüş dönemlerinden birini yaşıyor. Fransa’nın AUKUS’un dışında bırakılması ve Avustralya’nın denizaltı ihalesini iptal etmesinin yarattığı derin travmayı atlatabilmesi öyle kolay olmayacak. Bu, Charles de Gaulle döneminde ABD ile yaşanan ve Fransa’nın NATO’nun askeri bölümden ayrılmasına sebep olan krizle benzerlikler taşıyan bir durum. Etkileri ileride daha iyi anlaşılacak.

NATO içinde eski Varşova Paktı ülkeleri Rusya’ya sert tepki gösterilmesini isterken merkezinde Fransa’nın ve bir ölçüde Almanya’nın bulunduğu müreffeh Orta ve Güney Avrupa ülkeleri Rusya’ya daha ılımlı yaklaşılmasını istiyorlar. Almanya’nın istifa eden Deniz Kuvvetleri Komutanı Kırım’da mevcut statünün tanınması ve Putin’e daha saygılı yaklaşılması gerektiğini söylerken bu gerçeğin altını çiziyordu.

Fransa ve Almanya “Normandiya Süreci” olarak adlandırılan dörtlü diyalog mekanizması çerçevesinde ABD’den bağımsız olarak Paris’te geçtiğimiz günlerde Rusya ve Ukrayna ile uzlaşma görüşmeleri başlattı. Bu görüşmelerin devamı 15 gün içinde Berlin’de yapılacak. Diyalog ve arabuluculuk çabaları anlayacağımız yok değil. Önemli olan ABD ve Rusya’nın aralarına Ukrayna’yı da alarak bir masa etrafında oturabilmeleri.

Ukrayna krizinde NATO ülkelerinin aldıkları tutumlar manzarayı gayet güzel özetliyor. ABD ve ayrılmaz cüzü İngiltere dışında NATO üyelerinden sadece üç Baltık ülkesi, Kanada ve “Atlantikçi” olarak tanımlanabilecek İspanya ve Hollanda Ukrayna’ya askeri malzeme desteği vereceklerini açıkladılar.
Kanada, İspanya ve Hollanda Baltıklarda, Bulgaristan ve Karadeniz’de birkaç uçak ve gemiyi olası bir NATO misyonunda görevlendirdiklerini beyan ettiler, o kadar. Almanya bir zamanlar Estonya’ya hibe ettiği topların Ukrayna’ya gönderilmesine onay vermezken, bu ülkenin Ukrayna’ya 5 bin adet miğfer yollaması alay konusu oldu. Kiev Belediye Başkanı “bundan sonra herhalde yastık yollarsınız” diye Almanya’ya tepki gösterdi.
ABD ve İngiltere bölgeye yakın yerlerde hava ve donanma güçlerini devreye sokarken, ABD son olarak 8 bin 500 elit askerini Ukrayna krizi çerçevesinde Avrupa’da görev almak üzere teyakkuz durumuna geçirdi. Bunların Rusya’yı ne kadar caydırabileceği şüpheli. Örneğin son olarak Karadeniz’de Kırım kıyılarında sefer halindeki İngiliz donanma gemileri Rusya’nın Karadeniz filosu gemileri ve uçakları tarafından taciz edilmişti. Öte yandan, ABD ve İngiltere’nin Ukrayna’ya sağlama sözü verdiği Javelin zırh delici anti-tank roketleri ve alçaktan uçan uçaklara karşı omuzdan atılan Stinger füzeleri ise ne kadar derde derman olur bilinmez.

YAPTIRIMLAR RUSYA’YA KARŞI ETKİLİ OLMAZ, TÜRKİYE ZARAR GÖRÜR

Şiddeti ne kadar yoğun olursa olsun Rusya’ya karşı benimsenecek yaptırımların etkili olması ise olası değil. Rusya’nın her zaman Çin üzerinden enerji ihracatında bulunması ve ülke ekonomisi için gereken kritik malzemenin tedarikini sağlaması mümkün. Rusya’ya uygulanacak bir ambargodan en çok bu ülkeye doğalgaz bakımından bağımlı olan Almanya ve Türkiye etkilenecek. Buna rağmen Almanya Rusya’yı Kuzey Akım-2 doğalgaz hattını kesmekle tehdit edebiliyor. Rusya ambargosunun etkileri sadece enerji hatlarıyla sınırlı kalmaz, gıdadan sanayiye kadar bir dizi sektörü de etkiler. Sözün özü, Rusya’ya uygulanacak ambargolar Türkiye’ye sadece soğuk günler getirmez. Ekmek kıtlığı getirir, gıda sorunları yaratır ve turizm başta olmak üzere, ekonomiye çok olumsuz etkilerde bulunur. Mevcut ekonomik sorunlarımız katlanarak artar.

RUSYA’YA GÖNDERİLEN YAZILI YANITLAR

Rusya’ya gönderilen ABD’nin ve NATO’nun yazılı yanıtları hakkında açıklamalarda bulunan Blinken ve Stoltenberg, eski Sovyet Cumhuriyetleri’nin NATO’ya üye alınmamasının taahhüt edilmesi talebinin ülkelerin egemenlik haklarının ihlali anlamına gelmesinden dolayı kabul edilmesinin mümkün olmadığını, her ülkenin hangi ittifaka üye olacağına ancak kendisinin karar verebileceğini vurguladıklarını, buna karşılık Rusya’nın diğer talepleri hakkında diyaloga açık olduklarını, gerekirse Avrupa’da yeni bir güvenlik ve silahsızlanma anlaşması müzakere edilebileceğini belirttiler.

Rusya sözcüleri her ne kadar ilk tepkilerinin pek olumlu olmadığını açıklasalar da, ABD ve NATO’nun yanıtlarını ellerinin tersiyle reddetmediler. Bu tutum olumlu karşılanmalı. Rusya cevabını başta Çin olmak üzere, partnerleriyle danıştıktan sonra vereceğini beyan etti. Çin’in isminin telaffuz edilmesi kritik önemde. ABD Rusya’yı Çin’den koparmaya çalışırken usta stratejist Putin, global satranç oyununda Çin hamlesi yaptı. Çin buradan kendisine bir Tayvan tavizi elde eder mi bilinmez ama ABD’nin bu kez iki cephe arasında kaldığı kesin. Bu kez gözü bir yandan Ukrayna’da, bir yandan Tayvan’da olacak.
Bu kriz Kuzey Kore’ye de cesaret veriyor. Kuzey Kore son bir ay içinde Doğu Denizi üzerinde 6'ncı füze atışını gerçekleştirdi. Ayrıca Kuzey Kore’nin nükleer tesislerinde de hareketlilik tespit edildi. Beş yıllık bir aradan sonra Kuzey Kore’nin 7'nci nükleer bombasını patlatması da olası. Bu kadar sorunun arasında Kuzey Kore de ABD için önemli bir baş ağrısı.

DİYALOG VE DİPLOMASİ TEK ÇIKAR YOL

Çin ve Asya-Pasifik boyutlarını da değerlendirmeye katarsak, Ukrayna krizi kendi boyutlarını çok aşan bir uluslararası çatışmayı tetikleyebilir. Ne ABD, ne Rusya böyle bir durumu istemez. Bu sebeple her iki taraf için de diplomatik müzakere yolu en mantıklı çözüm olacak. Lavrov’un yaptığı “savaş olmayacak” açıklaması bunu kanıtlıyor, ama çatışma riski hala devam ediyor. Taraflar mantıklı davranır ve müzakere ederek sonuca varabilirlerse her halde bu ne tam ABD’yi, ne de tam Rusya’yı tatmin edecek. Dünya da eski dünya olmayacak.

*Emekli Büyükelçi

Etiketler ukrayna rusya abd nato kriz