Tutuklu Gazeteci Nedim Türfent: Hapishaneler lebalep gazeteci dolu

Tutuklu Gazeteci Nedim Türfent, Dünya Basın Özgürlüğü Günü'nde MLSA'ya yazdı. Türfent, "Hapishaneler lebaleb gazeteci dolu. Tutuklu gazeteci sayısında pik üstüne pik yapıyoruz" dedi.

Google Haberlere Abone ol

DUVAR - Dünya Basın Özgürlüğü Günü kapsamında Medya ve Hukuk Çalışmaları Derneği'ne (MLSA) bir yazı yazan tutuklu Gazeteci Nedim Türfent, "Böylesi günleri ‘kutlamakla’ yetinmek yerine, destek ve dayanışma içerisinde olmalıyız. Daha da önemlisi, yurttaş olarak haber alma hakkımıza sahip çıkmak durumundayız" ifadelerini kullandı.

Türfent'in yazısı şu şekilde: "Bugün Dünya Basın Özgürlüğü Günü. Demokrasi ve özgürlüğün ‘cenneti’ addedilen ülkelerde bile gazeteciler, özellikle son bir yılda tedricen daha çok işsizlik, mobbing, darp, taciz, takip, sansür, baskı ve yargı sopası ile karşı karşıya kalırken, özgür basını, özgür söz ve ifadeyi, özgür düşünceyi ezelden beri düşman belleyen iktidarlardan kurtulamadığımız Türkiye gibi ülkelerde ise gazetecilerin vay haline! 

Gocunup da bu cümleye muhalefet şerhi koymak isteyenlere Türkiye tarihine bir göz atmalarını salık veririm. Öyle çok araştırmaya da gerek yok, göz kararı kafi. Aydınlar, gazeteciler, yazar ve şairlerin mapushanelerle anılmadığı bir dönemi bulabilen beri gelsin. Bu ayıp, asırlık bir ayıp. Velakin mevcut iktidar her bir selefine rahmet okuttu. Hakkını yemeyelim! Bu zeytin gözlü, pardon zeytin karası tabloyu bir AK parti başardı.

İşte bu iktidardan pek sayın yetkililer, bugün kara mizaha kapı aralarcasına “ülkemizde basın hiç olmadığı kadar özgür” babında cümleler kuracaklar. Tumturaklı, cafcaflı, cilalı ve afaki söz yarışında atbaşı ilerleyecekler. Memleketin insanıyla bildiğiniz maytap geçecekler. Oysa, bu canım ülkede hapishaneler lebaleb gazeteci dolu. İğne atsanız yere düşmez! Tutuklu gazeteci sayısında pik üstüne pik yapıyoruz.

“Bertaraf edilmesi gereken virüs” olarak görülen özgür gazetecilik, peyderpey can çekişir noktaya yaklaşmaktadır. Böyle biline! İktidar, gerçek gazeteciliğin üzerine taammüden ölü toprağı sermek istiyor. Elbette bir eli yağda bir eli balda olanlar, on parmağında on kara olanlar, kimin arabasına binerlerse onun türküsünü çalanlar, suyu ısınan güçlülerin suyuna gidenler, şatafatın periferisinde pervane olanlar, kalemlerini bir pula satıp mesleğin onurunu iki paralık edenler ve gayet tabii ki memleketin kaynaklarıyla ense yapanlar takdir edersiniz ki gerçek gazeteci sayılamaz.

Gazeteci, en sade ifadesiyle, halkın yanındadır. Gazeteci, yurdum insanı envai çeşit dert ve kederle cebelleşip boğuşurken üç maymunu oynamayandır. Başını kuma gömmeyendir. Bedelini ve kefaretini göze alarak yazabilendir gerçekleri. Teneşire gelesice baskıların kaba etlerinin altında italik bir duruşu kendilerine ve kalemlerine yedirmeyenlerdir.

İşte burnumuzun direğini sızlatan dönemeç. Zira, memlekette gazeteciliği ayakta ve hayatta tutmaya çalışan yalnızca bir avuç gazeteci kaldı. Gerek ekonomik gerekse de yargısal baskılar yüzünden, halktan ve özgür olan basın yayın kuruluşları zor günler geçirmekte. Basının dili olsa da söylese desek gülmezsiniz, değil mi?

Bugün böylesi günleri ‘kutlamakla’ yetinmek yerine, destek ve dayanışma içerisinde olmalıyız. Daha da önemlisi, yurttaş olarak haber alma hakkımıza sahip çıkmak durumundayız. Sinersek büyük kaybederiz. Özgür kalemlere diş gösterildiğinde, ayrımızı gayrımızı bir kenarda bırakıp hep birlikte çıt çıkaralım. Günün anlam ve önemi naçiz fikrimizce budur." (HABER MERKEZİ)