TÜSİAD'dan ekonomi yönetiminde kaos eleştirisi

TÜSİAD Başkanı Kaslowski 2,5 yılda TÜİK Başkanı'nın 4, Merkez Bankası Başkanı'nın 3 kez değiştiği eleştirisinde bulundu. Özilhan ise "Kurumsal yapılarda öngörülebilirlik olmadan plan yapılamaz" dedi.

Google Haberlere Abone ol

DUVAR - Türk Sanayicileri ve İş İnsanları Derneği (TÜSİAD) Olağan Genel Kurulu, Yüksek İstişare Konseyi (YİK) Başkanı ve Divanı, Yönetim Kurulu, Denetleme Kurulu ve Haysiyet Divanı asil ve yedek üyelerinin seçimini gerçekleştirmek üzere bugün toplandı. Uzun bir aranın ardından TÜSİAD üyelerinin yüz yüze katılımıyla düzenlenen Genel Kurul'da yönetim ilk kez bir yıllığına aday oldu. Yapılan seçim sonucunda TÜSİAD Başkanı Simone Kaslowski  ve TÜSİAD YİK Başkanı Tuncay Özilhan yeniden seçildi.

ÖZİLHAN'DAN 1970'LER BENZETMESİ

Genel Kurul'un açılış konuşmasını TÜSİAD YİK Başkanı Tuncay Özilhan ile TÜSİAD Başkanı Simone Kaslowski yaptı. Her iki isim de, ekonomi yönetimindeki belirsizlikleri eleştirirken, Özilhan'ın 1970'ler benzetmesi dikkat çekti. 

Genel Kurul'da söz alan TÜSİAD Üyesi Faruk Ekinci'nin "Sürekli yukarıdan kayalar yuvarlanıyor. TÜSİAD'ın artık tribünlerden oyun sahasına inmesi gerekiyor" sözleri de dikkat çekti.

KASLOWSKI: DÜNYA DÜZENİ YENİ BİR KURULUŞ AŞAMASINDAN GEÇİYOR

Kaslowski konuşmasında; pandeminin eşitsizlikleri derinleştirdiğini, işsizliğin devasa boyutlara ulaştığını, iklim değişikliği felaketinin tüm ağırlığıyla kendini hissettirdiğini belirterek, "Dünya ekonomisinde, geçmişe göre çok farklı dinamiklerin harekete geçtiğini görebiliyoruz. Dünyanın yeni düzeni, belli ki inşa ediliyor. 2021 gelecek on yılın temel taşlarının döşeneceği yıl olacak. Dünya düzeni yeni bir kuruluş anından geçiyor. Bunun tüm işaretleri etrafımızda. Türkiye’nin de bu kuruluş döneminde kendi yönelimi, stratejik kimliği ve iç düzeni hakkında kararlar vermesi gerekecek" dedi.

KATLEDİLEN KADINLARI ANARAK KONUŞMASINA BAŞLADI

Kaslowski konuşmasına, "Pandeminin aramızdan alıp götürdüğü insanlarımıza ve erkek şiddetine maruz kalarak hunharca katledilen tüm kadınlara da, Allah’tan rahmet diliyorum" diyerek başladı. Konuşmasına "Biz ekonomide, siyasette, sosyal alanda tartışılan konularda görüşlerimizi söyleriz, bunu yaparak da o konu özelinde taraf oluruz… Ülke yararını hangi tezde gördüğümüze bakar, ona göre konuşuruz. Çoğu zaman da alternatif yollar, görüşler üretir, bunları ortaya koyarız…Biz, konumların değil konuların savunucusuyuz" sözleriyle devam eden Kaslowski özetle şunları söyledi:

İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ FELAKETİ TÜM HAŞMETİYLE KENDİNİ GÖSTERİYOR: TÜSİAD olarak ellinci yılımız; pandemi nedeniyle dünyanın çok boyutlu bir krizden geçtiği, iklim değişikliği felaketinin tüm haşmetiyle kendisini gösterdiği bir dönemde kutlanacak. Gene de bilim insanları sayesinde, aşıların çok kısa sürede üretilebilmesinin sağladığı ivmeyle, küresel durgunluk bu yıl aşılacak gibi duruyor. 2021 yılı, dünya ekonomisinde büyüme sinyallerinin hızlandığı bir yıl olarak başladı. Tabii bu arada, pandemi nedeniyle teknolojinin hayatımızdaki hükmünün arttığı, iş hayatında zaman ve mekân kullanımının dönüştüğü bir aşamaya geldik. 

PANDEMİ EŞİTSİZLİKLERİ DERİNLEŞTİRDİ: Uzun zaman sonra refahın/gelirin adil ve eşit paylaşımı meselesi de hükümetlerin gündeminde baş köşeye yerleşti. Tüm bu bozulmanın üstüne, enflasyon korkusu kendini tüm dünyada hissettirmeye başladı. Pandeminin daha da derinleştirdiği eşitsizlikler, yoksullukta gözlenen dehşet verici artış bu meselenin daha fazla göz ardı edilemeyeceğini gösterdi.

DÜNYANIN YENİ DÜZENİ BELLİ Kİ İNŞA EDİLİYOR: ABD’de yeni yönetimin 1,9 trilyon dolarlık sosyal demokrat renkler taşıyan paketinin yaratacağı ivme, dünya ekonomisinde de olumlu etkiler yapacak. Büyüme konusundaki olumlu etki, fonların artan faizler nedeniyle ABD’ye kayması, enflasyonist baskı gibi başka sonuçlarla, yükselen piyasalar üzerinde olumsuz etki yapabilir. Dünya ekonomisinde, geçmişe göre çok farklı dinamiklerin harekete geçtiğini görebiliyoruz. Dünyanın yeni düzeni, belli ki inşa ediliyor. 2021 de gelecek on yılın temel taşlarının döşeneceği yıl olacak. Dünya düzeni yeni bir kuruluş anından geçiyor. Bunun tüm işaretleri etrafımızda. Türkiye’nin de bu kuruluş döneminde kendi yönelimi, stratejik kimliği ve iç düzeni hakkında kararlar vermesi gerekecek. Her şeyden önce egemenliğin üzerine titremenin veya özerk dış politika izleyecek bir alana sahip olmanın ittifak üyesi olmakla çelişen bir tarafı yoktur.  Tercihler de aslında nettir ve Türkiye’nin 21. Yüzyılda küresel düzende nasıl bir yere sahip olacağını bunlar belirleyecektir. Diplomatik esneklik ve yapıcılık ile çatışmacılık; laiklik ve bilimsellikle hurafe; özgürlükçü ilkeler ile baskıcılık; doğayı sakınmak ile onu talan eden bir hoyratlık; kadınların eşitliğini benimsemek ile onları ikinci sınıflığa mahkum etmek; demokrasi ile otoriterlik; çoğulculuk ile çoğunlukçuluk; vatandaşlık hakları ile tebaacılık; hukukun üstünlüğü ve ifade özgürlüğü ile baskıcılık arasındaki tercihler, dünyada ve ülkemizde nasıl yaşayacağımıza dair tercihlerdir.

İŞSİZLİK SORUNU DEVASA BOYUTLARDA: Türkiye’nin, bu tarihi anı, fırsat ve risklerini iyi değerlendirmesi lazım. Pandemi yılında kredi genişlemesine bağlı olarak gerçekleşen istisnai büyüme ile enflasyonist baskıların arttığı, işsizlik sorununun devasa boyutlara eriştiği, hem faizin hem kurun yükseklerde seyrettiği bir ekonomik ortamda yaşıyoruz. İşsizlik, toplumumuzun bugününü ve geleceğini korkutucu şekilde tehdit etmektedir. Bunun yanında geçmiş on yılın küresel ölçekteki kolay finansman koşulları, giderek ortadan kalkıyor. Rezervlerimiz azaldı. İşte böyle bir dönemde hükümetimiz yeni bir ekonomi paketiyle piyasalara olumlu mesaj vermeye çalıştı. Bu çabayı olumlu karşılıyoruz. Atılması planlanan adımların, somutlaştırılarak paylaşılması ve rakamsal hedeflerin netleşmesi, programı daha verimli ve kredibilitesi daha yüksek hale getirecektir. Bir reform sürecinin olmazsa olmazı olarak gördüğümüz “hesap verilebilirlik”, ancak bu şekilde anlam kazanacaktır. Geçtiğimiz üç yılda, benzer programların ve eylem planlarının açıklandığına tanık olduk. Bunların istenen sonuca ulaşamadığını da, üzülerek gözlemledik. Geçtiğimiz hafta Hazine ve Maliye Bakanlığı tarafından kamuoyu ile paylaşılan reform uygulama programının üç aylık sürelerde reel kesimle, STK’larla birlikte takip edilmesi kritik öneme sahiptir. Böylece hem uygulamayı hem de süreci somutlaştırmış oluruz. İstikrarlı büyüme hattına oturmamız için ana hatları ve gereklilikleri herkesçe bilinen yapısal reformların bir an önce hayata geçirilmesinin şart olduğunu düşünüyoruz. Aksi taktirde had safhaya varan işsizliğin de etkisiyle, alım gücündeki azalma, enflasyonun yükselmesi, büyümenin finansmanı gibi temel sorunların çözülmesi mümkün değildir.

TL'YE KAYBETTİĞİ GÜVENİ KAZANDIRMAK ŞART: TL’ye, kaybettiği güveni mutlaka yeniden kazandırmalıyız. Aksi halde krizden çıkışımızın çok zorlaşacağı kanısındayız. TL’nin zayıflığı bizi de dışsal şoklar karşısında sürekli zayıf bırakacaktır. Bu hedefe yönelik olarak bugüne dek titizlikle korunan bütçe dengesine daha fazla dikkat etmek, daha önce ülkemize büyük sıkıntılar yaşatan ikiz açık ortamına, dönmemek gerektiğini düşünüyoruz. Bu bağlamda gıda enflasyonunun özel olarak ele alınmasının, tarım sektörünün sorunlarını gündeme getirecek ve kalıcı olarak çözecek bir programın da hazırlanmasının gereğine inanıyoruz. Bu konularda hazırladığımız kapsamlı raporun yetkililerce değerlendirileceğini umuyoruz. Reform Programında bu yönde öngörülmüş adımların takipçisi olacağız. Gıda enflasyonu ve işsizliğin, artması ve yayılması; eğer önlem alınmaz ise toplumumuza çok zarar verecektir.

GÜVENİLİR YARGI, ÖZERK ÜNİVERSİTE: Ekonomi, sadece ekonomiden ibaret bir mesele değil. Herhangi bir ekonomik programın başarısı o programın teknik özellikleri kadar bir ülkedeki yargı sisteminin güvenilirliği, hukukun üstünlüğüne ve insan haklarına saygının düzeyi, kurumların yetkinliği ve ülkenin eğitim sistemindeki seviyenin yüksekliğine bağlı. Verilen eğitimin kız ve erkek çocuklarını ve gençleri çağın gereklerine uygun bir tedrisatla yetiştirmesi; potansiyellerini gerçekleştirebilecekleri niteliklere sahip olmaları ve nitelikli işler bulabilmeleri açısından elzem. Tıpkı o ülkenin üniversitelerinin güçlü özerk yapılarının, yüksek bilimsel kapasitelerinin, eğitimin özgür tartışma ve özgür düşünce ortamında yapılmasının elzem olduğu gibi.

İSTANBUL SÖZLEŞMESİ KARARI DÜZELTİLMELİ: Özellikle 21. Yüzyıl dünyasında kadınların haklarının tam anlamıyla hayata geçirilmesi, onların şiddetten korunması öncelikli bir konudur. Kadınların iş dünyasında ve aslında hayatın her alanında eşit muamele görmeleri hem her şeyden önce bir insan hakları meselesidir hem de bir ülkenin ekonomik cazibesini etkileyen unsurlardan birisidir.  Bu nedenle bizzat Avrupa Konseyi bünyesinde tüm ülkelerce imzalanmış, Türkiye’nin öncülük de yaptığı, ilk imzacısı Türkiye olan ve dünyanın incisi şehrimizin adını taşıyan İstanbul Sözleşmesinden çıkılmasını, daha önceki basın açıklamalarımızda da vurguladığımız gibi, düzeltilmesi gereken bir karar olarak değerlendirdiğimizi tekrarlamak istiyorum.

2,5 YILDA TÜİK'İN BAŞKANI 4, MERKEZ BANKASI'NIN BAŞKANI 3 KEZ DEĞİŞTİ: Ekonomik ajandaya geri dönersek, bütün bu kalkınma unsurlarının önkoşulu bir ülkedeki istikrardır. Yalnızca siyasi istikrardan değil kurumsal istikrardan bahsediyorum. Son iki buçuk yıl içinde en önemli kurumlarımızdan TÜİK’in Başkanı dört, Merkez Bankası’nın Başkanı ise üç kez değişmiştir. Demokratik hukuk devletlerinde kamusal alanda hizmet gören kişilerin atanması, görevden alınması, kısaca devlet personel rejimi, yasamadan aldığı güç ile yürütmenin uhdesinde olan bir konudur ve öyle olmalıdır. Zira hükümet, programı çerçevesinde, en uygun insan kaynaklarıyla amaçlarına ulaşmak isteyecektir. Bu tür görev değişikliklerinde, ancak şeffaflık ve hesap verilebilirlik dikkate alındığında piyasa ekonomisinin daha sağlıklı çalışması sağlanır. Yatırımcılar bunun gerçekleştiğine kani olduğunda, yatırım ortamındaki iyileşme ile beraber, Türkiye yeniden yapılanan tedarik zincirlerinde hak ettiği yeri alacak, yatırım pastasındaki payı da artacaktır.

YEŞİL MUTABAKAT ARTIK GELECEĞİN YOL HARİTASIDIR: Geleceğin rengi, pandemiyle iyice açığa çıktı. İklim değişikliğinin, çevre tahribatının maliyeti tüm çıplaklığıyla sergilendi. Yeşil bir ekonomiyi, küresel ölçekte yaratmayı beceremediğimiz takdirde, dünyanın bu yüzyılı ancak zar zor çıkarabileceğini düşünenlerin sayısı hızla yükseliyor. İktisadi açıdan da, AB’nin öncülük ettiği, ABD’nin Biden yönetiminde tüm iradesiyle katılıp kendi programını açıkladığı yeşil mutabakat, artık geleceğin yol haritasıdır. Türkiye’nin bu yeni çarkın dışında kaldığı, devletin bu işi önemsemediği, iş dünyasının şimdi masraf zamanı değil diyerek gerekli yatırımları ertelediği bir durumda kalamayız. Bu dönüşümün gereklerini yapmazsak, bırakın tedarik zincirlerinde imtiyazlı bir konuma erişmeyi, mevcut pazarlarımızı tutmakta dahi zorlanırız. 

PARİS İKLİM ANLAŞMASI ONAYLANMALI: Bu bağlamda 2021’in Türkiye’nin Paris iklim anlaşmasını onayladığı bir yıl olmasını, Paris İklim anlaşmasının tüm taraflar için öngörülebilir bir çerçeve çizecek bir yol haritasına vesile olmasını diliyoruz.

ÖZİLHAN'DAN GÜVEN VURGUSU

Özilhan konuşmasında isim vermeden, Merkez Bankası'na yönelik gece yarısı atamalarını eleştirerek, ''Kurumsal yapılarda öngörülebilirlik olmadan plan yapılamaz'' dedi. Ekonomik istikrar için 'güven' vurgusu yapan Özilhan, yüksek faiz oranlarının da tasarruf açığının bir sonucu olduğunu söyledi.

ÖZİLHAN: 1970'LER DE BUGÜNLER GİBİYDİ

TÜSİAD YİK Başkanı Özilhan'ın konuşmasında ise 1970'ler benzetmesi dikkat çekti. Özilhan'ın konuya ilişkin açıklaması şöyle:

Bildiğiniz gibi 2021, TÜSİAD’ın ellinci kuruluş yıldönümü. 1970’ler, yine bugünlerde olduğu gibi dünyanın ve ülkemizin karmaşık günlerden geçtiği bir dönemdi. 1970 yılında, ülkemizde dış ticaret açığı büyüyüp açığı finanse edecek finansman bulunamayınca IMF’yle bir stand-by anlaşması yapılmış ve TL %67 devalüe olmuştu. Dünyada üçüncü sanayi devrimi olarak bilinen bilgisayar teknolojilerindeki devrim başlamıştı. Soğuk Savaş ABD ve SSCB arasındaki yarışı hızlandırmıştı. 1971’in Şubat ayında Apollo 14 aya üçüncü kez insanlı iniş yapmış ve ay yüzeyinde bilimsel araştırmalar için çalışmaya başlamıştı. Bundan bir ay sonra Türkiye’de anarşi gerekçesiyle 12 Mart muhtırasıyla demokrasimiz bir darbe daha almıştı. Nisan ayında ise derneğimizin kurucuları Atatürk ilkelerine uygun olarak, Türkiye’nin demokratik ve planlı yollarla kalkınmasına ve Batı uygarlık seviyesine çıkarılmasına yardımcı olmak amacıyla TÜSİAD’ı kurmuştu. TÜSİAD kurulduktan kısa bir süre sonra İkinci Dünya Savaşı’nın ardından inşa edilen küresel finansal mimarideki sorunlar ağırlaşmış ve yaz aylarında Bretton Woods sistemi çökmüştü. Türkiye’nin kişi başına geliri yüksek gelirli ülkelerin beşte biri kadardı.

EKONOMİK VE TOPLUMSAL DİNAMİKLER BİR DÖNÜŞÜMÜN EŞİĞİNDE OLDUĞUMUZU DÜŞÜNDÜRÜYOR

Elli yılın ardından dönüp bugüne bakalım. Bugün de küresel ekonomide ciddi sıkıntılar yaşanıyor. Bretton Woods sisteminin çökmesinin ardından kurulan ve kalıcı olacağı düşünülen neo-liberal düzen, 2008 krizinde almış olduğu yaraları sarmaya uğraşıyor. İnsanoğlu şimdi de Mars’a gidiyor. Artık dördüncü sanayi devrimini konuşuyoruz. Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla Soğuk Savaş dönemi kapandı ama adeta yeni bir Soğuk Savaş, bu defa da ABD ve Çin arasında yaşanıyor. 70’lerdekilerden farklı olsa da iç ve dış mihrak söylemleri bugün de gündemde. Cari açık ve finansman sorunumuz aynen devam ediyor. Daha geçen hafta TL yüzde 10 civarında değer kaybetti. Türkiye’nin kişi başına geliri yüksek gelirli ülkelerin hala beşte biri civarında.

Bu özetin de gösterdiği gibi, bugün ile 1970’ler arasında ciddi paralellikler var. Bundan elli sene öncesi gibi bugün de ekonomik ve toplumsal dinamikler bir dönüşümün eşiğinde olduğumuzu düşündürecek biçimde hız kazanmış durumda.

İNİŞ ÇIKIŞLAR BÜNYEYİ ZAYIFLATIYOR

Tasarrufları artıramazsak, TL’ye güveni tesis edip uzun vadeli dış kaynak çekemezsek hiçbir faiz indirimi kalıcı olmaz. Nitekim hep böyle oluyor. Bunları yaşadık gördük. Faizler bir tansiyon hastasının tansiyon ilacına verdiği tepki gibi hızla iniyor ve ilaç kesilince de yeniden çıkıyor. Bu iniş çıkışlar bünyeni daha da zayıflatıyor. Yatırımcı güvenin tesis edilemeyince uzun dönemli yatırım kararları da alınamıyor. Yatırımcı güven ister. Sık sık değişmeyen kurallar ister. Uzun vadeli yatırımın sırrı istikrar ve güvendir. Tasarruf açığının bir cephesi de mali disiplindir. Türkiye kamu kaynaklarını çok iyi kullanmalı ve daha verimli alanlara harcamalı. Lüzumsuz harcamalar yerine her kuruşunu üretime, sanayiye, tarıma, eğitime, bilimsel ve insanı gelişmeye ayırmalı. Kamu kaynaklarını harcarken rekabetçi piyasa ilkelerine uygun olarak davranılmalı."

ÖZİLHAN YENİDEN YİK BAŞKANI

Genel Kurul'da yapılan seçimde, Tuncay Özilhan yeniden TÜSİAD YİK Başkanı seçilirken, Ömer Koç ise YİK Başkan Yardımcısı oldu. 

YÖNETİM 1 YILLIĞINA ADAY OLDU

Öte yandan TÜSİAD Genel Kurulu'nda dikkat çeken bir gelişme de yaşandı. TÜSİAD Başkanı  Simone Kaslowski ve listesi yönetime 1 yıllığına aday olabileceğini bildirdi. Bir ilk olan bu talebin kabul edilmesinin ardından TÜSİAD yönetimini belirlemek üzere seçime geçildi. Genel Kurul'da, Simone Kaslowski yeniden başkan seçildi.

EKİNCİ: TÜSİAD'IN ARTIK OYUN SAHASINA İNMESİ GEREKİYOR

Seçimin ardından söz alan TÜSİAD Üyesi Faruk Ekinci, TÜSİAD'ın daha aktif rol oynaması çağrısında bulundu. Ekinci "Sürekli yukarıdan kayalar yuvarlanıyor. Bizim TÜSİAD olarak yukarı çıkıp, o kayaların indirilmesini önlememiz ve çözüm bulmamız gerekiyor. O kayalar o kadar büyük ki, TÜSİAD olarak o kayaların altında kalacağız aksi taktirde. TÜSİAD'ın artık tribünlerden oyun sahasına inmesi gerekiyor. Bunu yapmayarak, kaybettiğimizi daha çok kaybediyoruz" dedi. (EKONOMİ SERVİSİ)