TÜSİAD'dan 'ekonomi yönetimi' eleştirisi: Refah kaybımız yüksek

TÜSİAD Başkanı Turan, fiyat istikrarı olmadan ekonominin doğru şekilde işlemeyeceğini söyledi, "Refah kaybımız yüksek. Krediye erişim her geçen gün zorlaşıyor" dedi.

Google Haberlere Abone ol

DUVAR - Türk Sanayicileri ve İş İnsanları Derneği (TÜSİAD) Başkanı Orhan Turan, reel sektörün krediye erişimde sorun yaşadığını söyledi.

Bodrum'da yapılan "İş İnsanları Zirvesi"nde konuşan Orhan Turan, finansmana erişimde yaşanan zorluklara dikkat çekti.

Turan, "Yoğun regülasyon döneminden geçen finansal kesimin de bu regülasyonlar çerçevesinde kredi vermesi daha da zorlaşıyor. Unutmayalım ki, sağlıklı işleyen üreten, istihdam yaratan bir reel kesimin arkasında bu süreci destekleyen sağlıklı işleyen bir finansal sektöre ihtiyaç var" diyen Turan, "Uyguladığımız politikaları dizayn ederken bu süreçleri göz önünde bulundurmalıyız" ifadesini kullandı.

"Türkiye'nin 2013'ten bu yana global ekonomiden aldığı payın hızla düşmesinin herkesi düşündürmesi gerektiğini" söyleyen Turan, "Bundan 10 yıl evvel ülke ekonomimizin dünyadan aldığı pay yüzde 1,2’lerdeyken bugün bu pay yüzde 0,8’e kadar düşmüş durumda. Yılın ilk çeyreğinde yüzde 7’lik bir büyümeyi yakalamamıza rağmen, ekonomideki öncü göstergeler hem ihracatımızda, hem iç ekonomide ve üretimde yıl sonuna doğru hızlı bir yavaşlamayı işaret ediyor. Cari açık halen artış trendinde. Enflasyon hedeflediğimiz seviyelerde değil, refah kaybımız yüksek" dedi.

Turan, fiyat istikrarı olmadan ekonominin doğru şekilde işlemeyeceğini söyledi. 

Basının asgari ücretle ilgili sorularını da yanıtlayan Turan, "Günün koşullarına göre bir ayarlama yapılacaktır" dedi

ANKA'nın haberine göre Turan konuşmasında özetle şunları söyledi:

HEM ÜLKEMİZ HEM DE DÜNYAMIZ EKONOMİK OLARAK ÖNEMLİ DEĞİŞİMLERE GEBE BİR ORTAM İÇİNDE: "Yarın Cumhuriyetimizin 99. yılını kutlayacağız. Cumhuriyetimizin 100. yılında hem ülkemiz hem de dünyamız açısından önemli değişimlere gebe olabilecek küresel bir ekonomik ortam içerisinde, konumumuzu ve geleceğimizi belirlememiz gerekecek. Günümüzün tahlilinde küresel ekonomiyi durgunluk, enflasyon ve istikrar arasındaki hassas denge ile tanımlayabiliriz. Ekonomik aktivitenin son üç yılda tecrübe ettiği şoklar neticesinde, dünyada ve ülkemizde ekonominin yavaşladığı yeni bir dönem içerisine giriyoruz.

DÜNYADA NAKDE, DOLARA ERİŞİM ZORLAŞIYOR: Ekonomiler henüz pandeminin etkilerinden sıyrılmamışken, Rusya-Ukrayna savaşının farklı kanallar üzerinden tetiklediği şoklara maruz kaldı. Öne çıkan enerji arzı problemi, Avrupa ekonomisi için koşulları fazlasıyla zorlaştırırken, ABD tarafında ise yüksek enflasyon öncelikli konu başlığı haline geldi. Bu çerçevede global ekonomide üç temel konuyu yakından takip ediyoruz. Avrupa’daki olası resesyon ve ihracatımıza yansıması. Asya’nın ve özellikle Çin’in hızlı yavaşlaması. Ve en önemlisi ABD Merkez Bankası başta olmak üzere tüm merkez bankalarının fiyat istikrarını önceliklendirdiği para politikasının sıkılaştığı süreç. Bu süreç beraberinde doların güçlenmesini de getiriyor. Dünyada nakde, dolara erişim zorlaşıyor, pahalı hale geliyor ve büyümenin finansmanı zorlaşıyor. Artık global ekonomi Türkiye perspektifinden baktığımızda, destekleyici değil aksine son derece sınayıcı hale geliyor.

FİYAT İSTİKRARI OLMADAN EKONOMİ DOĞRU ŞEKİLDE İŞLEMEZ: Uzun vadede tüm ekonomik paydaşlara fayda sağlayacak bir ortamı yakalamak için, kullanılan para politikası bileşenleri ne kadar sade ve anlaşılır olursa istenilen noktaya ulaşmak o denli kolay olacaktır. Ekonomik aktörler tarafından kolayca anlaşılabilen politikalar, bütüncül etkileri değerlendirilmeden tasarlanan mikro düzeydeki karmaşık politikalardan çok daha iyi sonuçlar verecektir. Unutmayalım ki, fiyat istikrarı olmadan ekonomi doğru şekilde işlemez ve bu durum, daha önce de belirttiğimiz gibi, hiçbir paydaşa fayda sağlamaz. Enflasyonla doğru mücadelenin, sağlıklı büyüme için önkoşul olduğunu tekrar hatırlatmak isterim.

2013’TEN BU YANA GLOBAL EKONOMİDEN ALDIĞIMIZ PAYIN HIZLA DÜŞMESİ HEPİMİZİ DÜŞÜNDÜRMELİ: İçinden geçtiğimiz global sürece ve önümüzdeki yıllarda ülkemize ne sunduğuna çok dikkatli bakmalı, gelişmeleri doğru okumalı ve sürdürülebilir politikalar üretmeliyiz. Attığımız adımlar hedeflerimize ulaşmamızda yeterli gelmiyorsa, gerekiyorsa var olan iktisadi politikalarımızı gözden geçirmeliyiz. 2013’ten bu yana global ekonomiden aldığımız payın hızla düşmesi hepimizi düşündürmeli. Bundan 10 yıl evvel ülke ekonomimizin dünyadan aldığı pay yüzde 1,2’lerdeyken bugün bu pay yüzde 0,8’e kadar düşmüş durumda. Yılın ilk çeyreğinde yüzde 7’lik bir büyümeyi yakalamamıza rağmen, ekonomideki öncü göstergeler hem ihracatımızda hem iç ekonomide ve üretimde yıl sonuna doğru hızlı bir yavaşlamayı işaret ediyor.

REFAH KAYBIMIZ YÜKSEK: Cari açık halen artış trendinde. Enflasyon hedeflediğimiz seviyelerde değil, refah kaybımız yüksek. Krediye erişim her geçen gün zorlaşıyor. Yoğun regülasyon döneminden geçen finansal kesimin de bu regülasyonlar çerçevesinde kredi vermesi daha da zorlaşıyor. Unutmayalım ki, sağlıklı işleyen üreten, istihdam yaratan bir reel kesimin arkasında bu süreci destekleyen sağlıklı işleyen bir finansal sektöre ihtiyaç var. Uyguladığımız politikaları dizayn ederken bu süreçleri göz önünde bulundurmalıyız.

TÜRKİYE-AB İLİŞKİLERİ BİR SÜREDİR ÇOK YANLIŞ BİR ZEMİNE OTURDU: Dış politikaya baktığımızda da özellikle Avrupa Birliği-Türkiye ilişkilerinde bugün gelinen noktada her iki tarafın da hataları olduğunu söyleyebiliriz. Son yıllarda Türkiye’de temel alanlarda yaşanan gerilemenin kaynağının önemli bir bölümü, Türkiye’nin kendi iç sorunları ile ilgilidir. Ancak Avrupa Birliği tarafından 2006’dan bu yana Türkiye ile demokrasi, yargı, temel hak ve özgürlükler, dış politika gibi öncelikli temel alanlarda müzakere süreci işletilmedi. 2016’da sığınmacılara ilişkin iş birliği mutabakatı ile de ilişkiler bir alışveriş ilişkisine döndü. Genişleme tartışmalarında Türkiye’den bahsedilmiyor. Sonuçta Türkiye-AB ilişkileri bir süredir çok yanlış bir zemine oturdu. Bu zihniyetten her iki tarafın da hızla çıkması ve entegrasyon odaklı yapıcı politikalar işletmeye başlatılması gereklidir.

GENÇLERİMİZE YATIRIM YAPMAK BİR NUMARALI ÖNCELİĞİMİZ OLMALI: Dünyaya çözüm üreten Türk girişimlerinin önünün açılması büyüme potansiyeli yüksek girişimlere özel destek mekanizmaları geliştirerek mümkün. Bunun için finansman kaynaklarının çeşitlendirilmesi, hukuki ve idari altyapının güçlendirilmesi ve uluslararası pazarlarla etkileşimin artırılması elzem ama tek başına yeterli değil. Yetkin insan kaynağı yetiştirmek, gençlerimize yatırım yapmak bir numaralı önceliğimiz olmalı.

KIZ ÇOCUKLARI VE KADINLARA FIRSAT EŞİTLİĞİ SAĞLANMASI SON DERECE KRİTİK ÖNEMDE: TÜSİAD olarak kadınların ve erkeklerin ekonomik yaşama, karar alma mekanizmalarına, siyasete ve toplumsal hayata eşit katılımının bir ülkenin demokrasi ve kalkınma düzeyinde belirleyici bir faktör olduğuna inanıyoruz. Toplumsal cinsiyet eşitliği çok boyutlu; bu nedenle her adımda farklı yönlerinin düşünülerek yaklaşılması ve bütüncül politikalarla harekete geçirilmesi gereken bir alan. Eğitimin her kademesine erişimde ve devamlılıkta kız çocukları ve kadınlara fırsat eşitliği sağlanması son derece kritik önemde. Diğer taraftan eğitim tek başına kadınların çalışma hayatına katılımı ve devamlılığı için yeterli olamıyor. Bunun için çok boyutlu tedbirlere ihtiyaç var. 

GENÇLERİMİZE YAŞAMAK İSTEYECEKLERİ BİR ÜLKE İKLİMİ SAĞLAMAMIZ GEREKİYOR: Buradan tüm iş insanları derneklerimize de yönetim kurullarında çok daha fazla kadını görmek istediğimiz çağrısını da yapmak istiyorum. Artık ülkelerin gelişmişlikleri sadece maddi kaynaklarıyla ölçülmüyor. Ülkelerin gelişmişlikleri maddi olmayan kaynaklar üzerinden de ölçülüyor. Biz bu maddi olmayan kaynakları üç başlıkta topladık: İnsan, bilim ve kurumlar. Maddi olmayan kaynaklarımızın başında insani gelişme ve yetkinleşme geliyor, gençlerimiz geliyor. Ülkenin geleceğini düşünürken, bu ülkenin gelişimini sağlayacak insanları kaybetmememiz, beyin göçüne engel olmamız, gençlerimize yaşamak isteyecekleri bir ülke iklimi sağlamamız da gerekiyor.

ÇOĞULCU DEMOKRASİ VE KUVVETLER AYRILIĞI GÜÇLENDİRİLMELİ: Üçüncü unsur ise kurumlar ve kurallardır. Hukukun üstünlüğü, yargı bağımsızlığı, hak ve özgürlüklerin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi standartlarında güçlendirilmesi, her bireyin her düzeyde etkin hak arama imkanına sahip olabilmesi bu kapsama girmektedir. Çoğulcu demokrasinin ve kuvvetler ayrılığının güçlendirilmesi, şeffaf, hesap verebilir bir kamu yönetimi, denetleyici ve düzenleyici kurumların özerkliği de kurumlar ve kurallar başlığında ilerlememiz için önemlidir."

ASGARİ ÜCRET

Turan, konuşmasının ardından basının asgari ücretle ilgili sorularını da yanıtladı. Asgari ücret konusunda "Günün koşullarına göre bir ayarlama yapılacaktır" diyen Turan küçük şirketlerde ve emek yoğun şirketlerde sıkıntılar doğabileceğini ve bu konuda revizyonlar yapılabileceğini söyledi. (HABER MERKEZİ)