Turpun büyüğü 'barış'

Araçsallaştırılan aşırı geniş terörle mücadele mevzuatı ve ilgili diğer yasaların iyileştirilmesi ve uluslararası insan hakları hukuku standartlarına uygun hale getirilmesi 'barış'ın mütemmim cüzüdür.

Turpun büyüğü 'barış'
Fotoğraf: Arşiv
Google Haberlere Abone ol

Konforlu alanlarında süreci sabote edecek aklı hafif söylemlere, kitabın ortasından başlayarak şunu söyleyeyim. Sayın Demirtaş Gazete Duvar'daki yazısında diyor ya; "Ben, Gabar’da nöbetteki asker kardeşimin de Kandil’deki öz kardeşimin de ölmesini istemiyorum." Ben de mahpushanedeki babamı ve sürgündeki ablamı, abimi, arkadaşımı yanımda istiyorum…

Yaklaşık 16 yıldan bu yana birçok ceza davasını takip ettim. Özellikle Diyarbakır'da görülen ve dönemin belediye başkanlarının aralarında bulunduğu KCK Ana Davası olarak bilinen dava ile birlikte 8 aydır gerekçeli kararı yazılamayan Kobani davasında aktif avukatlık yaptım. İki davanın da ortak noktası Kürt siyasetinde kritik rol oynayan siyasetçilerin yargılanmasıdır. Aslında birinde DTP diğerinde de HDP ile birlikte legal Kürt siyasi paradigmasının duruşma salonlarında tartışılmaya zorlanmasıdır. Hatta hem Oslo hem de 2013-2015 arasındaki Çözüm Süreci’nin de yargılanması diyebilirim. Ben şahsım olarak hemen hemen bütün duruşmaları takip etmeye çalıştım. Her ne kadar siyasi birer yargılama olsa da, yargılananların siyaseti konuşması biz avukatların da birazcık da olsa var olan hukuki argümanları konuşmasıdır. Lafın kısası hep ilke edinmeye çalıştım; duruşma salonunda siyaseti, siyasetçi yapsın. Avukat da avukatlığını...

Malumunuz, Sayın Bahçeli'nin Meclisteki sarsıcı bir o kadar da heyecanlandıran çağrısı sonrası silah bırakmanın nihayete ereceği gerçeğine yaklaştığımızı söyleyebilirim. Bu hayati süreçte sümen önündeki aktörler, siyaseten ne söylemesi gerekiyorsa söylüyor. Sayın Öcalan'ın yaptığı çağrı ve açmak istediği yolu, yaptığı hamleyi anlamak için bence defalarca okumakta fayda var. Sorunun dar ve gündelik siyasete kurban gitmemesi için, gündemi sadece ekonomiye, İmamoğlu'na ya da daha sığ söylem olan başkanlık pazarlığına bağlamak yüz yıllık sorunun çözümünü akamete uğratmaya çalışmaktır. Elbette ki ekonomi, fikir hürriyeti, seçim, belediye başkanları vs hepsi heybemizde duracak. Ama turpun büyüğünün her daim "barış" olduğu gözden kaçmasın. Siyasal bir meseleyi siyasal mekanizmalarla çözmek mümkün iken, toplumsal uyuşmazlığa dönüşen bir meseleyi sadece siyasal enstrümanlar aracılığıyla çözmenin de mümkün olmadığı ayandır.

Siyaseti aktörler konuşurken biz avukatlar, hukukçular bu süreci sadece izlersek hata etmiş oluruz. Çözüm sürecinde heyette yer alan İdris Baluken; çözüm süreci için usul tamamlanmadan esasa geçilmeyeceğini sık sık ifade eder. Çok doğru bir tespit olduğu su götürmez bir gerçek ancak şu an yürütülen süreçte esasın çoktan tamamlandığı ve usule geçildiği aşikardır.

Öncelikle sürece ilişkin kaygıların en büyüğü "Ya vazgeçerlerse ne olacak? Herkes yine cezaevine mi girecek? Müzakerede rol alanlar yine duruşma salonlarında hakikati anlatmaya mı çalışacaklar?" Bu soruların çok daha fazlası sorulabilir. Kaldı ki haklı sorular. Ama bu kaygılar var diye de 'barış’ı konuşmamak evine ateş düşen “anaların” ateşini harlamak olur.

Silahların bırakılmasından sonra, "siyaset ve hukuki boyutun tanınması" notunun altının doldurulabilmesi elzemdir. 16 yıllık avukatlık pratiğim ile birlikte hafızası olan bir hukukçu olarak, bazı yargı kararları ile birlikte yasal ve anayasal değişiklikler ve sürece ilişkin hukuki boyutun tanınması için şu an dilimin döndüğü kadarıyla kısaca şunları söyleyebilirim. Aynı zamanda Diyarbakır Barosunun Türkiye'de, Kürt Meselesi Bağlamında Toplumsal Barış İçin Hukuki Gereklilikler ve Öneriler Raporundan da mülhem olduğumu belirtmek isterim.

En hızlı adımlardan biri Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarından; Selahattin Demirtaş/Türkiye (No.2), Kavala/Türkiye, Bakır/Türkiye, Işıkırık/Türkiye, İmret/Türkiye ve Vedat Şorli/Türkiye kararı gibi kararların uygulanmasıyla işaret ettiği yasal değişikliğin yapılmasıdır.

Bu memlekette birçok insanın hak etmemesine rağmen sırf muhalif olduğu için yara bere almasının sebebi olan Türk Ceza Kanunu’nda (TCK) yer alan bazı düzenlemelerin gözden geçirilmesi gerekmektedir. Bunlardan; Türk Milletini, Türkiye Cumhuriyeti Devletini, Devletin Kurum ve Organlarını Aşağılama Suçu, Halkı Kin ve Düşmanlığa Tahrik veya Aşağılama Suçu, Suç İşlemek Amacıyla Örgüt Kurma Suçu ve Silahlı Örgüt Suçu öngörülemez olduğu ve kanunilik ilkesini karşılamadığı için yürürlükten kaldırılmalı veya AİHM kararları ışığında düzenlemeler yapılmalıdır. Yine her faili belli suçta karşımıza çıkan ve TCK’nın 66. Maddesinde düzenlenen zamanaşımı düzenlemesi baştan aşağıya tekrar yazılmalıdır. Önerim ise; insanlığa karşı suç tanımı bağlamında değerlendirilip işkence ve kötü muamele, öldürme, yargısız infaz, faili meçhul, gözaltında kayıp gibi ağır insan hakları ihlallerinde zamanaşımının geçerli olmadığı altın harflerle yazılmalıdır.

Bazı muktedirler, bazen doğrudan bazen de dolaylı olarak uluslararası sözleşmelerin çarka çomak soktuğunu yazıp çizerler. Unutmayalım defter onun kalem onun ister yazar ister siler ama hakikat şudur: Vakti zamanında imzalanan uluslararası sözleşmeler iç hukukun üstündedir. Bundan dolayı Avrupa Konseyi Ulusal Azınlıkların Korunmasına Dair Çerçeve Sözleşme, Avrupa Bölgesel ve Azınlık Diller Şartı, AİHS, 1 No’lu Ek Protokol, Herkesin Zorla Kayıp Edilmeye Karşı Korunmasına İlişkin Uluslararası Sözleşme ile birlikte insan haklarının korunmasına dair temel Birleşmiş Milletler ve Avrupa Konseyi sözleşmelerinin lafzına ve ruhuna aykırı çekinceler bir an önce kaldırılmalıdır.

Bununla beraber; BM Medeni ve Siyasi Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme (MSHS) Madde 27, BM Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme (ESKHS) Madde 13, BM Çocuk Haklarına Dair Sözleşme (ÇHS) Madde 17, 29 ve 30, AİHS, 1 No’lu Ek Protokol; Madde 2 ve Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı’nın 1991 tarihli yasanın kapsamı dışında bırakılan bütün hükümleri imzalanıp onaylanıp bu hükümleri iç hukukun parçası haline getirmek için gerekli anayasal ve yasal düzenlemeler yapılması kaçınılmazdır. Zorla Kaybedilmeye Karşı Herkesin Korunmasına Dair Uluslararası Sözleşme ve Roma Statüsü'nün çok geçmeden onaylanması gerekmektedir.

Bu ülkede en çok Cumartesi İnsanları, 'barış'ı diline pelesenk etti. Çok kıymetli abim, dostum, arkadaşım, üyesi olduğum Diyarbakır Barosunun ebedi başkanı Tahir Elçi de silahlar sussun diye faili belli bir cinayete kurban gitti. Meslek hayatını neredeyse faili meçhul cinayetlere adadı. Onun bayrağını devralmaya çalışan bir avukat olarak şunu diyeyim. Mağdurlara adalet, onarım, soruşturmanın etkin bir şekilde yürütülmesi, kişinin akıbetini bilme hakkı tanınmalıdır. Bununla beraber; Ankara Jitem Davası, Jitem Ana Dava, Musa Anter'in Öldürülmesi, Kulp Davası, Kızıltepe Jitem Davası, Dargeçit, Roboski d-Davası ve Jitem Dosyası gibi davalarda işkence, yargısız infaz ve ölçüsüz ölümcül güç kullanımı fiilini işleyen ve/veya işlenmesine katkısı bulunan, hiyerarşik olarak bu suçun işlenmesinde sorumluluğu bulunan ve/veya bulunmasına rağmen önlemek için gerekli tedbirleri almayan kişilerin etkin bir şekilde cezai sorumluluğu açığa çıkarılmalıdır.

Elinde sarı, kırmız, yeşil tespih ile kahvede dördüncüyü bekleyen üç arkadaş biranda kendisini örgüt üyesi veya propaganda suçundan mahkeme koridorlarında buluyor. Günün sonunda adliye koridorlarında dördüncüleri de avukatları oluyor. Bu mübalağadan sonra ciddiyetle söyleyeyim. Terörle Mücadele Kanununun 1,2,3, 4, 5, 6, 7/2, 7/3 maddeleri kesinlikle yürürlükten kaldırılmalıdır.

Barışçıl birçok gösteri, her ne kadar Anayasal güvence altına alınmış olsa da her toplanma, her zılgıt, her protesto cezalandırma tehdidi olarak karşımıza çıkıyor. Bu nedenle 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu ve 5442 sayılı İl İdaresi Kanununa göre hapis cezası olmak üzere toplanma ve örgütlenme özgürlüğüne ilişkin mevzuatın yeniden düzenlenmesi ve uluslararası insan hakları standartlarına uygun hale getirmek için gözden geçirilmesi gerekir. Biz Kürtler hemen her yemekte acı biber kullanırız. Acı biberi seviyoruz diye her alkışta da biber gazı sıkıyorlar. İşte kolluğun bu orantısız gücünden ötürü, Polis Vazife Salahiyet Kanunu’nun 16. Maddesine göre Zor ve Silah Kullanma Yetkisinde değişiklik yapılması lazım.

Memlekette yüz yıllık sorunun çözülmesi için aktörler bedenini taşın altına koyarken ve bunun çağrısı yapılırken bazı zavallıların ana dile tahammülsüzlüğünün devam ettiğini görmek savaş çığırtkanlığından öte değildir. Yaptıkları kötülüktür. Bu nedenle ana dil meselesinde Milli Eğitim Temel Kanunu’nda yapılacak bir değişiklikle, anadili Türkçe olmayan çocukların okul öncesi eğitimi anadillerinde yapmaları sağlanabilir. Bununla birlikte Soyadı Kanunu ve tüzüğü ve Harf Kanununda yapılacak değişiklikle de Kürtçenin uygulama alanı genişleyebilir.

İhraçlar benim meslek hayatımın en hassas dosyası olmuştur. Hep dayanışma içinde olmaya çalıştım. Bir daha insanların kendini savunamadan bir gece kararnamesiyle ihraç edilmemeleri için, OHAL Kanunu'nun tamamı gözden geçirilmeli, idareye temel hak ve özgürlükleri keyfi biçimde askıya alma yönünde tanınan yetkiler kaldırılmalıdır.

Hür irademizle oy verdiğimiz ve kendi kentimizi her defasında kendimiz yönetiyoruz sloganıyla iktidara geldiğimiz yerelde, eften püften sebeplerle kayyum atamaları yapılıyor. HDP kapatma davasının kayyum isnatlarına karşı yaklaşık 70 sayfalık savunmayı yazan biri olarak şunu söyleyebilirim. 674 Sayılı KHK 38. maddesi ile getirilen 5393 Sayılı Belediye Kanunu'nun 45/3. maddesi yürürlükten kaldırılırsa, belediye başkanı görevden alınsa bile belediye meclisi başkanını seçer. Süreci sabote eden kayyumlar bir daha gelmemek üzere gider.

Fikir hürriyetinden veya örgüt suçlarından hüküm giyenlere bir de infaz aşamasında ceza veriliyor diyebilirim. Bunun önüne geçmek için Denetimli Serbestlik Hizmetleri Kanunun 105 ve 105/A maddelerinde gerekli düzenlemeler yapılarak, suç ayrımı yapılmaksızın TMK kapsamına giren suç tipleri açısından da denetimli serbestlikten mahpusların eşit bir şekilde yararlanmasının sağlanması gerekmektedir. Bununla beraber infaz ertelemesindeki ayrımcı düzenleme tamamen kaldırılmalıdır. Hatta disiplin cezaları ile ilgili düzenlemeler BM Mandela Kuralları gözetilerek yeniden düzenlenmeli, hapishanelerdeki tecrit başta olmak üzere insan onuruna aykırı tüm uygulamalar kaldırılmalı, mevzuat hükümleri insan hakları hukukuna uyarlanmalıdır.

Hasta ve yaşı kemale ermiş mahpusların tahliyesi bu sürecin en önemli adımı olmalıdır. Amasız, fakatsız, lakinsiz. Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile ilgili koşullu salıverme değişiklikleriyle birlikte, Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkındaki Kanun’un 25/1-ı. maddesindeki “infaza hiçbir surette ara verilemez” düzenlemesi ile geçici 2. Maddesinin kaldırılması ve ayrıca buna paralel olarak 3713 sayılı TMK’nın 17/son fıkrası kaldırılmalıdır. AİHM’in kararları uyarınca bu mahpusların yaşlarına ve sağlık durumlarına uygun tahliye olabilecekleri tarih belirtilmeli ve yeni müddetname düzenlenmelidir. Hasta mahpusların Adli Tıp Kurumundan rapor alınmasına dair husus kaldırılarak tam teşekküllü sağlık kuruluşlarından alınan sağlık kurulu raporu yeterli görülmelidir. Bununla birlikte hasta mahpusların tahliyesi önündeki en sübjektif cümle olan “toplum güvenliği bakımından tehlikeli” kriteri İnfaz Kanunu'ndan çıkarılmalıdır. Ceza infaz kanunu uygulayıcılarının takdir marjını ileri derecede geniş tutmasından dolayı kanunilik ve eşitlik ilkeleri ihlal edilmekte olup İdare ve Gözlem Kurulu'nun kaldırılması gerekmektedir.

Sayın Bahçeli'nin önerisi üzerine; Umut hakkına ilişkin hukuki düzenlemelerdeki yapısal ve hukuki sorunların varlığı bir daha ortaya çıkmıştır. İnfaz yakmalar umut hakkının da ihlaline yol açmaktadır. Şartlı salıverilmesine dair yasal düzenlemeler kapsamında, geri alınmasına gerekçe oluşturabilecek hususlar ayrıntılı bir şekilde belirtilmediği için idare ve gözlem kurulu tarafından keyfi süreçler işletilerek, mahpusların şartlı tahliyeleri engellenmektedir. Mahpusların cezaevinde geçirdikleri süreç içerisinde, aileleriyle iletişimlerinde kullandıkları dil ve kavramlar, hangi koğuşta kaldıkları, örgüt ortamında bulunup bulunmadıkları, örgütle bağlarının bulunmadığına dair kurula dilekçe verilmemesi, ilgili kurumlara verilen dilekçe içerikleri ile mektup içerikleri vb gerekçelerle mahpusların serbest bırakılması engellenmektedir. Keyfi bir şekilde engellenen süreçlerle, müddetname kapsamında mahpusların şartlı salıverilmesine dair düzenlenen tarihler ertelenmekte, bu durum umut hakkını ihlal edici uygulamaların oluşmasına sebebiyet vermektedir. AİHM Vinter v. Birleşik Krallık Kararının umut hakkı açısından önemli bir içtihat olduğunu hatırlatmakta fayda var. Kısacası Sayın Bahçeli'nin umut hakkı önerisini hukuki açıdan kolay bir şekilde gerekçelendirebiliriz.

Anayasa değişikliğine ilişkin görüşlerimi neden en sona bıraktım. Çünkü bu meseleye gelmeden önce fikriyatı hür mahpuslar ve sürgünde olanlar ile kucaklaştıktan sonra oturup onlarla beraber toplumsal uzlaşı metni olan Anayasa'da değişiklik yapılması lazım. Ama değişikliğe ilişkin fikriyatım da burada yazılı olsun derim. Kısaca Anayasa'nın güvence altına alınan 5. maddesi (Devletin temel amaç ve görevleri), 42 (Eğitim ve öğrenim hakkı ve ödevi), 66 (Türk vatandaşlığı), 68 (Parti kurma, partilere girme ve partilerden ayrılma), 69 (Siyasî partilerin uyacakları esaslar) 84 (Milletvekilliğinin düşmesi) ve 138. maddesi (Mahkemelerin bağımsızlığı) gibi maddelerde değişiklik tartışılabilir ve hatta değişiklik yapılmalıdır.

Lafı uzatmadan, Kürtleri ve muhalif olarak görülen kişileri hedef almak için araçsallaştırılan aşırı geniş terörle mücadele mevzuatının ve ilgili diğer yasaların iyileştirilmesi ve uluslararası insan hakları hukuku ve standartlarına uygun hale getirilmesi 'barış'ın mütemmim cüzüdür.

Allah 'barış'ı hayır yapan herkesten razı olsun. Ayakları taşa değmesin. Velhasıl kelam söz konusu barış ise gerisi teferruattır. Son olarak müzakere heyetine hafızası olan en az üç avukatın sekretarya gibi yer alması gerektiği önerisini yapayım. 

*Avukat / Diyarbakır Barosu üyesi