Türkiye’nin yakın tarihiyle iç içe geçmiş ‘Keskin Bir Hayat’

Gazeteci Bircan Değirmenci, insan hakları savunucusu Eren Keskin’in hayatını yazdı. Keskin’in anlattıklarını hikaye ederek kurgulayan Değirmenci, roman akıcılığında bir eser çıkardı ortaya.

Google Haberlere Abone ol

Bircan Değirmenci ve Eren Keskin. Bu iki ismi bir araya getiren İletişim Yayınları tarafından yayımlanan “Eren Keskin-Keskin Bir Hayat”  kitabı oldu. Benim için çok şey ifade eden, çok kıymetli iki insan. Bircan benim gazeteci dostum. Diğeri, hak mücadelesine verdiği emekle birçok insanın gönlüne taht kuran Eren Keskin. En sonda söyleyeceğimi en baştan söylemiş olayım: Onları bir araya getiren kitap da çok kıymetli.

Bircan Değirmenci ile 1990’lı yılların sonunda, İstanbul’da Demokrasi gazetesinde birlikte çalışmıştık. O istihbarat, ben kültür sanat servisinde muhabirlik yapıyorduk. Şimdi düşünüyorum da sanki o tarihte çok sık görüşemiyorduk. O hep dışarıda, haberde, ben çoğunlukla içeride, masa başındaydım. Gazete dışında da çok görüşmüyorduk galiba. Sonra Bircan Diyarbakır’a yerleşti ve daha seyrek görüşmeye başladık. 2011’de ben de Diyarbakır’a yerleşinceye kadar. Şimdi çok mu görüşüyoruz? Ayda bir defa rastlaşsak mutlu oluyoruz ve daha dün ayrılmışız gibi muhabbete kaldığımız yerden devam ediyoruz. Öyle sanıyorum ki, gazete hatıralarının yanı sıra zor zamanlarda kurulmuş dostluktur bizi bir arada tutan şey. Ayrıca “iyi bir gazeteci”ye güzel bir örnektir Bircan.

Bircan Değirmenci, Eren Keskin - Keskin Bir Hayat, 374 syf, İletişim Yayınları, 2022. 

Eren Keskin’i Bircan’dan önce, Doz Yayınları’nda görmüştüm. Yayınevinde çalışan arkadaşlarım Ahmet Zeki Okçuoğlu ile tanıştırmıştı beni. Pek keyifli bir tanışma olmamıştı doğrusu. Kürt meselesini konuşuyorduk ve Okçuoğlu’nu memnun edecek bir cümle kurmamıştım. Haliyle çok öfkeleniyordu ve hep o konuşuyordu. Kararlılığı, bilgisi, o dönem yaptığı işler nedeniyle bir hayranlık duysam da politik bir dostluk kuramayacağımı o gün anlamıştım. İsmini çokça duyduğum Eren Keskin, o hafif gergin ortamda içeri girmişti. Okçuoğlu’na bir kazak almıştı ve hemen orada giymesini istemişti. Okçuoğlu’nun kazağı giydiğini hatırlıyorum da kazak ne renkti, üstüne uymuş muydu, hatırlamıyorum. Böyle garip bir şey insan hafızası. Eren Keskin’i daha sonra defalarca gördüm. Basın açıklaması yaparken, panelde konuşurken, Cumartesi İnsanları'yla birlikte eylem yaparken. Düşünceleriyle, enerjisiyle ve makyajıyla cesareti temsil ediyordu.

Ama ne vakit Eren Keskin’le ilgili bir konu açılsa, “cesur kadın” imajıyla birlikte, benim aklıma sevdiği adama aldığı kazağı giydiren kadın da geliyor. Bu hatırayı korumuş olmamın birçok nedeni olabilir. Bu hatırayı korumuş olmamın nedenlerinden biri, Eren Keskin’i, hak ettiğinden zerre şüphe duymadığım, “hak savunucusu” sıfatından bağımsız olarak tanıdığım için olabilir. Bu, önemli bir şeydir. Çünkü bu, kalıplaşmış algının ötesindeki insan Eren Keskin’i hatırlatıyor bana. Herkes gibi onun da bir ailesi, bir hayatı, birçok hayalinin, birçok hayal kırıklığının olabileceğini gösteriyor.

‘KESKİN BİR HAYAT’ BİZE NE ANLATIYOR?

“Keskin Bir Hayat” kitabı, Eren Keskin’in çocukluğunu ve ailesini tanıtıyor. İlk aşkını, avukat olmaya ilk karar verişini, devrimcilerle ilk tanışmasını, ilk eylemlerini anlatıyor. Tanık olduğu olayları, tanıdığı ve unutamadığı şahsiyetlerle yaşadıklarını paylaşıyor. Kulağının dibinden geçen kurşunu, “Berxwedan jiyan e” mesajındaki öfkeyi, hapishane günlerindeki kadınları gösteriyor. Eren Keskin’in hayatında derin izler bırakan Apê Musa’yı, Vedat Aydın’ı, Medet Serhat’ı, Leman Fırtına’yı, Ayşenur Zarakolu’nu, Doğan Genç’i, Veysi Altay’ı, Şaban Dayanan’ı anlatıyor. Öcalan’ın ilk avukatlarının uğradığı linçten, Türkiye’nin birçok şehrindeki mahkeme salonlarından, atlattığı ve halen mücadele etmek zorunda olduğu badirelerden, LGBT+ mücadelesinden, Ermeni meselesinden, tecavüz mağdurlarıyla dayanışmaktan söz ediyor.

Kitap, Eren Keskin’i anlatıyor. Yazılarından, eylemlerinden, gazete sayfalarındaki fotoğraflarından, televizyon ekranlarındaki görüntüsünden tanıdığımız Eren Keskin’i, insani halleriyle tanımamıza olanak sağlıyor. Vapurun tuvaletinde ağlayan, rakı sofrasını seven, dostlarıyla yaralarını sağaltan ve inandıkları için mücadele etmekten asla vazgeçmeyen…

HAFIZAYA KATKI SUNUYOR

Yukarıda, “heyecanlı bir roman” diye yazdım. Hayatı Türkiye’nin yakın tarihiyle iç içe geçmiş Eren Keskin’den söz ediyoruz, elbette kitabın sayfalarında bolca heyecan olacaktı. Nerede bir şehir yıkılmışsa, nerede bir gözaltında kayıp olayı yaşanmışsa, nerede faili meçhul bir cinayet işlenmişse, nerede bir kadın mağdur edilmişse Eren Keskin oradaydı çünkü.

Bu nedenle Lice’de, Şırnak’ta, Diyarbakır’da ölümle burun buruna geldi. Arkadaşlarının desteği ile kaçırılmaktan, yine arkadaşlarının varlığı sayesinde İHD’nin İstanbul Şubesi'ni basan “Yalnız Kurt”un saldırısından kurtuldu. Bu ve benzeri birçok olay, dehşet vericiliğini gerçekliğinden alıyor ve aynı zamanda kitabı sürükleyici kılıyor.

Dolayısıyla “Keskin Bir Hayat” için Eren Keskin’in hayatıyla birlikte, karanlık bir dönemin tanıklığı da diyebiliriz. Bu yönüyle kitap, bir hafıza oluşturuyor. Aynı zamanda dönemin olayları için bir kaynak kitap özelliği de taşıyor.

Öyle sanıyorum ki “Keskin Bir Hayat” kitabı, Eren Keskin’i uzaktan tanıyan, hayranlık duyan ve onu korkusuz bir kahraman olarak kodlayanları şaşırtabilir. Seven, eğlenen, acı çeken, korkan bir Eren Keskin’le karşılaşacakları için. Ama kahramanlar da korkar ve onları asıl kahraman yapan korkularının üzerine yürüme cesareti göstermeleridir. Umarım Eren Keskin’in bu cesareti, bu kitap sayesinde başkalarına da sirayet eder.

DEĞİRMENCİ’NİN TERCİHİ

Bu tarz kitapları hazırlamanın birden fazla yöntemi vardır. Bircan Değirmenci, örneğin soru-cevap şeklinde hazırlayabilirdi kitabı. Yine güzel ama sanki biraz daha kolay hazırlanmış bir kitap olurdu. Ancak Değirmenci, gazetecilik pratiğinden de destek alarak, Eren Keskin’den aldığı cevapları hikaye etme yöntemini tercih etti. Böyle olunca Eren Keskin’in anlattıkları gerçeklikten uzaklaşmadan bir kurgu metne dönüştü. Bu da kitabın, içinde duygunun, çevrenin, yer yer betimlemenin de olduğu heyecanlı bir roman gibi okunmasına olanak sağlamış.

Kitabın hazırlanış süreci, Eren Keskin’in yoğunluğunun yanı sıra, belki bu nedenle 3 yılda tamamlandı. Değirmenci, kitabın kurgusu ve dili için 3 yıl sancı çekti. Zaman zaman, “Bu kitap bitmeyecek” karamsarlığına düştüğüne ve Eren Keskin’in anlattığı olayların etkisinden dolayı bunaldığına da tanıklık ettim. Ama sonunda, “Eline sağlık Bircan” demek mutluluğunu yaşattı.