Türkiye’de Romanlar ve Yoksulluk araştırması: 'Nitelikli meslekleri hayal bile edemiyorlar'

SODEV, İPA ve Sıfır Ayrımcılık Derneği, Türkiye'deki Roman toplulukları üzerine yaptığı raporu yayınladı: "Hane geliri 1426 TL, yüzde 80'i borçlu. Umutsuzluk var ve değişime inanç kalmamış."

Google Haberlere Abone ol

ANKARA - Cumhuriyet Halk Partisi’nin (CHP) 8 Ocak’ta gerçekleştirdiği Roman buluşmasının ardından, Türkiye’nin dezavantajlı gruplarından biri olan ve sayılarının yaklaşık 2,5 milyon ila 5 milyon arasında olduğu tahmin edilen Roman toplulukların sorunları ve yoksulluk araştırması yeni bir rapora konu oldu.

Sosyal Demokrasi Vakfı (SODEV), İstanbul Planlama Ajansı (İPA) ve Sıfır Ayrımcılık Derneği tarafından ortaklaşa gerçekleştirilen ve 16-23 Kasım 2021 tarihleri arasında Artvin, Adana, Diyarbakır, Gaziantep, İstanbul’da bilgisayar-destekli yüz yüze anketle yürütülen “Türkiye’de Roman Toplulukları ve Yoksulluk Araştırması”, Roman vatandaşlarının yaşadığı sorunları ve taleplerine dair net bir fotoğraf ortaya koyuyor.

Çalışma, pandemi sonrasında Romanlara dair yapılan ilk bilimsel saha araştırması olma özelliğine sahip. Araştırmada hedef kitle olarak Romlar, Domlar, Lomlar ve Abdallar belirlenmiş.

'ROMANLAR AÇLIK SINIRININ ALTINDA'

Araştırmaya göre, Roman vatandaşlarının 1.426 TL’lik ortalama hane halkı aylık geliri, yoksulluk ve hatta açlık sınırının oldukça altında. Öte yandan, araştırmaya katılan Romanların yüzde 77,5’inin işsizlik sorunu yaşadığı, yüzde 57,5’inin kirada oturduğu ve yüzde 83,2’sinin sobayla ısındığı ortaya çıktı.

Katılımcıların yüzde 80’inin borcu var. Son bir ayda gelir getiren işte çalışanlar ise ağırlıklı olarak temizlikçi, belediye personeli ve atık toplayıcılığı alanlarında çalışmış. Roman toplulukların yüzde 71,5’i emekli olabileceğini düşünmüyor. Dörtte birinin ise halihazırda herhangi bir sosyal güvencesi yok. Türkiye geneline bakıldığında Romanlarda genel mutluluk oranı yüzde 38, hayatlarından memnuniyet ise yüzde 39.

Katılımcıların yüzde 12,3’ü işçi iken, yüzde 8,5’i su, çiçek gibi ürünler satarak, seyyar satıcılıkla geçimini sağlıyor. Ücretli çalışan hiçbir Roman yönetici konumunda değilken, Roman topluluklar arasında en “popüler” meslek öğretmenlik ve temizlik işi. Seçme şansları olduğunda yapmak istedikleri meslek ise memuriyet.

AKSOY: ORTALAMA YAŞAM ÖMRÜNDE, TÜRKİYE ORTALAMASININ 32 YIL GERİSİNDELER

SODEV Başkanı Ertan Aksoy

SODEV Başkanı Ertan Aksoy, Gazete Duvar’a yaptığı açıklamada, Romanların nitelikli mesleklere dair hayal dahi kuramadıklarına dikkat çekiyor. “Seçenekler arasında doktorluk, mühendislik, avukatlık da vardı. Ama onlar yerine memuriyeti tercih ediyorlar. Bu da başlı başına çok şey anlatan bir tercih,” diyor Aksoy.

Roman topluluklar içinden çıkmış biri olarak bu toplulukların tutumlarındaki psikodinamikleri yakından tanıyan Sıfır Ayrımcılık Derneği Başkanı Elmas Arus, Romanların tarih boyunca hep güvencesiz çalıştıklarını, toplumun yapamadığı işleri yaptıklarını, o yüzden devlet nezdinde bir görev almanın onlara güven verdiğini belirtiyor. Gazete Duvar’a konuşan Arus, “Artvin’de yaptığımız bir mülakatta katılımcılardan biri ‘devlete sırtını dayadın mı sırtın yere gelmez’ demişti. Bu konuda yaklaşımları aşağı yukarı bu düşünce çizgisinde,” diyor.

Öte yandan, araştırmaya göre, zaman zaman kronik yoksullukla, besin değeri yüksek gıdaya erişememekle ve yaşam koşullarının ağırlığıyla bağlantılı olarak, Romanların yaşam süreleri de ülke ortalamasının çok altında. Türkiye’de ortalama yaşam süresi 78,6 yıl iken Romanlarda bu süre 68,5 yıl olarak ölçülüyor.

Aksoy, bu durumu şu sözlerle açıklıyor:

“Romanlar açısından ortalama yaşam süresi, Türkiye genelinin 1990 yılında ortalama yaşam süresine karşılık geliyor. Yani Romanlar Türkiye ortalamasını 32 yıl geriden takip ediyor. Bunun ardında yoksulluk elbette var. Ama onu tetikleyen faktörler de etkili. Dolayısıyla sosyal dışlanma konusu çok büyük bir maliyet doğuruyor. Bir Roman vatandaşı ötekileştirdiğinizde sadece onun canını o anda yakmıyorsunuz, onu daha fazla açlığa ve yoksulluğa mahkum ederek yaşam süresini de kısaltıyorsunuz.”

'BESLENME SORUNU CİDDİ BOYUTTA'

Araştırmanın beslenme boyutuna bakıldığında, Roman katılımcıların ağırlıklı olarak makarna, patates ve çorba ile beslendiği görülüyor. Yarıdan fazlası ise yılda bir kez bile et tüketmediğini söylerken, ancak dört Romandan biri yılda birkaç kez et tüketebildiğini ifade ediyor.
“Beslenememe” sorunu 0-5 yaş arası Roman çocuklarda daha akut durumda. Bu yaş grubundaki çocukların yarıdan fazlası ciddi beslenme sorunları yaşıyor. Eğitim boyutunda ise katılımcıların yüzde 79,5’i çocuklarının geleceğinden endişeli. Zira beslenemeyen çocuklar ayrıca eğitim gereçlerine de ulaşamıyor. Katılımcıların neredeyse yarısının hiçbir şekilde internet bağlantısı yok, yüzde 10’u tek göz odada yaşıyor.

Sıfır Ayrımcılık Derneği Başkanı Elmas Arus

Ancak katılımcıların yüzde 77’i, tüm zorluklara rağmen çocuklarını okula göndermeye devam ediyor. Okulu bırakan kesim ise gerekçe olarak eğitim harcamalarının bütçelerini zorlamasını, ayrımcılığa uğramalarını ve ev ekonomisine katkı ihtiyacını gösteriyor.
Arus, okula kaydı olan çoğu çocuğun aslında devam etmediğine, özellikle mevsimlik işçi ailelerin şehir dışına çıkmak zorunda oldukları dönemlerde bu devamsızlığın da öğretmenler tarafından “idare edildiğine” dikkat çekiyor:

“Okula gitmenin belirli koşulları var. Ödev veriliyorsa verilen ödevi yapabilecek mekanizma lazım. Evde internet, yazıcı, kalem, defter olması, okula gidince poğaça alabilecek parasının cebinde bulunması, üzerinde forma, ayağında ayakkabı olması gerekiyor” diyen Arus, ekliyor:

“Gerçekten okula gidiyor ve nitelikli eğitim alıyor olsalardı, ilkokuldan sonra lise bariyerini aşabilirlerdi; liseye gitme oranları yüzde 8,5’lere düşmezdi. Eğitime devamlılığın da içinin dolu olması gerekiyor.”

Öte yandan, Roman katılımcıların yüzde 62’si herhangi bir sosyal yardım almazken, ağırlıklı olarak kömürden oluşan yardım ise genellikle kaymakamlık ve belediyeden geliyor.

'PANDEMİDE YÜZDE 57'SİNİN GELİRLERİ SIFIRLANDI'

Katılımcılar söz konusu sosyal yardımları yeterli bulmazken, belediyelerde ve devlet kurumlarında kendilerine daha fazla iş imkânı yaratılmasını talep ediyor. Bir açıdan balık yemeyi değil, balık tutmayı öğrenmek istiyorlar.

Aksoy, “Devletten ve belediyeden alabileceği sosyal yardım imkanları çok sınırlı. Bu yardımlar, acil olanı idare etmekten, yoksulluğu yönetmekten öteye geçmiyor. Asıl mesele istihdamı artırmak” diyor. Katılımcıların beşte birinin aylık hiç geliri yok ve yardım alamıyor; onda birinin ise geliri yok ama yardım alıyor.

Covid-19 salgını sonucunda özellikle müzisyenlik ve seyyar satıcılık yapan Romanların geçim derdi daha da artmış durumda, zira çoğu işini kaybederken, salgında tüm geliri sıfırlananların oranı yüzde 55,7.

Katılımcı Romanların yaklaşık beşte biri Covid-19 aşısı olmamış. Bunda ağırlıklı gerekçe ise aşı olmaktan duyulan korku gösteriliyor. Aşı olanların oranının yüksekliği ise, Arus’a göre, aşı konusunda bir önyargı olmaması ve devletin önerdiği her şeyi yapma eğilimiyle ilintili. Öte yandan, Romanların yüzde 68,1’i sağlık hizmetlerine erişebildiğini belirtiyor. Ancak bu rakamlar, tedaviye erişim anlamına gelmiyor.

Arus, Roman topluluklar arasında sağlık okur-yazarlığının çok düşük olduğuna işaret ediyor:
“Doktor anlatıyor, anlatıyor, ama Roman hasta o fitili içilecek bir şey sanıyor. Prospektüsü okumayı bilmiyor. Aile sağlık merkezlerine erişebiliyor, ama hastalığını geçirecek tedaviye erişimde yine eğitimle bağlantılı bir engel söz konusu. Özellikle doğu illerinde okur-yazarlık oranının daha düşük olmasıyla bağlantılı olarak bu mağduriyet daha da artıyor.”

'İMAMOĞLU EN BİLİNEN BAŞKAN'

Roman topluluklar arasında bilinirliği en yüksek belediye başkanı İstanbul’da Ekrem İmamoğlu (yüzde 70,7), Gaziantep’te ise Fatma Şahin (yüzde 60,8). Arus’a göre bunun ardında İmamoğlu’nun İstanbul’daki Roman topluluklar ve onları temsil eden sivil toplum örgütleri tarafından erişilebilir bir konumda olması yatıyor.

“Özellikle Şanlıurfa gibi illerde bulunduğu mahallenin muhtarını tanımayan, sorunu olduğunda kime başvuracağını bilemeyenler var. Özellikle mağduriyetin zirvesine ulaştıkları pandemi döneminde gerek İstanbul’da İmamoğlu, gerekse Ankara’da Mansur Yavaş’ın uyguladığı sosyal yardım politikalarının Romanlara ulaşması ve Romanların da yardım sistemine kaydolarak talepte bulunmaları bu zorlu süreci atlatmalarında ve yerel yöneticileri tanımalarında etkili oldu,” diyor Arus.

Pandemi döneminde yoksulluğun yönetilmesinde doğu ile batı illerindeki Romanların stratejileri de farklılaşmış. Batıda evdeki eşyalarını, müzik aletlerini, televizyonlarını satarak ayakta kalmaya çalışan hanelere karşın doğuda ortak sofralar kurulması, dayanışma ağlarının kullanılması gibi seçenekler ağır bastı.

'ROMANLARDA AYRIMCILIK EŞİĞİ YÜKSELDİ'

Roman topluluklar denildiğinde akla gelen bir diğer sorun alanı ise toplumdaki yaygın ayrımcılık. Katılımcıların da yüzde 40’ı ayrımcılığa maruz kaldığını belirterek bu sorunu teyit ediyor. Ayrımcılığa uğranan alanlar ağırlıklı olarak gündelik yaşam iken, ikinci sırada devlet daireleri ve hastaneler geliyor.

Ayrımcılık oranlarındaki düşüklük araştırmacıları da şaşırtmış, zira bu rakamlar da ayrımcılık eşiğinin daha yükseldiğini ve neyin ayrımcılık olarak kabul edileceğine dair kabullerin değiştiğini gösteriyor. Aksoy durumu “Roman olmayan birine söylense onu çok etkileyecek bir ayrımcı üslup, Romanlara söylendiğinde artık rutine dönüşmüş durumda” diye açıklıyor.

Öte yandan, Arus, Romanlar arasında “ayrımcılığa uğruyorum” dendiğinde başlarına bir şey geleceğinden dolayı bir endişenin hakim olduğunu düşünüyor: “O kadar içselleştirmişler ki yaşadıkları ayrımcılığı, örneğin dükkana alınmama sebebini üzerinin pis oluşuna, çocuğunun okulda dövülmesini ona terbiye verememesine bağlıyor. Bu da karşısındakinin ona yaptığını normalleştiriyor.”

CHP, halihazırda Roman topluluklara yönelik bir strateji belgesinin uygulanması üzerinde çalışıyor. Belge, belediye başkanlarına gönderildi ve parti meclisinde kabul edildi. Bu çerçevede okula giden tüm Roman çocuklara burs verilmesi, okulu bıraktıklarında bursun kesilmesi, geliri olmayan ailelere asgari ücret kadar gelirin devlet kasasından ödenmesi, her evde mutlaka bir sigortalının olması gibi hedefler söz konusu.

Aksoy, “Bir kuşak sonrasından itibaren Romanlar arasında da normalleşme istiyorsak, aralıksız eğitim almaları lazım. Bu burs modeli geçmişte Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği’nin güneydoğuya verdiği burslarda etkisini ortaya koydu. Romanlar özelinde de çalışacağına inanıyorum. Gerek eğitim, gerek istihdam politikalarının Romanların yaşam standartları üzerinde karşılık bulabilmesi için, sosyal dışlanmayı önleyen politikalar geliştirilmesine, bu dışlamanın insanlara doğurduğu maliyetin toplumun her kesimine anlatacak bir toplumsal mühendisliğe ihtiyaç var” diyor.

'UMUTSUZLUK VAR'

Peki araştırma boyunca Romanlarda nasıl bir tablo hakimdi?

Arus, “İnsanlar o kadar zor durumda ki o sorunun hemen çözüleceğini sanıyor” diyor ve saha izlenimlerini şu şekilde aktarıyor:

“Araştırmamız sırasında şehir şehir, köy köy gezdik. Çok ağladılar, açım dediler, özelini anlatırken utandılar. Bir umutsuzluk var. Hiçbir şeyin değişmeyeceğine dair bir kabul var. 'Bugüne dek kim hayatımızı değiştirdi ki, böyle geldik böyle gideceğiz' diyorlar. Bir bıkkınlık, umutsuzluk, yorgunluk durumu, kabulleniş söz konusu. Umut verilip hayal kırıklığına uğramaktan yorulmuş durumdalar. İnsanlar kendilerini çok yalnız hissediyorlar. Neşe salacakları alan kalmadı. Kendilerinin yarattıkları en önemli sektörlerden biri atık toplayıcılığıydı. Bu, kimsenin yapmaya tenezzül etmediği ama Roman toplulukların hayatta kalması için tek gelir kaynağıydı. Bu geçim imkanı da artık engellendiği için yerine başka bir şey de koyamıyorlar. O yüzden de bu kadar güvencesiz ve umutsuz hissediyorlar kendilerini...”

Avrupa Konseyi, insani yardım ödülü olarak bilinen “Raul Wallenberg Ödülü”nü 2014 yılında Romanlara karşı yapılan ayrımcılıkla mücadele eden Roman kökenli yönetmen Elmas Arus’a vermişti.

Amasya doğumlu, yarı göçebe bir ailenin beş çocuğundan biri olan Arus, kendisini “30 bin kişilik sülalede okula giden ilk kız çocuğu” olarak tanımlıyor ve içinden çıktığı topluluğun sorunların çözümünde sivil toplum düzeyinde yıllardır aktif bir çaba içerisinde.