'Türkiye'de hükümet, yönetmeliklerin çiğnenmesini teşvik etti'

Türkiye'de hükümet sadece kendi yapı yönetmeliklerini uygulama hususunda başarısız olmakla kalmadı, yönetmeliklerin çiğnenmesini de teşvik etti.

Google Haberlere Abone ol

David Rothery

6 Şubat günü Antep yakınlarında, Türkiye’nin güneydoğusunu ve komşu ülke Suriye’yi vuran 7,8 büyüklüğündeki deprem ve sonrasında gerçekleşen büyük artçı sarsıntılar binlerce binayı yerle bir etti ve on binlerce can aldı. Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, enkaz altında sağ kalanları kurtarma çabalarına ilişkin eleştirilere yanıt olarak, 'felaketin ölçeğine hazırlanmanın imkânsız olduğunu' dile getirdi. Peki haklı mı?

Haklı olduğunu düşünmüyorum ve sebebini izah edeceğim.

Bir depremin ne zaman ve nerede olabileceğini öngörmenin güç olduğu doğru. Depremden günler önce, kimi zaman gökyüzünde açıklanamayan parıltılar ya da hayvanlarda sıra dışı davranışlar gibi uyarı işaretleri ortaya çıkar. Yine de bu işaretler güvenilmezdir ve yeteri kadar anlaşılmamıştır. Japonya ve Kaliforniya’da, trafik ışıklarını kırmızıya çevirebilen ve trenleri durdurabilen, sarsıntıdan on-yirmi saniye önce sinyal verebilecek uyarı sistemleri bulunuyor; ne var ki bu sürenin herhangi bir tahliye için yeterince uzun olmadığı ortada.

Türkiye hükümeti, ülkenin, yerkabuğundaki aktif fay hatları üzerinde kurulu olduğunun ve tarihte uzun bir deprem faaliyeti kaydı bulunduğunun fazlasıyla farkında. Buna rağmen müteahhitlerin depreme dayanıklılıkla bağlantılı inşaat yönetmeliklerini yok saymalarına göz yumdu. Ve sismologlar, tıpkı aşağıda gösterilen Türkiye hükümetinin kendi haritalarından birinde olduğu üzere, deprem tehlikesini gösteren haritalar hazırlamada gayet iyiler:

Türkiye’nin 2015 tarihli resmi sismik tehdit haritası. Görsel: Başbakanlık Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı, AFAD.

DEPREME HAZIRLIK

Bir gün ya da bir ay öncesinde büyük bir depreme dair uyarıda bulunacak düzeyde güvenilir bir sistem olduğunu varsayarsak, acaba bu nasıl kullanılmalı? Karar size kalsa, etkilenmesi muhtemel olan milyonlarca insanı bölgeden tahliye etmeye mi çalışırdınız? Peki, o insanlar tahliye olmak isterler miydi? Daha sonra geri döndükleri ve evlerini yıkılmış halde buldukları zaman nerede yaşar ve çalışırlardı?

Bir deprem felaketine hazırlanmanın en doğru yolu ve Erdoğan’ın gücünün yeteceği senaryo, depreme dayanıklılık sağlayan tekniklerin kullandığı evler ve altyapı inşa etmek. Bu sayede deprem esnasında insanlar ölmez ve nihayetinde hâlâ bir evleri olur. Binaların yıkılmaması ve depremlere dayanacak biçimde tasarlanıp inşa edilmesi için pek çok yol mevcut. Deprem tehdidinin büyük olduğu bir bölgede, çok katlı bir bina, yer sarsılmaya başladığı anda her iki tarafta bulunan dış duvarların birbiriyle aynı yönde sallanacağı şekilde tasarlanmalı.

Şayet bunun tersine, karşıt duvarlar birbirinden bağımsız biçimde sallanırsa, arada kalan katlar o an için desteksiz kalır ve üst katlar alt katlara doğru çöker. İşte bu durum, Türkiye’de ölümcül bir etkiye neden oldu. İnşaatçılar, yapının çerçevesini kısmen esnemek yerine kırılacak düzeyde sert bir hale getirmeksizin zeminleri ve duvarları yapısal olarak birbirine bağlayarak yıkımı engelleyebilirler. Bu, kısaca, daha fazla demir ve daha az beton kullanılması gerektiği anlamına gelir.

Daha yüksek maliyetlerle başka önlemler almak da mümkün. Mesela, binanın temelleri zemin kayasına bağlanarak daha derin bir hale getirilebilir (zira bina bu durumda toprağa kıyasla daha az sallanır) ya da bina, zemin hareketlerinden izole edilmesi amacıyla esnek pedler üzerine inşa edilebilir.

Türkiye hükümetinin bütün bunları biliyor olması gerçek bir trajedi ve skandaldır. İstanbul yakınlarındaki İzmit kenti civarında 17 bin kişinin öldüğü 1999 depreminden dersler aldıklarını öne sürerek, git gide daha katı bir sismik bina yönetmeliğini yürürlüğe koydular.

Buna karşın, gazeteciler, bu yapı yönetmeliklerinin Türkiye’de nasıl da yaygın biçimde çiğnendiğini ifade ediyorlar. Depreme dayanıklı bir bina inşa etmek, bir inşaat projesinin maliyetine aşağı yukarı yüzde 20’lik bir maliyet ekler; hâl böyleyken, yönetmelikleri görmezden gelmenin cazibesi ortada. Yaşanan olayda, hükümet sadece kendi yapı yönetmeliklerini uygulama hususunda başarısız olmakla kalmadı, bununla beraber inşaatçıların resmi olarak tespit edilen yönetmelik ihlalleri karşılığında bir 'imar affı' cezası ödemesinin önünü açarak, yönetmeliklerin çiğnenmesini de teşvik etti.

Şu anda hayır kurumları, sadece acil müdahaleye destek olması için yüz milyonlarca sterlin toplamaya çabalıyor. Türkiye hükümeti insanlarının hayatlarıyla bir kumar oynadı ve kaybetti. 'İmar aflarından' sağlanan gelir, şu anda ihtiyaç duyulan yeniden inşanın bedelini ödemek için ziyadesiyle az olsa da inşaat sektörünün bu ekstra işten dolgun bir gelir elde edeceğini söylemeden edemeyeceğim.

*Kauçuk ya da benzeri malzemeler. [ç.n.]


Yazının orijinali The Conversation sitesinden alınmıştır. (Çeviren: Tarkan Tufan)