TARİŞ grevi birinci ayında: Babamın imzasıyla işten atıldım!

Çiğli'de 7 işçinin başlattığı TARİŞ grevi ilk ayını geride bıraktı. Sendika üyesi 7 işçiden biri olan Cem Gülücü, kendilerini bu noktaya getiren durumu anlatırken, "TARİŞ'te 28 bin ortağı olan bir kooperatifiz. Babam şirketin yönetim kurulunda, yönetici. Ben de babamın imzasıyla işten atıldım" diyor.

Google Haberlere Abone ol

İZMİR - İzmir’in Çiğli ilçesinde kurulu TARİŞ Zeytinyağı fabrikasında işten çıkarılan 7 işçinin başlattığı grev birinci ayını doldurdu. Grev boyunca mesaiye gelir gibi işyerine gelen işçiler her sabah çalışan arkadaşlarını karşılıyor, akşam mesai bitiminde onlar servise bininceye kadar da fabrika önünde bekliyorlar. Halen çalışmaya devam eden arkadaşlarının da baskı altında olmalarına rağmen kararlılıklarından hiçbir şey yitirmediklerini aktaran işçiler, yaşadıklarını anlattı.

'BABAMIN İMZASIYLA İŞTEN ATILDIM'

TARİŞ önünde seslerini duyurmak ve haklarını geri kazanmak için direnmeye devam eden 7 sendika üyesi işçiden biri de Cem Gülücü. Gülücü, sendikalaşma sürecini, kendilerini bu noktaya kadar getiren olayları şöyle özetliyor: “Devletin bize tanımış olduğu sendikalı olma hakkını kullanarak 120 kişi DİSK Gıda-İş Sendikası'na üye olduk. Önceki işveren işçileri bölerek personel yeterlilik sayısını kotanın altına düşürmeyi başarmış, sendikayı kurumdan lağvetmişti. 2 Temmuz’da yeniden bir başka sendikayı, DİSK'i getirdik. Daha önceden işçilerin arkasında durmadıklarını bildiğimiz Türk-İş ve Hak-İş sendikalarına üye olmak istemedik. Aslında biz TARİŞ'te 28 bin ortağı olan bir kooperatifiz. Biz de aile olarak bu ortaklardan biriyiz. Babam şirketin yönetim kurulunda yönetici. Ben de babamın imzasıyla işten atıldım. ‘Yapılandırma’ adı altında imza almışlar babamdan ancak böyle bir kağıt ona okutulmamış. Bu bir kandırmaca. Sahte imza alınmasından bir farkı yok.”

'SENDİKA ÖCÜ DEĞİL...'

Sendikalı olduktan sonraki süreçte tehditlere maruz kaldıklarından söz eden Gülücü şöyle devam ediyor: “Sadece bize değil, yönetim kurulunda bizi temsil eden ailelerimize de tehditlerde bulundular. Hatta yönetim kurulu beni karşısına alıp sendikadan ayrılmam için bana öncülük etmemi teklif etti. Sen ortak çocuğusun, öncülük etmelisin, önce sen çık diğer arkadaşlarına örnek ol dediler. Ama ben buna karşı çıktım. Sendika öcü değil. Üstelik yönetim kurulundaki kişiler de kendilerini sosyal demokrat olarak tanımlayan insanlar, ama bir sendikaya tahammül edemiyorlar. Sendikayı ayrı, DİSK’i ayrı görüyorlar. DİSK’i ‘zararlı’ bir sendika olarak görüyorlar çünkü bulundukları iş yerlerinde işçi haklarını elde ettiğini biliyorlar. İş yerinde işçiler sendikaya geçtiğinde ellerine bazı hak ve kazanımlar geçecek; bayram ücretlerinden ikramiyelere kadar. Bu da işveren açısından bir külfet ve maliyet gerektiriyor. Sendika iş yerine girene kadar, bizler işe iade olana kadar bu direnişimiz devam edecek. Devletten kopup gelmiş bir kurum olan TARİŞ’teki bu saltanat devri son bulacak ve bundan sonra TARİŞ, bir grup elitin değil, işçinin ve köylünün kurumu olacak."

.

'İŞVERENLE POLİS GÜÇLERİ EL ELE VERDİ'

7 senedir kurumda kimyagerlik yapan TARİŞ çalışanı Murat Yılmaz, “İşten atılmamızın gerekçesi yeniden yapılandırma süreci, kadro fazlalığı ve bazı birimlerin kapatılması olarak aktarıldı. Ama biz içerideki sendikalaşmanın öncü kadrosu olduğumuz için 7 kişi kapı dışarı edildiğimizin farkındayız” diyor: “O süreçte yönetim kurulu kimi arkadaşlarımızı karşısına aldı, ben de onlardan biriyim. Kimi arkadaşlarımızı ise kendi müdürleri teker teker odalarına çağırarak sendika mücadelesinden vazgeçirmeye çalıştılar. Sendika üyeliğine devam ederseniz işinizi kaybedersiniz diye tehdit etmekten de geri kalmadılar. Ama başarılı olamadılar."

TARİŞ emekçileri olarak neredeyse tüm haklarının işveren ve polis işbirliği ile 'gasp edildiğini' söyleyen Yılmaz, yakın zamanda yaşananlara bakıldığında ülke genelinde işçi örgütlenmeleri ve sendikalaşmaya karşı normalden daha farklı bir saldırı söz konusu olduğunu ifade ediyor: “İçerideki arkadaşlarımıza, o gece gözaltına alınan arkadaşlarımıza yönelik psikolojik bir baskı oluşturmaya çalıştılar. İşverenle polis güçleri el ele verdi. Ama biz bu psikolojik baskının başarılı olamadığını görmelerini istiyoruz. En temel haklarını kullanan isçilerin bu onurlu mücadelesi mutlaka zaferle sonuçlanacak. Aramızda 18 senedir çalışan arkadaşlarımız var. Performanslarının düşük olduğu, kadro fazlalığından ötürü çıkarıldığı hiç inandırıcı değil. Çıkarılan arkadaşların çoğunun içerideki işçi komitesinin öncüsü durumunda olduğu da bilinen bir şeydi.”

'İKTİDARIN İŞÇİ SINIFINA YÖNLENDİRDİĞİ BİR BASKIYA DÖNÜŞTÜ'

Tüm duyarlı, demokrat, emekten yana kamuoyundan ve siyasi partilerden buradaki çığlığı duymalarını ve bunu sahiplenmelerini isteyen Yılmaz son olarak şöyle konuştu: "Gebze'de Tayaş firmasındaki işten çıkarmalar, Flormar işçilerinin yaşadıkları, Kargil’de yaşananlar bunlara en iyi örnek. Ben şahsen işverenin sendikalar arasında bir ayrım gözettiğini de düşünmüyorum. İşçilerin birlikte durmasından genel olarak çok rahatsızlar. Çünkü birlikte hareket eden işçilerin pek çok kazanım elde edeceğinin farkındalar. Ancak gözaltına alınmamızın farklı bir anlamı var. Siyasi otoritenin karar mekanizmasında rol aldığına dair bir düşüncem var. Yönetimin bizi şikayet etmesi, fabrikanın işgali gibi durumlar söz konusu değilken yapılmış olan gözaltıların hukuksuz olduğunu da düşününce kişisel kanaatim iktidarın işverenden taraf olduğu yönünde. Türkiye geneline baktığımızda sendika faaliyeti yürüten öncü işçilerin hep aynı bahanelerle işten atıldığını görüyoruz. Bunun bir örneğini 3. Havalimanı’nda gördük. Mücadeleden yana tüm güçler şu an büyük bir baskı altında. Burada yaşanılan olay sadece TARİŞ yönetimiyle TARİŞ’te işten çıkarılan insanlar arasında olan bir şey değil. Bu, topyekün iktidarın işçi sınıfına yönlendirdiği bir baskıya dönüştü. Buranın bir demokrasi mevzii olduğunu unutmasınlar."

'MAKUS KADERİMİZİ DEĞİŞTİREBİLMEK İÇİN SENDİKALI OLDUK'

3.5 yıldır elektrik teknikeri olarak çalıştığı işinden çıkarılma sebebinin sendikal faaliyetleri olduğunu söyleyen 32 yaşındaki Mahmut Mora ise temmuz ayında işçiler ile işverenler arasında başlayan huzursuzluğun birtakım haksızlık ve adaletsizliklere karşı tepki göstermelerinden kaynaklandığını söylüyor: “Uzun süredir zam alamıyorduk. Geçim şartlarımız yöneticilerin iki dudağının arasındaydı. Makus kaderimizi değiştirebilmek için de mevcut hakkımız olan sendikalı olduk. Fabrikada örgütlenmemizi çok kısa süre içinde tamamladık. Neredeyse fabrikanın hepsi sendikalı oldu ve 120 üyeye ulaştık. Bunun hemen ardından rahatsızlıklar başladı. Müdürlerin ve yardımcılarının başı çektiği bir heyet bizden hesap sormaya başladı. Genel müdürün emriyle sendikadan ayrılmamızı istediklerini söylediler. Demek ki bazı yöneticilerin pastadan alacağı payı küçültmüşüz ki onlar bizi gözden çıkarmışlar. Hem maddi hem manevi olarak zor durumdayız.” diyen Mora en çok üzüldüğü durumu şöyle anlatıyor: "Bulunduğumuz pozisyonda bize ihtiyaç kalmadığını, çalıştığımız birimlerin kapatıldığını söyleyerek işten çıkardıkları için daha da ağır geliyor bu durum. İnsan kaynakları müdür yardımcısı ertesi gün basın toplantısı yaparak biz fabrikada ise yaramayan, başıboş gezen personeli işten çıkardık deme küstahlığında bile bulundu. Burada önümüzden her gün arabalarıyla geçiyorlar şimdi, kafalarını kaldırıp bize bakamıyorlar. İnsan kaynakları müdürüne bu açıklamadan sonra ‘madem başıboş geziyordum buraların elektrik işlerini kim yaptı’ diye sordum. Yüz yüze gelince de öyle demek istemedim diyerek geri vites yapmaya başladı. Utanıyorlar."

'ARKADAŞLARIMIZI GÜNAYDINLA KARŞILAYIP ALKIŞLARLA GÖNDERİYORUZ'

Her gün mesaiye gelir gibi buraya gelip oturduklarını söyleyen Mora, “Her sabah arkadaşlarımızı günaydınla karşılıyoruz, mesai bitiyor, servisler geliyor, alkışlarla gönderiyoruz. Onların da morale ihtiyacı var, içeride çok büyük baskı altındalar. Sendikadan çıkma konusunda büyük baskılara maruz kalıyorlar. Biz burada arkadaşlarımız için de dik durmak zorundayız. Onlar işten çıkarılmasın, başlattığımız sendikal mücadelemizi tamamlayabilsinler diye buradayız. Tabii ki kendi hakkımızı da geri istiyoruz. İş disiplinini bozacak hiçbir şey yapmadık. İşini yapmayan bir işçiyi hangi yönetici 18 yıl iş yerinde barındırır?"

'KAMUOYU DESTEĞİ GİDEREK BÜYÜYOR'

TARİŞ'te yaratmış oldukları işçi birliği sayesinde mücadeleyi kazanacaklarına inandıklarını ifade eden DİSK Gıda-İş Genel Başkanı Seyit Aslan ise grev süreci ile ilgili şu değerlendirmede bulundu: "İçeride çalışmaya devam eden ve atılan işçiler bir sendikayla masaya oturulması konusunda ısrarlı tutumlarını sürdürüyor. Bu süreçte kamuoyu desteği giderek büyüyor. Sendikalar, kitle örgütleri ve siyasi partilerin önemli bir desteği var. İşveren giderek yalnızlaşıyor. Özellikle Çiğli Organize Sanayi Bölgesi işçilerinin desteği büyük. Önümüzdeki hafta parlamentoya gideceğiz ve sesimizi oradan duyurmaya çalışacağız."

Bu süreçte Çalışma Bakanlığı ve Bölge Müdürlüğü’nün işten atmalar karşısında sessiz kalmasını eleştiren Aslan, "Şu anda sendikalı olduğu için işten atılan 10’dan fazla işletmede direniş var. Hükümetin ve bakanlığın bu işletmelerde sendikal örgütlenmeler nedeniyle yaşanan işten atmalar için bir yanıt vermesi gerekiyor. Hükümetin sendikasızlaştırma konusunda işverenlere karşı yaptırım kararı almasını beklemek en doğal hakkımız. Bu konuda muhalefet partileri de üzerine düşeni yapmalı" dedi.