Nereye gitti bu Sulukuleliler?

Hemen her eski Sulukule mahalle insanı “Hortum Süleyman”ı anıyor. Yeni Sulukule TOKİ evleri tellerle çevrilmiş. Fakat artık o teller işlevsiz. Ortak kanı, fuhuş, uyuşturucu denilerek mahallenin sabıkalandırıldığı. Böylece Kentsel Dönüşüm yapılabilmiş. Eski Sulukule sahiplerinin çoğu gitmiş. Kalanlar ise “aşağı mahallede.” Devriye evleri denilen eğlence evleri, "Buranın alemi çok güzeldi. En kralları gelirdi buraya eğlenmeye” diyerek anlatılıyor ve "Kumkapı gibi bir yer olabilirdi burası” deniliyor. TOKİ'nin Arnavutköy Taşoluk'ta ev verdiği Sulukulelerin büyük bölümü ise oraları çoktan terk etmiş.

Google Haberlere Abone ol

DUVAR - İstanbul Fatih’te bir muhitin adı olan Sulukule daha çok Romanların yaşadığı bir semtti. Bazı kaynaklar, 1054’te Romanların bu bölgeye Hindistan’dan geldiğini yazıyor. Bizans döneminde Hindistan’dan geldiği söylenilen Romanlar, Ortodoks Kilisesi tarafından falcılık ve sihirbazlıkla suçlanınca surların dışında yaşamaya başlarlar. İstanbul'un fethinden sonra ise Romanların, Müslüman olduğu ve hatta sarayın mehter takımını kurduğu biliniyor.

1940’lı yıllara gelindiğinde eğlence evleri oluşmaya başlar. 1950’li yıllarda ise devriye evleri de denilen eğlence evleri en şaşalı dönemlerini yaşar. 1985 yılında Sulukuleliler, Turizm Bakanlığı’ndan “Gösteri Evleri Projesi” onayını alır. Akabinde eğlence evlerinin sayısı artar. 3 bin 500 kişinin çalıştığı eğlence işletmelerinde ek olarak yeni apartmanlar yapılır. Sadettin Tantanın Emniyet Genel Müdürlüğü yaptığı 1990 yılında gelindiğinde ise eğlence evlerine baskınlar başlar.  

1996-97 yıllarında, Beyoğlu İlçe Emniyet Müdürlüğü’nde görevde bulunan ve 'Hortum Süleyman' lakabıyla bilinen Süleyman Ulusoy en çok zikredilen isim olarak Sulukulelilerin hafızasına kazınır. Hatta haber için gezdiğim sokaklarda en çok duyduğum isim bizzat “Hortum Süleyman.” Çoğu Sulukuleli “hepimize kan kusturdu” diyerek anlatıyor o dönemi.

2005 yılında “Sulukule Kentsel Yenileme Projesi” kabul edilir ve yukarıda yazılan bilgiler yok olmuş bir semtin geçmişi olarak yerine sabitlenir. Bakmadan geçilen, hikayesi can yakıcı kimi fotoğrafların öylece duvarda bir yerde durması gibi.

Bir çok insanın eğlenmek için geldiği semti kimileri bir karnaval yeri gibi anlatıyor. Doğru ya da yanlış, rivayet o ki, Sulukule, kimisi için fuhuşun, uyuşturucunun fink attığı bir yerdi. Yaftalanan muhitlerin tek reçetesi kentsel dönüşüm. Kesin olan şu ki, klarnet, keman, darbuka aklınıza gelen Roman kültürüne ait görsel şölene kentsel dönüşümle son verildi.

Bu sebeplerden mütevellit, yaklaşık 10 yıl önce TOKİ, Arnavutköy Taşoluk mevkiinde Sulukuleliler için evler yaptı. Kurayla 340 aileye ev verildi fakat sorun şu ki, bugün o aileler orada yaşamıyor.

ARNAVUTKÖY, TAŞOLUK EVLERİ

Taşoluk, şehrin bir çok ana noktasına uzakta bir yerde. Yeni havaalanı alanına yakın olduğu söylenebilir. Sitelerin başladığı yerde nerede ineceğimi bilmediğim için minibüs şoförüne, “Burada Sulukuleliler varmış. Nerede oturuyorlar?” diye sormuş oldum. Bu derece bilinen bir kültürün insanlarını, nesli tükenen bir canlı gibi aramanın uyandırdığı duygu, hüzün. Ekstra başka bir şey söylemeyeyim.

“Onların çoğu gitti. Olanlar az ilerde” diyor şoför. Bahçeli nizamlı, çok katlı olmayan evler arasında rastlaştığım ilk kişiye yine aynı soruyu soruyorum. Başakşehir’de çalıştığını söyleyen bir beyefendi,  “Çekinmeyecekseniz, sizi AVM gibi bir yere götüreyim diyor: “Orada biri var. Ayakkabıcı.”  Bunun haricinde etraf boş, insan yok.

Gerçekten de geldiğim yer bir AVM değil. Kasabanın içinde kurulmuş küçük bir çarşı gibi. Civarda gördüğüm kadın da yok. Karagümrük Derneği’ne ait bir kahvehanede Cem Büyük Akgül’le konuşuyoruz.Ben AK Partili değilim. Milliyetçi Hareket Partisi ilçe yöneticisiyim” diyor. Pek konuşmaya hevesli değil. Kırmak da istemediğini belirtiyor. Her gelen gazetecinin söylenilenin aksi şeyleri yazdığını iddia ediyor. “İnsanlar mağdur edilmiş, evsiz bırakılmış gibi” diyor. “Hükümet, kentsel dönüşüm yaptı. Kiracılara büyük fırsat doğdu. Hiç bir şeyi yokken, bedelsiz ev verdi. 2+1 evler 50 bin liraya, 3+1 evler de 80 bin liraya verildi. Şu anda bu daireler 350 bin lira” diye devam ediyor.

.

Kime adaletsizlik yapıldı diye sorunca “Esas adaletsizlik mal sahiplerine yapıldı” diyor. Rayiç bedelinden evlerin verildiğini anlatıyor: “Bir Aysel teyze vardı. Oranın yerlisiydi. Maddi durumu çok iyiydi. Kadının evi vardı, belki de 10 odası vardı. Kurada kadına 2+1 ev çıktı.”

Fatih Belediyesi, Fatih’te çalışanlar için ücretsiz servis tesis etmiş. Sadece Sulukule’den gelenler değil orada oturan herkes bu servisten yararlanabiliyormuş. “Sabah 6.30’da servis hareket ediyor. En geç 7.30’da Edirnekapı’da bırakıyor. Akşam da Vatan’dan geri alıyor. 10 yıldır bilfiil devam ediyor bu” diyor Akgül.

Aklımda 10 yıl önce burada ulaşımın belki de hiç olmadığı. Yine de yumuşak geçişlerle sormak gerek. Sanki biraz uzak deyince yanıtlıyor Akgül, “Burada iş sahası da var, ulaşım da. ‘Kar var mı orada?’, ‘Su var mı orada?’ diye soruyorlar. Neyden şikayet ediyor insanlar? Kimse taşınırken beş kuruş ödemedi. Belediye taşıdı buraya. Burayı görmeden zaten sattılar evlerini. Buranın bir düzeni var. Aidatı var. İnsanlar aidatı ödemedi. Ödeseydi. Bunun içinde çevre aydınlatması, kapıcısı var.”

Gelen Sulukule ahalisi aidat, doğalgaz faturası, kapıcı parası vs…  ödeyememiş. Bunu sonrasında kendilerinden de duyacağım.

Akgül, “Emniyet Müdürü Hortum Süleyman 1997-2000 arasında zaten oraları bitirmişti. Ailece çalışırlardı. Bu insanların kültürleri farklıydı. Anlatabiliyor muyum?” diyor. Kayıt dışı konuşuyoruz buralarda. Hortum Süleyman’ın devriye evlerini kapattıktan sonra esas sıkıntıların başladığını anlatıyor Akgün: 

“Mahallenin yüzde 70’i namaz kılar, hacca gitmiştir. Geri kalanı uyuşturucu. Adam kemancıdır ama beş vakit namaz kılar. Sultan Mahallesi’ni (Sulukule’ye Sultan Mahallesi ya da Nesli Şah Sultan Mahallesi deniliyor. F.G.) dışarıdan gelenler karıştırdı.”

Oturduğumuz yerde Sulukule’den gelmiş insanlar var fakat konuşmak istemiyorlar. Hiç girmeyelim o konulara, üzerinden yıllar geçmiş havası var. Konu dışı şeyler konuşuyoruz. O bahsettiğim hüzün berdevam.

UCUZ NERDE BULDULARSA GİTTİLER

Çarşının içinde ayakkabıcılık yapan Serdar Gülcü geçiyor bir ara. “İçeri düştü ama temiz çocuktur” deniliyor: “Burada her dükkana girer çıkar.” Gülcü, 1980 doğumlu. 17 yaşında içeri girmiş. 13 yıl yatmış. “2012’de cezaevinden çıktığım gibi buraya geldim. İçiyordum, o zaman içiciye de ceza vardı” diyor. Bağımlılığıyla ilgili konuşuyoruz. Tedavi görmek istediğini anlatıyor ve daha pek çok şeyi. Çarşıdaki herkes onu hakikaten seviyor. “Kendime zararım, alınca milletin içine karışmam” diyor.

Serdar Gülcü

Gülcü’nün çocukluğu Sulukule’de geçmiş. Şimdi alıştığını söylüyor. Senetleri ödeyemediği için, evi satıp kiraya geçmiş. “Sıfırdan çevre edindim” diyor. Gelenler geri dönmüş. “Ucuz nerede buldularsa gittiler. Kimse kalmadı. Çamur bataktı buralar, böyle gelişmemişti daha. İş için gidip gelemiyorlardı. Ayak uyduramadılar. Şu zaman olsaydı, belki dururlardı. O zaman asfalt bile yoktu” diyor. Az ötemizdeki Cem bey, bu sözlere itiraz ediyor. Öte beriden laflar üst üste geliyor. Orta yol bulunup, “Böyle değildi, şimdi daha iyi” deniliyor.

Gülcü, sabıkası olduğu için işe alınmadığını anlatıyor. Eğer belki işe alınmış olsaydı evini satmak zorunda kalmazdı diye düşünüyor. “Annem kredi çekti, ödeyemedik. Orası şöyleydi, bir ekmeği alıp eve gidiyordum. Gömlek, ayakkabı alır, çıkar arka mahalleye satardım. Burada böyle bir şey yok. Yalan söylemeyeyim, elektrik, su parası vermiyorduk. Kaçak. Oralar öyleydi. Burada en fazla 2 yıl daha oturabilirim. Veremem parasını. İş imkanı yok. Yeni yeni Arnavutköy’de başladı…”

FATİH, SULUKULE TOKİ EVLERİ

Bir kaç gün sonra Edirnekapı-Fatih arasında, Sulukule’nin yıkılıp yerine yeni evlerin yapıldığı yerdeyim. Evlerin çevresi tellerle çevrilmiş fakat teller eskiden kalma. Niyesi içeride anlatılacak. Kiralar 2 bin-2 bin 500 arası. İçeride bir çok dernek var. KADEM (Kadın ve Demokrasi Derneği) ve Yetim Derneği ilk gözüme çarpanlar. Burada oturan sonrasında mücbir sebeplerle aşağı mahalleye taşınanlardan öğreneceğim ki eskiden hiç girilemiyormuş bu bölgeye. Kavgalar olmuş. “Siz kimsiniz de benim mahalleme beni almazsınız” şeklinde. Teller duruyor. Güvenlik görevlileri gitmiş. Görevlilerden geriye kulübeler kalmış. Enteresan bir beceriksizlik hali. Semte “itibar” monte edilememiş.

KADEM’deki bir yetkiliye burada daha çok kimlerin oturduğunu soruyorum. Suriyeliler diyor. Hatta bir kaç ailenin aynı evde yaşadığı dairelerin de olduğunu söylüyor. Evet, gördüğüm kadarıyla da burada daha çok Suriyeliler var.

EVLERİN ÇOĞU SATILIK

Hasan Açar, Emekli din görevlisi. 5-6 yıldır burada oturuyor. Erzurumlu. “Anadolu’dan parası olanlar geliyor, alıyor. Genelde Araplar, Suriyeliler alıyor buraları kızım” diyor.

Hasan Açar

Evleri gösteriyor. “Dış görünüşlerine bakma. Beş para etmez. Çoğusu tadilat görüyor. Gez, dolaş. Boş çok. Satılık çok. Bir işe yaramaz anacım” diyor. Hakikaten evlerin dışı şimdiden dökülmeye başlamış. Yakınlarda Suriyeli biri öldüğü için Kuran okumaya gittiğini anlatıyor. Kutu gibi evler de varmış, büyük evler de.

Eski Sulukule'yi soruyorum ona. “Şimdi bak, sen benim evladım yaşındasın” diyor. “İmkan yoktu. Sen böyle gez burayı. Öyle bir yerdi. Devletin hatası olmadı mı? Oldu. Adam diyor ki, benim bahçeli evim vardı, iki dairem vardı bana bir daire verdiler.”

TERBİYE EDİLDİ BURALAR

Evlerin içinde yer alan emlakçıda dev bir Recep Tayyip Erdoğan resmi asılı. Sokağa bakan bahçesinde eşiyle oturan emlakçıya soruyorum. Çoğu gitti, kalanı aşağı mahallede diyor. Çay içer misin sorusuyla, nefes molası için oturmuşken, sokaktan geçen bir kadın sigara istiyor. “Aradığınız kan burada” diyor emlakçı. Serap abla (belki de adı bu değil) “Nasılsınız güzel bayan” diye söze giriyor. Belli ki buraların müdavimi. Sigarasını yakıyor. Derdimi anlatıyorum ona. Anlatmaya başlıyor. “Romanız biz. Eski buranın insanıyız. Doğma büyüme buralıyım. Yıkıldı evlerimiz, hepimiz kaldık sokakta. Kiralarda orada burada.”

.

Serap abla, “Buralıyız. Bizimdi buralar” cümlesini bir kaç kez tekrarlıyor. Ses tonu nağmeli ve her daim imâlı. Abartı değil hakikaten filmlerden çıkmış gibi. Geçimini Balat sahilinde mendil satarak kazanıyor. Taşoluk’a gitmiş. Geri gelmiş. “Verdik onları geri. Nerden ödeyeceğiz onları. Bu mahalle bizimdi. Güzelim mahallemdi. Biz burada oturuyorduk. Şimdi güzel oldu mu buralar?” Serap abla konuşurken buraya yazamayacağım gani gani sıfat kullanıyor.

Devam ediyor: “Şimdi biraz tabi terbiye aldı. Lüks oldu. Bizim zamanımızda böyle değildi. Gecekonduydu evlerimiz. Güzel bayan, garip insanlardık biz. Eğlencelerimiz vardı. Geldi geçti artık. Ben 64 yaşındayım. Biz buranın eski dansözleriyiz. Tarihi yerdi burası. Bazı memurlar geldi, kapadılar yerlerimizi. Yıkım geldi, çadırlarda yattık.”

HUDUT GİBİ DEMİR KAPI KOYDULAR

Serap ablanın oğlu 15 yıldır içerde. Mahalle insanıyla kavga etti diyor. Oğlu görür diye fotoğraf vermek istemiyor. Kızar diyor. “Çoğu komşu dağıldı. İki katlı binam vardı. Benim kendi evimdi. Bizim evimizi satan herifler indirdi paraları. İster alın, ister dönüşümle size verelim dediler. Herkes sattı. 10-20 bin liraya ev mi satılır? Ben evimi 30 bin’e sattım. Şimdi en aşağı 500 yüzer milyar buralar.”

.

Esas aşağı mahalleye inmemi tembihliyor. “Sultan mahallesi aşağısı. Burası, orası hiç fark etmez. Hudut gibi güya demir kapı koydular. Giriyorsun mesela Bulgaristan gümrüğü. Ortada tel var.”

Eski mahallesinde ama bambaşka bir yer olmuş bu yerde Serap abla ne hissediyor? “Ah diyorum, evlerimizi aldılar. Zengin Suriyeliler oturuyor burada. Arabalar sıfır. Özlemez miyim? Hayal ediyorum” diyor.

Baştan bana kızma diyerek söze giriyorum. Eskiden buralara girilmezdi, sen dolaşamazdın diyen oldu. 'Başka işler' döner miydi burada?

'BURASI BANKAMATİKTİ, TUTAMADIK PARAYI'

“Yok be” diyor. “Yalan. Semtimizin çocukları efendidir, yakışıklıdır. Kızlarımız erkeklerimiz güzel giyinirler. Hepsi de temizdir. Yamyam değiliz ki biz. Bakma sen ben karayım.” Göğsünü açıp tenini gösteriyor. “Bak açık. Ellerim, ayaklarım, yüzüm güneşten yandı. Kaç senedir geziyorum. 5 senedir. Çok eskiden, ben çocuktum o zaman. Mahallede bir cinayet olmuştu, deli bir abi vardı. Niyazi Bakkal’ın sokağında. Polis öldürülmüştü orada. İlk zamanlar yeni yetişen delikanlılar yaptılar. Buranın alemi çok güzeldi ablam. En kralları gelirdi buraya eğlenmeye. Amerika’dan petrol kralları Arap, Kürt, Laz, Amerikalı her ülkeden insan geliyordu. Bir arabalar dizilirdi böyle Edirnekapı Camii’sinden, Vatan’a kadar uzanırdı. Artistlerin hepsi geldi. Hiç aklına gelmeyecek insanlar geldi. Bir Türkan Şoray gelmedi. O da bizim mahalleliydi. Kardeşi Nazan Şoray bile geldi. Burası bankamatikti. Tutamadık parayı. Çok para kazandık. Evler yerler aldık ama tutamadık.”

Serap abla da “Hortum Süleyman”dan bahsediyor. “O kapattı bizim yerlerimizi. Ne güzeldi buralar. Bütün müşterilerimizi, kızlarımızı dövdü. Elimde rakılar vardı, siniyle hani. Meydancılık yapıyordum. Masalara içkiler koyuyordum. İki tane sopa attı. Rakılar düştü. Herkesin kapılarını kırdı. Aksaray’ı, Kasımpaşa’yı, Beyoğlu’nu kuruttu. Herkesi dövdü.” Siftah istiyor Serap abla. Bozuk para yok. Ben bozdururum diyor. Çantasını bırakıyor. “Gerek yok Serap abla” deyince, emlakçıya bakarak “Anladı bak, güven olsun diye…” İki dakikaya geliyor Serap Abla. Balat’a gitmek üzere yola koyuluyor sonra da. Fotoğrafını arkadan çekmek için bir kaç saniye düşünmüyor değilim ama az evvel birbirimize yaptığımız nezaket jestlerini ikimiz de görmüştük.

NESLİŞAH MAHALLESİ (AŞAĞI MAHALLE)

Herkesin “aşağıdalar” dediği yerin özelliği bir zamanlar buradaki insanların yukarı mahallede oturmaları. Yukarda, “konuş” diye tarif ettikleri yer sağdaki kahvehane. Meramımı, amacımı özet geçince kahvehanenin önündeki  taburelere oturmuş oluyoruz.

SULUKULE'Yİ KAPATMAK İÇİN LEKELEDİLER

Cenk Kocaeli, baştan “biz arkadaşız, rahat ol” diyor. İlk defa duyduğum bu hitap, sanırım hep aklımda kalacak. 71’den beri mahallede oturuyor. “Şimdi Sulukule diye bir şey kalmadı” diyor. Rahat soruyorum, buralar nasıldı diye. Yani denildiği gibi mi? “Sulukule’yi kapatmak için burayı sabıkalı gösterdiler. Mahsustan böyle bir şey çıkardılar. Sen de bizim kardeşimizsin, arkadaşımızsın. Burada bir tane suçlu görebiliyor musun? Bak burada oturuyoruz. Seni rahatsız eden oldu mu? Burada bir şey mi içiyorlar, satıyorlar, dağıtıyorlar? Lekelemek için böyle bir şey çıkardılar. Benim mahkemem var. Burada iki kişiyi dövdüm.”

Niye dövmüş. “Ailemle beni yukarıya sokmadılar. Dediler, arkadan dolaşacaksınız. (Güvenlik görevlisi. F.G.) Çoluğum çocuğum burada büyümüş. 20 yaşında kızım var. Giremezsin, dediler. Neden giremem dedim. O bana vurmaya başladı, ben ona derken 4 senedir sürüyor mahkemem. Şimdi rahat girilebiliyor ama baştan mahallenin ortasını tellerle çevirmişlerdi. Terbiyesizlikti.”

.

Kocaeli, evini 6 milyara sattığını söylüyor. “İhtiyaç vardı. Çeribaşı oluyor bizim mahallemizde. Sizin gibi insanlarımız geldiğinde o konuşuyor. Kimse konuşmaz, o konuşur. Bizi savunur yani. Biraz daha onlar yaktı başımızı. Kendilerini sağlama aldılar, bizi bağladılar yani. Başımıza bunu kim açtıysa, çoluğun çocuğun hakkını alan delikanlıysa buraya gelsin.”

Söz sanki gelmiş gibi o soru geliyor: Erdoğan’ı seviyor mu buranın halkı? “Ben seviyorum Erdoğan’ı. En azından kafamıza bomba düşmüyor. Oğlum asker. Ondan seviyorum. Yoksa her şeye zam var. Böyle insan sevilir mi?”

TOPLU PARAYI GÖRÜNCE HERKES EVİNİ SATTI

Hakan Yağmur, 47 yaşında. “100 kişi varsa burada 80 kişisi Taşoluk denen yere gittiler. Orada tutunamayınca geri döndüler. Karagümrük, Keçiler, Balat tarafına. Buranın insani cahil. Okuma yazma yok. Toplu para hiç görmemişler. 10 bin lirayı 20 bin lirayı büyük para sandılar. Toplu parayı görünce herkes evini sattı. İş işten geçtikten sonra durumu anladılar ama neye yarar” diyerek anlatıyor başlarına geleni.

Hüseyin Uzunboylu(Solda) ve Hakan yağmur

Yağmur, “Burada doğduk, burada büyüdük” diyor. Buralar nasıldı deyince: “Çok roman mahallesi gördüm ama burası gibi birbirine sahip çıkan mahalle görmedim. Bizim mahallemizde olmaz. Çok özür diliyorum. Sana bakarlar, güzelsin, çekicisin diye ama kimse seni rahatsız etmez. Seni tanısınlar, tanımasınlar sana sahip çıkarlar. Başka Roman mahallelerinde bu olmaz. Çoğu semtte kötü kötü şeyler oluyor. İstismar falan. (kısık sesle söylüyor) Bu mahallede öyle bir şey olursa doğrarlar adamı.” 

KUMKAPI GİBİ OLABİLİRDİ

Bunun yerine ne yapılabilirdi buraya? “Çok da okumuş insanlardan burası daha kültürlü” diyor Yağmur ve “devlet başka ne yapabilirdi” sorusunu yanıtlıyor: “Kumkapı nasıl? Ailece gidiyorsun, eğleniyorsun. Buraya da öyle bir şey yapılabilirdi. 10- 20 bin liralarla insanlarımızı kandırdılar. Annem 65 yaşında.  Ne A’yı tanır ne B’yi. Anneme git, biraz dert yan. Neyi var neyi yok verir sana. Suç oranı yüksek diyorlar? Bak, doğru ama biz birbirimizle kavga ederiz. Yarım saat sonra bir şey kalmaz. Kin yok buranın insanında. 40 kat yabancı oturuyor şimdi orada. Bizim mahallemizde, düşün. 15 bin liraya sattık. Niye? Çoğunluk oldu mu tek başına barınamazsın. Yer, yurt vereceğiz diye bizi kandırdılar. Taşoluk’ta evler vereceğiz size. Oradakilerin çoğu evlerini sattı, geri geldi. Dağın başı orası. Çoğuna da ev verilmedi. Tapusu olmadığı için. Tapu olmayınca hiç bir şey savunamıyorsun.”

Muhammed Furkan, Marmara Üniversitesi, Takı- Tasarım mezunu. Söze giriyor: “En büyük suç burada eğitimsizlik. Kültür farkı var. Dışarıdan önyargıyla baktıkları için öyle oluyor. Yoksa, genel kültürümüz onlardan daha iyidir. Çok okuyan mı bilir, çok gezen mi? Çok gezen bilir. Yaşayarak öğreniyorsun çünkü. Uygulamalı. Mahallenin üçte ikisini sattılar. Tarihi vardı buranın. Festivaller yapılabilirdi, standlar kurulabilirdi.” Muhammed hazır cevap, uçlarda zekaya sahip biri. “Sen fenasın” denilen türden. Daha sonra mahallede dolaşırken bana eşlik edecek. Buradan bilhassa ona teşekkürler.

SAATLİK YAŞAR BURADAKİ, GÜNLÜK DEĞİL

Hüseyin Uzunboylu, Siirtli olduğunu ve 40 yıldır bu mahallede oturduğunu söylüyor. Eski pazarcı. “İstanbul’da çıkmadığım pazar yok. Burada huzurluyum” diyor. “Kızım, plan yanlış. Buradaki insanlar mağdur olmamalıydı. Bizim buranın insanında hata var. Ev olmayana da ev verdiler. Açık konuşayım. Bende neyse o. Oralara gittiler. (Taşoluk’u kast ediyor. F.G. ) Kapıcı, elektrik, su parası var. Onlara ağır geldi. Kalktılar sattılar evlerini. Alışık değiller. Elektrik, su parasını vermeye. Durumları yok. Bu nedendir? Cahillikten. Satanlara üzüldüm. Sonuçta mahalle insanıydı. Benim cenazeme gelecek çünkü. İnsanlık, yardımlaşma burada. Burası köy. İstanbul’un en güzel yeri burası. Saatlik yaşar buradaki günlük değil.”

Uyaran olmadı mı deyince az ötede oturan biri yanıtlıyor: “Sen daha fazla paraya satıyorsun ben az paraya satıyorum diye uyardılar. Başka uyaran olmadı. Hani diyorlar ya. Kültür falan. Dümen. Parayı gören mahalle insanını sattı.”

“Kendi mahallen gibi gez” diyorlar. “İhtiyaç olursa haber et, buralardayız…” Kahvehaneden ayrılıp mahalle içlerine giriyorum.

ÖDENİYOR, ÖDENİYOR BORÇ AYNI

Nurcan teyze, mahallenin bakkalı. Doğma büyüme mahalleli. Mülayim, gülümseyerek konuşan kadınlardan. Hatayı Sulukule’yi yıkmakla yaptılar diyor. Kiracıların Taşoluk’a gönderildiğini söylüyor. Onlar mağdur olmasın diye. “Sulukule kalabalıktı, canlıydı. Eğlence yeriydi. Su satıyordu, yiyecek, giyecek satıyordu buranın insanı. İçerde çalışanı vardı. Çalgısı çengisi vardı. Birden çekilince herkes muallakta kaldı. Ondan sonra suça yönelim daha fazla oldu tabi. O zaman fuhuş var deniliyordu ama bize bir zararı yoktu. Buranın insanı orada bir şeyler satarak geçiniyordu. Kardeşim, Taşoluk’a gitmişti. Ödüyor ödüyor borç aynı. Onun ödedikleri faiz oldu. Enflasyona bağlı artıyor dediler. En sonunda o da sattı. Burada okuyanı, çalışanı, dinine düşkün olan hepsi var. 72,5 millet derler ya…”

.

Erdem Dinç, 20 yaşında. Adile Sadullah Mermerci Polis Meslek Yüksekokulu’nda okuyor. Evlerini kiraya vermişler. “Kentsel Dönüşüm açısından doğru da bizim halkımız açısından yanlış oldu. Kandırıldılar. Evi olana ev vereceğiz dediler. Kura da çekilmişti. Vermediler. Uyuşturucu, gasp vardı daha önceleri ama Allah razı olsun, Reis temizledi buraları” diyerek anlatıyor. 2009 yılında Taşoluk’a gitmişler. “Dağdı oralar. Şimdi yine iyiymiş diyor. Çalışacak alan yoktu” diyor.

'TEMİZLENDİ DİYORLAR, ORADAN ÇIKARTILAN 2 MAHALLE ARKAYA GİTTİ'

Nuri Künteci, Müzisyen. Sulukule Derneği ile birlikte Kumkapı’ya gidiyor. Hem çalıyor hem söylüyor. İş aradığını söylüyor Künteci. Bir grubu da var.

“Hiç iyi yapmadı devlet. Mahvetti. Temizlendi diyorlar ama oradan çıkartılan iki mahalle arkaya gitti. Gene aynı şey. Oraya Küçük Suriye diyorlar. Suriyeliler var orada” diyor.

Gençler kendi aralarında konuşuyor. İddiaya göre yeni evlerin içinde yasa dışı işler dönüyor. Hatta içerde uyuşturucu operasyonu yapıldığı da söyleniyor. (İlgili haber taramasında öyle bir habere denk gelmedim) “Niçin yaptılar orayı biliyor musun? Rahat bir şekilde kapattılar ya…” diye ekleniyor. Bu yalnızca bir iddia ama genel olarak kulağa zekice geliyor.

'FUHUŞ DEDİLER BURASI İÇİN, MAHALLEYİ ÖYLE YIKTILAR'

Bir dükkandayız. İsmini vermek istemiyor konuştuğumuz son kişi. Anlattıklarına bakılırsa vermeyelim de zaten. Sulukule evlerinin altını kast ederek, “Bizanstan çıkan şeyler alındı. Evleri gördünüz mü? Tıklık tıkış. Balkon yok. Bu dairelerin hiç birisi yaramaz. Güzelim mahalleyi mahvettiler” diyor.

“Mustafa Demir mahvetti buraları. Babaannemizden kalma, 100 metrekare yerimiz vardı. 2+1 ev verdiler. 300 milyar da borçlandırdılar. Efe tüfe olayı var, 300 milyar da sabit kalmıyor. Küçük Suriye oldu orası zaten. Ödedikçe borçlu kalıyoruz. Kura çekildi. Murada ne çıkarsa. Borcu ödemek için mecbur kiraya verdik. Günlük geçiniyor buradaki insanlar. Yeri geldiğinde günlük yok. Fuhuş dediler burası için. Mahalleyi öyle yıktılar.”

Hortum Süleyman yine anılıyor: “12’den sonra dışarı çıkanı hortumla dövüyormuş. Millete kök söktürmüş. Tarihi yerdi orası. Erdoğan, kendi mahallesini neden yıkmıyor? Kasımpaşa’yı, Hacıhüsrev’i. Bütün uyuşturucunun döndüğü yer orası.”

Mahallede kömür, erzak yardımı yapılıyor. Sille hemen tüm mahalle AKP seçmeni. Gençlerden birinin dediği gibi “Abla buralar hep bozuk lamba.”

Zamanında Cübbeli Ahmet’de vaaz verirmiş mahallede. Hatta “Bataklığımın gülü” dermiş Neslişah Sultan Mahallesi için. Din, rant, tutunmaya çalışan insanlar, adıyla sanıyla bilinen bir kültür… Haliyle doğru, yanlış, adalet, resmi suç ve resmi olmayan suçlar iç içe.