Kisir köyü 'Kanser Köy' yaptılar!

Söke'nin Kisir Köyü'nde "'Kisir Köyü'nde Uranyum Madenini Konuşuyoruz'' adlı panel ve söyleşi düzenlendi. Köylüler, köylerinin adını 'Kanser Köy' yapan haberlere gösterdi.

Google Haberlere Abone ol

DUVAR - Söke Çevre Platformu (SÖKEÇEP) tarafından Dünya Çevre Günü etkinliği olarak, Söke'nin Kisir Köyü'nde "Kisir Köyü'nde Uranyum Madenini Konuşuyoruz'' adlı panel ve söyleşi düzenlendi. Etkinliğe, Ege Çevre Platformu (EGEÇEP), Kuşadası Çevre Platformu ve Aydın Çevre Platformu üyeleri ve çevre gönüllüleri destek verdi.  Muhtar Baki Suna'nın kahvesinde gerçekleştirilen panele Avukat Arif Ali Cangı, Prof. Dr. Ahmet Şaşmaz, Prof. Dr. Ali Osman Karababa, Yard. Doç. Enver Yaser Gül ve Prof. Dr. Alper Öktem konuşmacı olarak katıldı. Medyada, 'Kisir Köy' olarak anılmaktan rahatsızlık duyan köylüler çok az katılım gösterdi.

Çevre ve sağlık sorunlarına duyarlılık ve farkındalık yaratmayı amaçlayan etkinliğin açılış konuşmasını yapan avukat Arif Ali Cangı, elde edilen verileri bilgilendirme yapmak ve bundan sonra neler yapılabileceği konusunda bir yol haritası belirlemek amacıyla bu paneli gerçekleştirdiklerini,  söyledi.

merkür11

'KÖYÜMÜZÜN ADI 'KANSER KÖY'E ÇIKTI'

Kisir'deki uranyum kirliliğinin geçtiğimiz günlerde 'Kanser Köy' başlığı ile medyada yer alması nedeniyle, köylülerde, "Köyümüzün adı kanser köye çıktı, yetiştirdiğimiz tarım ürünlerini satamayacağız" kaygısı yarattığını ifade eden Cangı, ''Bu anlaşılabilir kaygıyı anlayışla karşılamak gerekir. Ancak kaygıları giderme telaşı içinde gerçekler de gölgelenmemeli'' dedi.

Resmi bilgilere göre MTA tarafından bölgede 1963 yılında 522 metre sondaj, 13 adet yarma, 1982 yılında ise 910 metre sondaj yapıldığını belirten Cangı, ''2013 yılında olayın çevre hareketinin gündemine gelmesi üzerine yapılan sondaj kuyularının gereken düzenleme yapılmadan doğaya terk edildiği gözlemlenmiş, sahada yapılan radyasyon ölçümleri ise normalin üzerinde çıkmıştır. 2013 - 2014 yıllarında olayın gündeme gelmesi üzerine Türkiye Atom Enerjisi Kurumu (TAEK) bir takım ölçümler yapmış, radyasyon değerlerini olağan seviyede bulmuştur. TAEK'in ölçüm sonuçları ile bağımsız bilim insanlarının ölçümleri örtüşmüyor. Olay şimdi yeniden gündeme gelince TAEK köye RESA ölçüm istasyonu kuracağını, Sağlık Bakanlığı ile Radon izleme çalışması yapacağını bildirdi '' dedi.

'URANYUMUN SAĞLIK AÇISINDAN OLUMSUZ ETKİLERİNİ İNCELEYECEĞİZ'

Manisa Köprübaşı'ndaki uranyum maden sahasında çevresel etkiler üzerine çalışmalar yapan Fırat Üniversitesi Jeoloji bölümünden Prof. Dr. Ahmet Şaşmaz '' Toprak ve sudaki uranyumun sağlık açısından olumsuz etkileri kapsamında Köprübaşı'nda yaptığımız çalışmaların burada da yapılması gerekiyor. Bir doktora öğrencimle de buradan aldığımız örneklerin ölçümlerini değerlendirdik. Önümüzdeki dönemde bunlarla ilgili çalışmalar yapmayı düşünüyoruz'' dedi.

Türkiye'de farklı bölgelerde uranyum yataklarının olduğunu belirten Şaşmaz '' Türkiyenin en büyük yatağı Yozgat-Sorgun, ikinci büyük yatak Manisa Köprübaşı rezerv yatağı, üçüncü büyük bölge ise Aydın ve Söke Bölgesi'nde ki uranyum yataklarıdır.Köprübaşı uranyum yataklarını düşündüğümüzde Salihli, Turgutlu'dan Gediz Ovası'na kadar olan bölümdeki alan kirlenme ihtimali yüksek olan bir alandır.

Köprübaşı'ndaki yataklarda da Kisir Bölgesi'ndeki gibi gnays dediğimiz çok eski kayalar var. Bunlar metamorfize olmuş kayalardır ve içlerinde uranyum miktarı oldukça yüksektir. Köprübaşı'ndaki yataklar düz alanda oluşurken, Kisir'deki yataklar dağlarda ana kayanın içinde oluşmuş yataklardır. Dolayısıyla eğer o alanda uranyumla ilgili bir kirlilik varsa muhtemeldir ki belli derinliklerde, dere yataklarında uranyum zenginleşmesi olabilir. Bu yüzden gerekli analizler mutlaka yapılmalıdır''

1952 yılında bu köyde doğduğunu söyleyen Orhan Akman ise Gazete Duvar' a yaptığı açıklamada şunları söyledi:

''İşim gereği uzun zamandır Söke'deyim ama bugüne kadar köyümle bağım hiç kesilmedi. Bütün ailem burada yaşıyor. Babam 89 yaşında ama bu köy o kadar eski bir köy ki kuruluş tarihini o bile bilmiyor. Yerel basında, gerek ulusal basın da ''kanser köy'' olarak oluşturulan bir algı var. Bu tamamen yanlış. Dünyanın her tarafında kanser vakaları var ve ölüm nedenleri içinde bu oranlar çok yüksek. Beş parmak dağlarının eteklerinde, Kisir'in bir bölgesi olan bu yerdeki maden kuyularından, olması mütevellit sızan radyasyonun sadece bu havzada yaşayan Kisir köyüne ait olmaması lazım.

'MAALESEF KİSİR AFİŞE EDİLDİ'

Kisir köyüne 3-4 km mesafede en az 10 tane köy daha var. Maalesef haber yapan arkadaşlar sadece Kisir'de olan kısmını afişe ettiler. Bu söylediğim bizim köyümüz afişe edildi de başka köyler niye afişe edilmiyor şeklinde sakın yanlış anlaşılmasın. Yani bu analiz çalışmaları yapılmadan teşhis koyma olayı yanlıştır.Nasıl bir doktora gittiğinizde doktor sizden kan, röntgen gibi bir takım tahliller istiyor ve sonra teşhis koyuyorsa buradaki durumda öyle olmalıydı'' dedi.

Muhtarın ve buradaki bütün uzmanların yaptığı çalışmaların çok kıymetli olduğunu ancak sonuçları görmeden basının koyduğu erken teşhisin köylüye zarar verdiğini vurgulayan Akman sözlerini şöyle sürdürdü ''Doğada sadece bizler yaşamıyoruz. Çevre sağlığı açısından bir sorun varsa bu mutlaka ortaya çıkarılmalı ve sonra da önlemlerin alınması lazım.Benim söylediklerim köyün yüzde yüz değilse bile çoğunluğunun görüşüdür. Köylü bu çalışmalara karşı değil ama neden araştırmalar sonuçlanmadan böyle ''kanserli köy'' gibi bir isim konuyor.

Bizim köyümüz karpuz, yer fıstığı ve domatesle isim yapmış bir köy. Şimdi pazarda nerelisin denildiğinde Kisir köy denildiği zaman burası ''Kanser Köy'' diyerek ürünü almaktan vazgeçiyor. Bu haberlerden sonra köylü artık pazarda Kisir köylü olduğunu gizlemeye başladı. Doğduğu yerin, yaşadığı bölgenin, dağıyla, taşıyla, ürünüyle övünmesi gerekirken, köyünün adını söyleyememesi insanın aynı anasının babasının kim olduğunu söyleyememesi gibi bir şey, bu ağır bir şeydir.Kaldı ki bütün ölümlerin sebebi kanser demek biraz gerçek dışı... Bunu söylemek için çok erken. Bu köyde ki ölümlerin tamamı kanser vakasından değil.''