Karkamış'tan savaş izlenimleri

Türkiye tarafından aralıklarla top atışı yapılıyor. Topların düştüğü tepelerde hareket yok. Karkamış tarafından bir patlama sesi geliyor. Dürbünle savaşı izleyen köylü ayağa kalkıp dürbününü o yöne doğrultuyor. “Neco, Başkan’ı ara” diye talimat veriyor, “Nereye düştüğünü öğren.”

Google Haberlere Abone ol

KARKAMIŞ - Aracımız Gaziantep’in Karkamış ilçesinin içine doğru ilerliyor. Hayalet kasaba derler ya öyle ürkütücü bir sessizlik var havada. Karkamış’ı bilen gazeteci arkadaşım Cerablus’tan en iyi görüntüyü mezarlık bölgesinden alabileceğimizi söylemişti, oraya doğru ilerliyoruz. Gazeteciler için tahsis edilen tepe hem çok uzak hem de Cerablus oradan hiç görünmüyor çünkü.

Ancak hemen arkamızda bir polis aracı beliriyor. Kibarca durdurup kim olduğumuzu soruyor polis memuru. Sonra yine kibarca, ama çok net uyarıyor. “Savcı beyin kesin talimatı var, içeri girerseniz, birliklerimizi çekerseniz gözaltına alacağız.” IŞİD’in keskin nişancılarını hatırlatarak, istasyonun, mezarlık bölgesinin tehlikeli olduğu yönünde uyarlar da yapıyor.

Polis aracı Karkamış’ın çıkışına kadar eşlik ediyor bize.

YOLDAYKEN KARKAMIŞ’A HAVAN DÜŞTÜ

Yukarıya, gazetecilerin toplandığı tepeye giden bozuk yolu çıkarken duyuyoruz patlama sesini. Arabadan inip dumanın yükseldiği yere bakıyoruz. Emniyet Müdürlüğü’nün, Hükümet Konağı’nın bulunduğu bölgeye bir havan mermisi düşmüş. Devamı gelebilir diye endişeleniyoruz, ama devamı gelmiyor ve saatler sonra merminin parka düştüğünü, patlamadan dolayı can kaybının olmadığını öğreniyoruz.

Gazetecilerin konumlandığı tepe çok sıcak. Muhabirler ancak canlı bağlantılar sırasında canlanıyor.

Arada bir patlama sesi duyuluyor. Bunlar kontrollü patlatılan mayın mı yoksa başka bir şey mi kimse bilmiyor. Bölgeyi avucunun içi gibi bildiğini iddia eden kimi gazetecilerin teorileri üçüncü cümleden sonra çürüğe çıkıyor.

KOLTUKLARA OTURUP SINIRI GÖZLÜYORLAR

Bölgede devriye gezen jandarma ve polislerin dikkatini çekmeden eski adı Çakıroğlu olan yeni adıyla Karanfil köyüne geçiyoruz. Köy, sınıra 200 metre kadar uzakta. Köy terk edilmiş gibi, kimse yok sokakta, evler sessiz…

Derken evlerden birinin damında birkaç adam görüyoruz. Evin avlusunda biri yaşlı iki kadın var, selam verip dama çıkan merdivenlere yöneliyoruz.

Damda yaşlısı genci altı adam var. Koltuklara, sandalyelere oturmuş sınırı gözlüyorlar. Birinin tabancası koltuğun üstünde duruyor. Dürbünle bakan adamın belindeki silah da açıkta…

Sınırın öte yanında Türkiye’ye ait bir tank ile bir iş makinesi görünüyor. Dürbünle bakan adam köylü heyecanlı, gördüğü her kıpırtıyı, nedense, 'Neco' diye seslendiği birine anlatıyor sadece. “Askerimiz tankın üstüne çıktı Neco” diyor, “Allah'ına kurban askerimizin Neco, hiç korkmuyorlar.”

Karşının tepelerinde, evlerinde, IŞİD’e ait olduğu anlaşılan mevzilerde kıpırtı yok.

KÖYDEN ÇIKARILIYORUZ

Türkiye tarafından aralıklarla bir iki top atışı yapılıyor. Topların düştüğü tepelerde hareket yok.

Sonra Karkamış tarafından bir patlama sesi daha geliyor. Dürbünle bakan köylü ayağa kalkıp dürbününü o yöne doğrultuyor. “Neco, Başkan’ı ara” diye talimat veriyor, “Nereye düştüğünü öğren.”

Neco telefonda biriyle konuşuyor. “İlçede bir şey yok” diye bilgi veriyor. “Belediye başkanını mı aradın” diye soruyorum. “Yok” demekle yetiniyor adam, arkasını dönerek konuşmak istemediğini gösteriyor.

Bir saate yakın damda sınırın öte yanını gözlüyoruz. Derken dürbünle bakan adama telefonda biriyle konuşuyor ve “Damdan inmemiz için beş dakikamız var beyler” diyor.

Neden?

Hiçbir açıklama yapmıyor. Birlikte iniyoruz. Onlar eve giriyor, biz köyün içine dalıyoruz, sınırı görebileceğimiz iyi bir yer arıyoruz. Ama az sonra Neco geliyor, aldığı talimat nedeniyle sesi gergin, “Köyü terk edin” diyor, “Başımızı belaya sokacaksınız.”

Tartışmanın manası yok.

Köyden çıkarken jandarmaya yakalanıyoruz. Astsubay uyarıyor bizi, “Size ayrılan bölgeye gidin, yoksa gözaltına alırım. Birliklerimizi sakın çekmeyin"

GÖZALTI VE KÖYLÜLER

Arabayla sınırı yakından görecek bir yer bulmaya çalışıyoruz. Polise yakalanıyoruz bu sefer. Onlar da tepeye yönlendiriyor. Ama bizde de inat var, o tepeye çıkmayacağız.

Kıvırcık köyüne giden yola girerken jandarma aracının peşimizden geldiğini fark ediyoruz. Kaçacak yer yok! Birkaç adam bir masanın etrafında oturuyor, onlara doğru ilerliyoruz.

Jandarma hemen arkamızda duruyor. Kimliklerimiz toplanıyor, astsubay çok kızmış, “O kadar uyardım sizi” diyor. Başımıza bir asker bırakıp gidiyor. Başka bir araç gelip alacakmış bizi.

Harekata katılacak ÖSO’nun güçleri Kıvırcık köyünün aşağısındaki ağaçlık alanda toplanmış, harekatın başlamasını burada beklemişlerdi. Köylüler konuyla ilgili bilgi vermiyor, belki bizi bekleyen asker yüzündendir diye düşünüyorum.

Asker endişeli, içine kapanmış genç bir adam. Sorularıma ya “bilmiyorum” diye cevap veriyor ya da hiç konuşmuyor.

Başka bir jandarma aracı geliyor, “Aracınızla bizi takip edin” diyor astsubay. Peşine takılıyoruz. Ana yolda bir subay bir kez daha uyarıyor, “Tepeye gidin” diyor.

KIVIRCIK MI DEĞİL Mİ?

Tepeye çıkmadan önce yarım saat uzaktaki Nizip’e gidiyoruz. Cerablus’un bir kısmının ele geçirildiğini de burada öğreniyoruz. Nizip’ten ayrıldığımızda Cerablus tamamen kontrol altına alınmıştı.

Tepe de ise değişen bir şey yok. Hava sıcak ama güneş hükmünü kaybetmiş, artık yakmıyor.

Kıvırcık köyünün IŞİD’in elinden alındığı yönünde bilgiler dolaşıyordu medyada. Kıvırcık denilen köyün adının aslında Karakuyu olduğu söyleniyordu, ancak  gazetecilerin bir kısmı ısrarla bunu kabul etmek istemiyordu.

FATMA ŞAHIN'İN ZİYARETİ

Karanlık çökerken Gaziantep Büyükşehir Belediyesi Başkanı Fatma Şahin bir heyetle gazetecileri ziyaret ediyor. “Size tatlı getirdik” diyor. Etrafını saran gazetecilerin sorularını yanıtlıyor. “Sevindirici haberler alıyoruz” diyor. Gazetecilere bir de müjdesi vardı Şahin’in. Tepede bir çadır açılacak, sahra tuvaleti kurulacak ve gazetecilerin su ihtiyacı karşılanacak.

Burada her şey biraz tuhaf gelişiyor.  Türkiye’nin Suriye politikasındaki tuhaflıkları irdelemeyi işin uzmanlarına bırakarak, herkesin sorduğu şu soruyu bir de ben sormak isterim. Minbic’i Suriye Demokratik Güçleri ile koalisyon uçaklarına karşı 73 gün savunan IŞİD, Cerablus’u neden hiç savunmadı? İki yıl boyunca boşuna mı kazdı hendekleri? Mayınları Cerablus'u bırakıp kaçmak için mi döşedi?