YAZARLAR

Türkiye tahtırevallisi

14 Haziran, özellikle Türkiye için, gerek Biden-Erdoğan ve Mitsotakis-Erdoğan buluşması gerekse de “Pekervari” durumlar bakımından enteresan bir dönüm noktası...

Hiç şaşmayan bir denge var: Türkiye’nin iç politikası karışınca ve gerilince, dış politikası dengeleniyor. Dış politikasında ipler gerilince, iç politikasında göreceli bir “sessizlik” yaşanıyor. “Tahterevalli” politikada, iç inerken dış tansiyon çıkıyor; iç tansiyon yükselirken dış iniyor.

Sedat Peker “fenomeni” iç politikada “sessiz bir sarsıntıya” neden olurken, dış politikada birden ilişkiler “süt liman” oluverdi.

Sedat Peker konusu için “sessiz sarsıntı” diyorum çünkü, evlerin içinde, toplumda, hatta haberlerde konuşulsa bile görünürde şu anlık somut bir etkisi yok. Kimse görevinden olmadı, istifini de pek bozmadı. Kuşkusuz, Peker’in ifşaatlarının etkisi, sessiz sedasız da olsa bir depreme neden oluyor. Açıkça hissedilir depremin olması öncesi fay hattının hareketlenmesi gibi bir durum bu...

Sedat Peker, fay hattını çatırdatan bir katalizör; siyasette kimyasal tepkimenin olmasını veya hızının değişmesini sağlayan, katalitik etkiye yol açan madde gibi bir nevi. Şu an için, Peker videolarının yarattığı sessiz depremle, Ankara’da bürokraside sadakatlerin gözden geçirildiği bir noktadayız. Bazı isimlerin fazlasıyla şaibeli hale gelmesiyle, sadece Ankara’daki değil Türkiye’deki her türlü bürokrat, emirlere gözü kapalı itaat etmeden önce bir “acaba” der artık.

14 Haziran her bakımdan kritik bir tarih: Peker’in “helalleşme videosu” ötesinde dış politikada bazı konular netliğe kavuşacak.

Brüksel’deki NATO Zirvesi’nde Cumhurbaşkanı Erdoğan ve ABD Başkanı Biden’ın görüşmesi, elbette bu ilişkilerde neyin ne olacağını belirleyecek bir dönüm noktası olacak.

NATO Zirvesi’ndeki bir diğer kritik görüşme, Yunanistan Başbakanı Kyriakos Mitsotakis ve Erdoğan arasında...

'KUCAKLAŞMA DİPLOMASİSİ' Mİ?

Elbette, Biden-Erdoğan görüşmesinin; Yunanistan-Türkiye’nin son 2 yıldır en yüksek seviyede temasının seyrine etkisi olur. Ama, 2021 yazında Atina ve Ankara’nın en büyük arabulucusunun “turizm” olacağı yadsınamaz.

Diğer bir deyişle, Yunanistan ve Türkiye arasındaki, ABD ve diğer tüm taraflardan güçlü arabulucu, ekonomik kriz etkisiyle feda edilemez hale gelen turizm gelirleri.

Atina ve Ankara arasında, bu yazlığına da olsa, ekonomik çıkarlarını korumak ve turizmi olduğundan da bitmiş hale getirmemek gibi ortak hedefler var. Bu hedefler kısa vadeli de olsa, Yunanistan ve Türkiye arasına, şimdilik uzlaşma değil ama “gerilimsizlik” getirebilir.

Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun 30-31 Mayıs’taki Yunanistan ziyaretinde, iki ülke arasında imzalanan 25 maddelik mutabakatın şu an için en pratik biçimde hayata geçebilecek önemli maddesi, iki ülkenin de karşılıklı tanıyacağı “aşı sertifikası” ile ziyarete izin vereni. “Aşı maddesinin” öngördüğü karardan önce, Yunanistan’ın sınırları, dünya genelinden Ruanda’nın da aralarında bulunduğu 53 ülkeye açılmıştı; Türkiye ise, kapıların kapalı olduğu tek komşu ve çevre ülke idi.

Aşı mutabakatından öte, Çavuşoğlu ve Yunanistan Dışişleri Bakanı Nikos Dendias’ın ziyaret esnasında çeşitli kereler sarmaşdolaş olması ise, Yunanistan ile Türkiye arasında kaydedilen ayrı bir “ilerleme” idi. Tipik Türkiye-Yunanistan halleri olarak, kişisel ilişkilerde bir kanlı bıçaklı bir can diğer kuzu sarması durumlarımız, bakanlar nezdinde de yaşanıyor.

Çavuşoğlu, Dendias ile Atina’da Akropol’de akşam yemeği yiyecekleri lokantaya adım atmadan önce de öyle bir dostane kucaklaştı ki; bu iki bakan daha Nisan ortası kameralar önünde kavgaya tutuştu asla demezdiniz. Yunanistan medyasından bu samimiyetin sebebi ve “kucaklaşma diplomasisine” geçilip geçilmediği sorulduğunda ise Dendias, Çavuşoğlu ile 2003’ten beri dost olduğunu söylüyor. Ülkeler arası itilafa neden olan politik duruşlarda da henüz bir değişiklik olmadığını da sözlerine ekliyor.

YUNANİSTAN İÇİN ALMANYA İLE GERİLİM ZAMANI

Nasıl Türkiye politikasında “içte gerilim dışta sükunet” ve tersi denkleme dayalı bir tahtırevalli varsa; Yunanistan’da da “Türkiye ile sükunet, Almanya’ya asabiyet” gibi bir tahtırevalli dengesi inip çıkıyor. Ne zaman Türkiye’ye yönelik tansiyon düşse, bu sefer negatif algı Almanya üzerine toplanıyor.

Şimdi de Atina’nın negatifliği (yine) Almanya’ya yöneldi. Bunun sebebi de 23 Haziran’da Berlin’de gerçekleşecek Libya konulu zirveye Türkiye’nin çağrılıp, Yunanistan’ın çağrılmaması...

Berlin’in Libya Zirvesi, 19 Ocak 2021’de yine Almanya’nın ev sahipliğinde gerçekleşen toplantının 2. turu niteliğinde. Yunanistan, ilk toplantıya da davet edilmemişti.

Almanya’nın ilk toplantısına, Libya’daki tüm taraflarla beraber; ABD, Britanya, Çin, Rusya, İtalya, Cezayir, Birleşik Arap Emirlikleri, Kongo, Türkiye ve Fransa’nın davet edilmesine karşılık Yunanistan’ın dışarıda bırakılması, o zaman da Atina nezdinde krize neden olmuştu. Almanya ise, Yunanistan’ın diplomatik sitemlerine, Atina’nın davet edilmemesinin “kamuoyu önünde açıklanamayacak sebepleri olduğunu” öne sürmüştü. Hakikaten de Almanya Dışişleri Bakanlığı’nın başından savmak için yaptığı açıklamalar gibisi de yok diplomasi çevrelerinde...Bu sefer de yine Atina’nın aynı minvaldeki sitemlerine, “sadece ilk toplantıya çağırdıklarımızı çağırdık” demekle yetindiler.

Yunanistan ile Türkiye arasındaki “kucaklaşma” bakalım nereye kadar sürecek? Tahtırevalliler, iki tarafta nasıl inip çıkacak...

14 Haziran, özellikle Türkiye için, gerek Biden-Erdoğan ve Mitsotakis-Erdoğan buluşması gerekse de “Pekervari” durumlar bakımından enteresan bir dönüm noktası. Ardından da 23 Haziran da Libya Zirvesi’nden sonuç çıkmasından çok, Almanya ile ilişkilerin Şansölye Angela Merkel’in emekliye ayrılmasına değin ilişkilerin seyri bakımından ilginç bir tarih.

Enteresan bir Haziran bizi bekliyor.


Sezin Öney Kimdir?

Gazeteci ve siyaset bilimci. Yeşil ve çevreci olmak hayatının odağındadır. Uluslararası ilişkiler, tarih, siyaset bilimi, milliyetçilik çalışmaları ve çatışma çözümü ve analizi üzerine Türkiye’nin yanısıra, ABD’de ve Avrupa’da birçok üniversitede eğitim görmüştür. Dil hakları, uluslararası hukukta kendi kaderini tayin hakkı ve 2010’dan beri de ağırlıklı olarak, popülizm üzerine çalışmaktadır. Gazetecilik çalışmalarında, Avrupa Birliği ve Avrupa siyaseti üzerine odaklanmaktadır. Son yıllarda, kamuoyu araştırmaları üzerine branşlaşmaya başlamıştır. Orta ve Doğu Avrupa tarihi, politikası da ilgi alanları arasındadır. Budapeşte ve Selanik ile beraber İstanbul-Ankara-İzmir’de ikamet etmektedir. Duvar English’te de yazmaktadır.