Türkiye İşçi Partisi’nin potansiyeli ve ihtimaller

Belki de tek haneli bir yüzdeyle başlanan seçim deneyimi bir başarısızlıktan ziyade, Türkiye solunun ana akıma kalıcı girişinin ilk adımı olabilir.

Google Haberlere Abone ol

DOĞUKAN DEMİRCİOĞLU & S. ALPER ORHAN

Türkiye İşçi Partisi'nin son zamanlarda yarattığı ilgi, haklı olarak, olumlu olumsuz farklı yorum ve analizleri de beraberinde getiriyor. Çeşitli karşılaştırmalar, değişik beklentiler veya baştan TİP’e mutlak mağlubiyet veya galibiyet biçen düşünceler mevcut. Roj Girasun’un Perspektif Online ve Selim Sazak’ın Foreign Policy’de yayımlanan yazıları bu tartışmanın güzel örnekleri aslında Türkiye’deki kamusal tartışma kültürünün düştüğü hali düşünürsek TİP ve geleceğinin bu kadar aktif konuşulması oldukça önemli. Bu yazıdaki amacımız da tartışmayı genişletmek ve farklı açılar sunmak; ayrıca hem parti yöneticileri hem de üyeleri bu tartışmalarla partinin potansiyelini, eksiklerini net bir şekilde görebilir ve bu konuların üzerine düşebilir.

Elbette TİP’e yöneltilen yorumlardan, hatta eleştirilerden bazıları oldukça tanıdık ve kısmen anlaşılabilir. Bu eleştiriler kabaca Türkiye’deki sol/sosyalist hareketlerin seçimlerde tekrarlanan başarısızlıkları, “kendi kitlelerine” dahi ulaşmaktaki yetersizlikleri ve işin “hep sloganlarda kalması” biçiminde beliriyor. Kimi yorumların doğruluğunu kabul etmekle beraber tarihin tekerrürden ibaret olmadığı ve çıkarılabilecek derslerin faydalı olabileceği notunu da düşmeliyiz.

Öncelikle Türkiye’deki mevcut seçim sistemini değerlendirmekte fayda var. Seçim barajı kağıt üzerinde mevcut olsa dahi bu baraj ittifaklar sayesinde fiilen ortadan kalkmış durumda. Üstelik oylar hem parti hem de ittifak adına sayıldığından, ittifaklar içinde “boşa atılmış oy” kavramı da geçerliliğini kaybediyor. Dolayısıyla, TİP’i geçmiş deneyimlerden ayıran ve karşılaştırmaları eksik hale getiren en büyük çevresel faktör değişen seçim sistemidir. Bu durumun TİP’e (ve diğer görece küçük partilere) avantaj sağladığını kabul etmek gerek. Elbette, iktidarın da Türkiye tarihinde bolca yaşandığı üzere, seçim sistemini “gerek görülmesi” üzerine kendine avantajlı hale getirebileceği gerçeğini göz ardı edemeyiz. Yine de mevcut seçim sisteminin sağladığı şartları kullanarak aktif bir siyaset yürütmek ve toplum karşısında gerçekçi ve makul, seçimlerde adından söz ettirebilecek bir parti haline gelmek mümkün. Düzgün işleyen demokrasilerde farklı hareketlerin, partilerin kendine yer açabilmesi ve bunu adım adım yapması siyasetin olağan akışındadır. TİP’in ayakları üzerinde durmaya başladıktan hemen sonra sağlam fakat acele etmeden adımlar atması, tabanını ve seçmen kitlesini böyle büyütmesi elbette daha sağlıklı olacaktır. Mevcut sistemin böyle bir fırsat sağlaması da TİP’in potansiyelini pekala güçlendirmektedir.

Bu noktada HDP ile kurulan ittifakın, TİP milletvekillerinin Meclis'e ilk olarak HDP listelerinden girmesine ve HDP’nin Türkiye soluna açtığı alana değinmek şart. TİP’i bu noktada HDP’nin sosyalist sol ile kurduğu iş birliğine bir alternatif veya rakip yerine, kendi ayakları üzerinde durmaya başlayan ancak aynı saflarda yer alan bir hareket olarak görebiliriz. Zira TİP milletvekillerinin yaptığı açıklamalar da partinin HDP’nin karşısında yer alma gibi herhangi bir niyeti olmadığını gösteriyor. Ayrıca HDP’nin kriminalleştirildiği, her yönden baskıya uğradığı ve siyaseten sıkıştırıldığı bu ortamda, Türkiye solunun ana akım siyasette varlık gösterebilmesi ülke siyaseti için pekâlâ yeni imkanlar ve alanlar sunabilir. Belki de böylelikle, her iki hareket de uzun zamandır ulaşamadığı ve belki de normal şartlar altında ulaşamayacağı kesimlere dokunmayı başaracaktır.

Elbette TİP henüz yolun başında. Ancak Avrupa’daki örneklerine baktığımızda, ana akımda yer alan, toplumda karşılığı olan ve bunu anlamlı bir seçim sonucuna dönüştürebilen bir radikal sol partinin nasıl bir yol izlemesi gerektiğini görmek mümkün. Podemos’un kurucularından Íñigo Errejón meseleyi oldukça net özetliyor: “Toplum sadece destansı söylemler ve miting değil, güvence ve (elle tutulur) politikalar istiyor”(1). Bu açıdan TİP’i ‘başarıya’ ulaştıracak adımları üç başlık altında toplayabiliriz:

•    Emek ve işçi sınıfı mücadelesinin yanında genç ve eğitimli kesimlere, kadınlara, LGBTİQ+ bireylere ulaşabilmesi, çevre mücadelesinde yer alabilmesi ve Türkiye’deki ilerici kesimi temsil etmeye aday olarak, HDP’yi Kürtlerin partisi, CHP’yi de fazla merkez bulan seçmen için makul bir seçenek olması.

•    Şu ana kadar TİP’in adının duyulmasında önemli ölçüde etkisi olan agresif muhalefetin yanı sıra, makul çizgiler dahilinde diğer muhalefet partileriyle beraber çalışabileceğini göstermesi ve bir sonraki dönem için kendi ayakları üzerinde durabilen, etkili ve yapıcı bir aktör olma niyetini ortaya koyması.

•    Sosyalist solun değer ve görüşlerinden yola çıkarak, gerçek problemlere somut öneriler, projeler ve pozisyonlar üretebilmesi. Bu noktada TİP’in müzmin muhalefet partisinden öteye geçmesi, siyasetin dokunabildiği her alanda söyleyecek somut bir pozisyonunun olması gerekli. Vergiden çevreye, eğitimden kadın haklarına, laiklikten işçi haklarına kadar, TİP ülke sorunlarına radikal ancak makul çözümler üretmeli ve Avrupa’da ana akım radikal sol partilerin “yönetime aday” olmasından dersler çıkarmalı.(2) “Ne istiyoruz?” sorusunu “nasıl yapacağız?” takip etmeli ve cevaplar TİP’in hedef kitlesi nezdinde inandırıcı ve uygulanabilir olmalı. Belirtmekte de fayda var, ana akım kavramı ile işaret edilen konsept ve örnekler merkez veya düzen siyasetini değil, toplumda karşılık ve hatırı sayılır siyasi etki sahibi olmayı ve geniş kitleleri kazanabilmeyi betimliyor. Bu kitleleri radikal bir program etrafında birleştirerek, bugünün düzen siyasetini dönüştürmeyi, ana akımı yeniden tanımlamayı hedeflemeli.

Partiler tek başlarına, izole halde varlık gösteren oluşumlar değildirler. “Parti sistemi” diye adlandırılan bir “ekosistemde” yer alırlar ve her aktörün hamlesi, hareketi, pozisyon değişimi, ideolojik dönüşümü, diğer aktörleri derinden etkiler. Habitatlarındaki değişim, partileri de değişmeye, boşlukları doldurmaya teşvik eder. Bu noktada CHP’nin merkez-sağı çekebilmek adına yaptığı hamleleri ve partinin siyaseten yaşadığı dönüşümü göz ardı edemeyiz. Bu değişimin iyi ya da kötü, doğru veya yanlış olduğunu değerlendirmek bu yazının konusu değil. Ancak CHP’nin merkez soldan, merkeze ilerleyişi de Türkiye solunda bir boşluk yaratırken, ciddi bir kesim seçmenin bu değişimden rahatsız olduğunu görmek de mümkün. Kendini sosyalist, sosyal demokrat veya geniş anlamda solda gören kesimlerin, CHP’den duyduğu rahatsızlık sebebiyle TİP’i bir alternatif olarak görmesi bu bakımdan şaşırtıcı değil. TİP’in radikal ve somut politikalara vurgu yapması, ekonomiyle ilgili meselelerde elle tutulur çözümler üretmesi, bunun yanında seçmene uygulanması mümkün bir vizyon sunabilmesi, CHP’nin merkeze kaymasından rahatsız seçmenini çekmesini kolaylaştıracaktır. 

Merkeze kayan sosyal demokrat partilerin yarattığı boşluğu dolduran radikal sol parti olgusu aslında Avrupa’da fazlasıyla yaygın; Portekiz’de Bloco de Esquerda, Fransa’da La France Insoumise, Danimarka’da Enhedslisten ve niceleri, “sağcılaşan” merkez solun bıraktığı boşluğu doldurma amacıyla ana akımda kendilerine yer açtılar ve etkili siyasi aktörler haline geldiler, en azından bu yönde çaba harcıyorlar (3). Radikal solun, merkez solun yerini doldurmaya çalışması başlı başına ilginç ve araştırmaya değer bir konu. Bu açıdan TİP somut ve yapıcı politikalar ile belli çizgiler dahilinde mutabakata açık pozisyonlar üretebilirse Türkiye’de başarılı ve geçerli bir siyasi aktör olması için önünde bir alan mevcut. Aslında bu CHP ve muhalefetin de yararına... Bu değişimden rahatsız ve belki de umutsuzluğa kapılan kesimler için TİP’in varlığı, CHP’nin merkeze kayma stratejisini devam ettirmesini ve farklı renklerle siyasi katılımın da aynı anda artmasını sağlayabilir. TİP’in geniş kitlelere hitap etmesi, seçmen katılımı düşmeden, muhalefet bloğunun güçlenmesi hem TİP hem de CHP’nin farklı kaynaklarla büyümesi demek. Hem Ahmet Şık hem de Sera Kadıgil’in TİP’e katılırken takındıkları tutum da önemli; iki milletvekili de eski partilerine cephe almak yerine işbirliğini ve yoldaşlığı öne çıkarıyor ve bir nevi yukarıda bahsedilen boşluğa dem vuruyorlar.

Peki, TİP toplumda hangi kitlelere dayanabilir, kimden oy alabilir? Öncelikle 1960'lar ile günümüzü hakkaniyetle karşılaştıracaksak, yıllar içinde toplumda ve siyasette yaşanan değişimleri atlamak, bizi yanlış noktalara götürecektir. Türkiye solunun geçmişte işçilerle kurduğu güçlü bağların günümüzde zayıfladığı, sokakta ne kadar etkisi olduğu elbette tartışmaya açık. Ancak güncel örnekleriyle karşılaştırıldığında, TİP hem işçi sınıfıyla bağını güçlendirip hem de toplumsal muhalefeti besleyen kesimleri kazanmaya çalışabilir. Kadın hareketi, LGBTİQ+ mücadelesi, öğrenci grupları, üniversiteler, işsizler, güvencesiz çalışanlar ve daha niceleri bu listeye eklenebilir. Bu kesimlerin ortak paydası sayılabilecek grup ise eğitimli, şehirli, ekonomik anlamda eşitlik ve adalet isteyen ve sosyokültürel açıdan her türlü tahakküme karşı çıkan gençler. Bu grupların CHP ve diğer muhalefet partilerini yetersiz veya fazla merkezi bulmalarına karşılık, TİP’in zaman zaman taviz vermez ve sert muhalefeti bir çekim noktası olacaktır. Ancak, bu çekim gücünün de somut politikalar ve ülke için bir vizyon olmadan, tek başına yeterli olmayacağını da belirtmek şart. Bu açıdan TİP’in önünde açık bir alan mevcut: radikal solun Türkiye adına önerebileceği, uygulayabileceği onlarca siyaset var. Radikal vergi reformundan, yolsuzluğa, çalışma şartlarının düzenlenmesinden sendikalaşma haklarına, kamu hizmetlerine ulaşım, iş yeri demokrasisi, fırsat eşitliği ve kamulaştırma programlarından, gençlik için hazırlanmış kooperatif projelerine, Türkiye’nin kronikleşmiş derin sorunlarına, radikal, somut ve bir o kadar da makul çözümler bulabilirler. Ayrıca TİP’in bu kesimlere ulaşabilmesi ve onların oyunu çekebilmesi, üstüne koyabileceği ve siyasetini daha geniş kitlelere ulaştırabileceği bir tabana da sahip olması anlamına gelecektir. Bu açıdan, belki de tek haneli bir yüzdeyle başlanan seçim deneyimi bir başarısızlıktan ziyade, Türkiye solunun ana akıma kalıcı girişinin ilk adımı olabilir.

Dünyada da Türkiye'de de yakıcı sorunlar var. Geleneksel partiler geriden geliyor ve bugünün sorunlarını okumakta yetersiz. Eski siyaset anlayışına hapsolmuş ve arkaik pratiklere sıkışmış haldeler. TİP, diğer ülkelerde de yükselen hareketler gibi bugünün yakıcı sorunları için dönüştürücü bir siyaset anlayışı sunmak amacıyla harekete geçmeli. Aslında sadece seçmen pusulasındaki bir diğer seçenekten fazlasına, başka partilerin cevap veremediği sorunları çözmeye aday bir hareket haline gelme şansına sahip. Bunu başarmak için de tam da bugünün dinozorlaşmış siyasetinin ötesine geçmeyi arzulayan, bugünün sorunlarını konuşmak ve onlara radikal çözümler aramaktan çekinmeyen dönüştürücü bir siyaset anlayışıyla yola çıkmalı.

Türkiye İşçi Partisi’nin atması gereken çok adım var ve elbette henüz yolun başında. Henüz TİP’i başarılı ilan etmek ve iktidarı kazanmasına ramak kalmış gibi davranmak için fazlasıyla erken. Aynı zamanda, Türkiye solunun geçmiş deneyimleriyle birebir kıyas yaparak potansiyel yerine sınırları, olumlu ihtimaller yerine aksilikleri öne çıkarmak için de öyle. Ana akımda kendine güçlü yer edinen ve değişim için çabalayan Avrupa solundan, değişen Türkiye’den ve dinamik, kararlı ve tahakküme karşı durmaya çabalayan emekçilerden ve gençlikten Türkiye solunun alacağı çok ders var. Belki de Türkiye için sol siyasetin ne olduğunu değil de ne olacağını düşünmenin tam zamanı.

(1)- Zarzalejos, Javier. "Populism in Spain: an analysis of Podemos." European View 15, no. 2 (2016): 183-191.
(2)- Katsourides, Yiannos. Radical left parties in government: The cases of SYRIZA and AKEL. Springer, 2016. & Charalambous, Giorgos, and Gregoris Ioannou. Left Radicalism and Populism in Europe. Routledge, 2019.
(3)- March, Luke. Radical left parties in Europe. Routledge, 2012. & Katsambekis, Giorgos, and Alexandros Kioupkiolis. The populist radical left in Europe. Routledge, 2019.