Turizmin marjinal çocuğu: Arkeoloji turları

Profesyonel Turist Rehberi Murat Gün ile Türkiye’ye yönelik arkeoloji turlarını konuştuk. Gün, "Ülkemizde genel olarak kültür turlarına ve özel olarak da arkeoloji turlarına olan ilgi –konunun ekonomik boyutundan da bağımsız olarak- kültürel altyapıdan beklenenin de altında" dedi.

Murat Gün
Google Haberlere Abone ol

İZMİR - Antik çağlardan günümüze seyahat, insanlık için en çok merak uyandıran konulardan biri oldu. Yüzyıllar boyu insanlar, değişik nedenler ve amaçlarla yola çıktı.

Günümüzde de turizm olgusu önemli bir endüstri alanı. Ancak son 20 yılda bir artış gösterse de Türkiye’deki acenteler talebin olmadığı ön görüsüyle çoğunlukla arkeoloji turları düzenlemeye yönelmiyor.

Peki, yabancı turistler Türkiye’ye yönelik arkeoloji turlarına ilgi duyuyorlar mı? Yerli turistlerin arkeoloji turlarına ilgisi niçin beklenenin altında? Pandemi kaynaklı kaygılar, doğa ile iç içe olan bu tür turların şansını artırabilir mi? Tematik arkeoloji turları konsepti hazırlayan Academic Tour’un rehberlerinden, Profesyonel Turist Rehberi Murat Gün sorularımızı cevapladı.

Ülkemizde genel olarak kültür turlarına ve özel olarak da arkeoloji turlarına olan ilginin kültürel altyapıdan beklenenin altında olduğunu söyleyen Gün, “Aslında ülkedeki sosyokültürel altyapı, bir kültürel etkinlik olarak, hele de kendi coğrafyasındaki arkeoloji turlarına, var olandan daha fazla bir ilgiyi gerektirecek noktadadır” diyor.

‘KÜLTÜREL HAZ, KÜLTÜREL ALTYAPI İSTER’

Türkiye’de yerli turistler deniz, kum ve güneş turizmine ilgi gösteriyor. Kültür ve arkeoloji turları ise sanki daha çok yabancı turistler tarafından tercih ediliyor. Bu konuda siz neler söylersiniz?

Yabancı turistlerin genel olarak kültür turlarına ve özel olarak da arkeoloji turlarına ilgi gösterdiği yönündeki tespite büyük ölçüde ben de katılıyor ve bunun yorumlanmaya muhtaç olduğunu düşünüyorum.

Stendhal Sendromu’nu biliyorsunuzdur. Fransız yazar Stendhal, 1817 yılında Floransa’da Santa Croce Bazilikası’nı ziyaret eder. Orada Giotto'nun fresklerini gördüğünde yaşadıklarını kaleme alır. Kalp atışı hızlanmış, başı dönmüş ve kendini kötü hissetmiş, bayılacak gibi olmuştur. 1979 yılında bir İtalyan psikiyatrist kentin ziyaretçileri üzerinde yaptığı uzun gözlemlerden sonra, bunu bir sendrom olarak tanımlamıştır. Yüksek derecede sanat eserleri karşısında hissedilen bu türden psikosomatik bir “altüst” oluşu, bunu ilk betimleyen kişinin adıyla “Stendhal Sendromu” olarak adlandırmıştır. Floransa’da hastaneye başvuranlar arasında, haftada birkaç turiste “Stendhal Sendromu” teşhisi konulduğunu bir gazete haberinde okumuştum.

Entelektüellere has bir sendrom gibi görünüyor…

Biraz öyle bir boyutu var tabii. En azından belli bir altyapıyı gerektirdiğini söyleyebiliriz. Eğer biz –sözgelimi- Michelangelo’nun, “Davud” heykelini ilk kez turumuzun rehberinden duyuyorsak, o heykel ile sarmaş dolaş bile olsak bırakın sendromu, herhangi bir kültürel haz dahi yaşamayabiliriz. Yani demek istiyorum ki; kültürel içerikli herhangi bir etkinliğin bizdeki yankısı, bize bağlıdır. Kültürel haz, kültürel altyapı ister. Yani eğer sindirilmiş belli bir kültürel altyapı yoksa Davud Heykeli bizim için bir “mermer parçası” olabileceği gibi mesela Afrodisias da “taş” olabilir. Ancak şunu unutmayalım: Kültürel altyapı durağan değildir. Yavaş da olsa değişir. Fakat iyi beslenip gelişebileceği gibi, kötü beslenip, zayıflayabilir de…

‘BAZI ÜLKELERİN ZİYARETÇİLERİNİ SIKLIKLA GÖRMEMİZ TESADÜF DEĞİL’

Arkeoloji turlarına yönelik bir ilgiyi de bu bağlamda mı değerlendiriyorsunuz?

Kültürel birikimi, sadece arkeoloji değil, her türden kültürel etkinliğin itici gücü olarak değerlendiriyorum. Ama elbette yegâne belirleyici değil. Konumuz açısından ifade edecek olursak, kültür turu çok zengin bir içeriğe sahip genel bir kavram. Arkeolojisi, tarihi, dili, dini, sanatı, müziği, mutfağı, folkloru, dünü ve bugünü ile bir coğrafyayı genel olarak tanıtmayı amaçlayan turlar en yaygın biçimde yapılan kültür turlarıdır. Bunların her biri ayrı olarak da ele alınabilir ki bu şekilde yapılan tematik turlar da son yıllarda tüm dünyada belirgin bir artış göstermektedir. Yine bir kültür turu olarak, belli bir coğrafyanın antik tarihini ele alan arkeoloji turları yapabileceğiniz gibi, mutfağını konu alan gastronomi turları, ya da dini tarihini ele alan inanç turları da yapabilirsiniz. Tabii bu tür turlar daha özel ilgileri gerektirir ve bunlara olan talep, bahsettiğim bağlamda yapılan kültür turlarına kıyasla daha sınırlıdır.

Murat Gün

Yabancı turistler konusuna dönecek olursak; tematik bir tur olarak Türkiye’ye yönelik arkeoloji turlarına ilgi duyuyorlar mı?

Turistik destinasyon olarak –yabancı bir ülke gibi- uzak bir coğrafya söz konusu ise böyle tematik turlar daha az talep görür ve genellikle söz konusu coğrafyayı “biraz şundan, biraz bundan” şeklinde tüm yönleriyle tanıtmayı hedef alan turlar daha çok alıcı bulur. Ülkemizi ziyaret eden yabancı turistlerin de çok büyük çoğunluğu için durum budur. Yani arkeolojik içerikli ziyaretler birçok parametre ile belirlenen tur güzergâhında bulunan belli başlı noktaları içerir.

Yabancı turistlerin arkeoloji içerikli ziyaretlere yönelik ilgisinin de yine kültürel altyapı ile ilişkili olduğunu düşünüyorum. Bazı ülkelerin ziyaretçilerini antik kentlerde ya da müzelerde neredeyse hiç görmediğimiz gibi bazılarından gelenleri ise sıklıkla görüyoruz. Bunun bir “tesadüf” olamayacağı, söz konusu turistlerin ülkelerinin kültürel altyapısı ile ilişkili olduğu muhakkak. Elbette bu ilişki, yaşadığınız ülkenin kültürel zenginliklerinden bağımsızdır. Ülkeniz zengin bir kültürel mirasa sahip iken, siz bu miras ile orantılı bir kültürel altyapıya sahip olmayabilirsiniz. Tabii ki tersi de geçerlidir.

‘ARKEOLOJİ DE HIZDAN PAYINI ALARAK TURLARA GİREMİYOR’

Türkiye’den yabancı ülkelere yapılan turlarda da Türkiyeliler açısından durum aynı mı?

İşte tam da burada bir karşılaştırma yapabilir ve bundan elde edilecek verileri konumuz açısından değerlendirebiliriz. Türkiye’den yabancı ülkelere yapılan turlar da yine yabancı turistlerin ülkemize yönelik olarak yaptıklarına benzer bir yapıda. Yani çok boyutlu bir coğrafya tanıtımı tarzında ama arkeolojinin bu turlardaki yeri yok denecek kadar az. Türkiye’deki arkeolojik zenginliği başka ülkelerde pek de bulamadığımız gerçeği ile birlikte değerlendirildiğinde de durum değişmiyor. Öncelikle; maliyet ve satış fiyatı kaygıları ve de göstermelik bir içerik zenginliği rekabeti ile çok hızlı turlar yapılıyor. Birçok başka kültürel unsur gibi arkeoloji de bu hızdan payını alarak, turlara giremiyor. Genel olarak, kültürel içeriğin “tatil” programını ağırlaştıracağı yönündeki algı da acentelerin içerik belirlemesinde önemli rol oynuyor. Evet, Vatikan Meydanı’na kadar gelip, aralarında Michelangelo’nun başyapıtlarından Pieta’nın da bulunduğu sayısız sanat eserinin sergilendiği ve ücretsiz ziyaret edilen Snt. Peter Kilisesi’ne girmeyen müşterilerle de karşılaşıyoruz. Bu durumun, nihayetinde ekonomik bir faaliyet yürüten ve alıcı arayan acenteler tarafından turun içeriğini belirlerken dikkate alınmak zorunda olduğunu da anlıyorum. Kitlesel turlarda yüksek ilgi ile ilgisizlik birlikte gezmek durumundadır. Tam da bu nedenle dünyada ilgilere göre ayrışan tematik turlar artıyor.

Ancak konumuz açısından şunu belirtmeliyim ki; biz rehberler, Türkiyeli turistlerin de yabancı ülkelerde, arzın üzerinde bir arkeolojik içerik talebi olduğunu gözlemliyoruz. Ancak tur içeriğinin belirlenmesi çok boyutlu bir mesele ve müşterinin de bilinçlenmesini gerektirir. A acentesi, B acentesinin yarı fiyatına, iki katı ülke ve şehri programın içeriğini boşaltmadan gezdiremez. Öncelikle bunun kavranması gerekiyor.

‘SEYAHAT ACENTELERİ ÖNEMLİ BİR ROL OYNUYOR’

Peki, yerli turistlere dönecek olursak, içerideki durum nedir?

Yabancı turistler için söz konusu olan kültürel haz ile kültürel altyapı arasındaki korelasyon, tabii ki yerli turistler için de geçerli. Kültürel altyapının zenginleştirilmesi, birincil olarak turizm sektörünün meselesi değil. Bu alanda onun sonuçları yaşanır. Ancak naçizane benim gözlemim o yöndedir ki; ülkemizde genel olarak kültür turlarına ve özel olarak da arkeoloji turlarına olan ilgi –konunun ekonomik boyutundan da bağımsız olarak- kültürel altyapıdan beklenenin de altında. Yani aslında ülkedeki sosyokültürel altyapı, bir kültürel etkinlik olarak, hele de kendi coğrafyasındaki arkeoloji turlarına, var olandan daha fazla bir ilgiyi gerektirecek noktadadır.

Bu ilgi niçin beklenenin de altında?

Konunun çok boyutlu olduğu gerçeğini göz önünde bulundurarak, Turizm Bakanlığı’ndan turist rehberine kadar geniş bir silsileden oluşan arz kanadı ile ilişkili bazı nedenler olabilir.

Elbette bu düşüncem de gözlemlerimize dayanıyor. 2000’li yılların başlarından önce biz rehberler, yabancı gruplar ile yaptığımız ziyaretlerde, genel olarak kültürel tur destinasyonlarında yerli grupları pek göremezdik. Öyle ki; buralarda Türkçe anlatım duymak dikkatimizi çekerdi. Ancak ne olduysa 2000’li yılların başlarından itibaren yerli gruplar bu destinasyonlarda “aniden” görülmeye başladı. Kültürel altyapılar değişkendir ama öyle “ani” sıçramalar falan göstermezler. Arz kanadında doğru bir şeyler yapılmış olmalı ki var olan –aynı- kültürel altyapı, turizm alanında kendini daha çok gerçekleştirmeye başlamış olsun. Dolayısıyla da eğer tespitimiz doğruysa; yani kültür ve arkeoloji turlarına olan ilgi kültürel altyapıdan beklenenin de altında ise bunun nedenlerinin aranması gereken yerlerden biri de arz kanadında her derecedeki oyuncunun izlediği turizm politikalarıdır.

Yıllar önce bir Yunan grubu ile Kapadokya’daydım. Mustafapaşa’da eski bir Rum evinin ziyaretinden çıkıyorduk. Söz konusu ev o dönemin pek gözde dizisi “Asmalı Konak”ın çekimlerinde kullanılan ilk evdi ve yerli gruplar da bu nedenle sıkça ziyaret ederlerdi. Ziyaret çıkışında, yerli gruptan bir genç kadın, telefonda konuştuğu kişiye aynen şöyle söyledi: “Asmalı Konak turundayım. Bu arada Kapadokya’yı da geziyoruz”…

Dolayısıyla seyahat acentelerinin bu konuda sandıklarından daha önemli bir rol oynadığına inanıyorum. Kapadokya turunu “Asmalı Konak” turu olarak satmak ile sözgelimi Efes ören yeri ziyaretine, Efes Müzesi’ni eklemekten çekinmek, müşterinin kültürel altyapısına güvensizlikten kaynaklanan aynı kaygının ürünü. Evet, turizm de nihayetinde bir ekonomik faaliyet ve piyasaların kurallarına tabii. Temel bir piyasa kuralı olarak da talep arzı belirler. Ancak arzın da tüketici davranışlarını ve dolayısıyla talebi etkilediğini biliyoruz.

'TEMATİK ARKEOLOJİ TURLARINI BİR KONSEPT OLARAK İŞLEYECEĞİZ'

Rehberi olduğunuz Academic Tour’un tematik arkeoloji turları hazırladığını biliyoruz. Hem genel olarak hem de pandemi koşullarına bağlı olarak beklentileriniz nelerdir?

Öncelikle belirtmeliyim ki arkeolojik içerikli turlar, gerek Academic Tour gerekse başka acenteler tarafından zaten daha önce de defalarca yapılmış ve yapılmaktadır. Ancak yaygın olarak, genel bir kültür turunun özel bir içeriği olarak ele alınmaktadır. Arkeoloji turunu bağımsız ve tematik olarak ele almak da bizim icadımız değildir. Çok sınırlı da olsa, turizm sektörünün “marjinal çocuğu” olarak, bu da yapılmaktadır. Biz bunu bir adım öteye taşıyarak, tematik arkeoloji turlarını bir konsept olarak işlemeye karar verdik. Tüm ülke coğrafyasının antik tarihini, antik kentlerinin ve ilgili müzelerinin tarihsel bölgeler bazında, sistematik ziyaretleri ile tanıtmayı hedeflediğimiz bu konseptimize bir İzmir acentesi olarak, bölgemiz olan Batı Anadolu ile başladık. Bu çerçevede ve ilk etapta 18 değişik tur programı hazırladık.

Geçenlerde bir tarihçiden basit ve basitliği içinde çok güzel bir cümle okudum. “Yüzyıllar, binyıllar içinde değişen insan değil, teknolojidir” diyordu. Bir antik kentin içerisinde kendimizden bir şeyler görmek gerçekten doyumsuz bir haz. Temellerini gördüğümüz bir evin avlusunda iki bin yıl önce oynayan çocukların, içine çakıl taşı doldurularak, kilden yapılmış çıngıraklarının sesini ne kadar çok duyurabilirsek, bu doyumsuz hazzın o kadar çok alıcısı olacağına inanıyorum.

Pandemi koşulları bildiğiniz üzere en çok turizm sektörünü vurdu. Bu alandaki gelişmelere bağlı olarak eğer turizm yapabileceksek, pandeminin yarattığı kaygıların, sektörün bu “marjinal çocuğunu” engellemek bir yana destekleyebileceğini umuyorum. Yapısı gereği doğa ile iç içe olan bu tür turların sağlık açısından en az kaygı veren turizm faaliyetlerinden olacağını düşünüyorum.