Tuba Kumaş'tan öyküler: Gerçek ve gerçeküstü yan yana

Tuba Kumaş’ın kitabı 'Uç', İthaki Yayınları tarafından yayımlandı. Tim Burton’ın atmosferine benzer dünyalar vadeden metinlerde, klasik dramatik yapıya bağlı kalmayı reddeden fantastik bir yapı hakim.

Google Haberlere Abone ol

Ümit Aykut Aktaş

Tuba Kumaş’ın, çizimlerini Berk Öztürk’ün yapmış olduğu ilk öykü kitabı, 'Dünyanın Sonu Geldiğinde', 2017’de Doğan Kitap tarafından yayımlandı. Gotik, fantastik bir dünyadaki dışlanmış, farklı bedenlere sahip, kırılgan, görece ürkütücü çocukların hikâyelerini anlatıyordu Kumaş. Ceset Kız, Tekboynuz, Koca Kulak, Vampir çocuk, Hayalet, Işık Çocuk, Dört Göz, Sessiz Bebek ve diğerleri... 

Kumaş, Radyo-Televizyon bölümü ile DTCF Tiyatro bölümü, Dramatik Yazarlık Ana Sanat Dalı mezunu; çizgi film senaristliği ve tiyatro oyunlarında dramaturgluk yapıyor. 17. Tudem Edebiyat Ödülleri Resimli Kitap Yarışması’nda 'Gece Parlayan' adlı resimli öyküleriyle çizer Ahmet Uzun’la birlikte üçüncülük ödülünü ve Scognamillo anısına düzenlenen 2018 GİO Ödülleri'nde de 'Dünyanın Sonu Geldiğinde' kitabıyla Başarı Ödülünü kazanmıştı.

Kumaş'ın ikinci öykü kitabı 'Uç' ise İthaki Yayınları tarafından yayımlandı. 'Uç' okura Tim Burton’ın ihtişamlı atmosferine benzer dünyalar vadediyor. Öykülerde Ölü Gelin animasyonu, Makas Eller, Adams Ailesi, koca koca gözleriyle tanıdığımız çocukların ressamı Margaret Keane karakterlerine yakın canlıların yaşadığı bir coğrafyaya konuk oluyoruz.

Uç, Tuba Kumaş, 88 syf., İthaki Yayınları, 2021.

Kitaptaki ana izlekler, yok oluş ve yeniden inşa. Klasik dramatik yapıya bağlı kalmayı reddeden fantastik bir yapı hâkim metinlerde.

Tuba Kumaş, sözlerin değil, görüntülerin peşinden gitmeyi seviyor. İyi bir kısa öykü, söylenmemiş çok şey bırakmalı. Yazar, ikili koltukta oturuyorsa ayaklarını uzatmamalı, koltukta okuyucuya da yer ayırmalı. Tuba Kumaş 'Uç'ta okuyucusuna ferah bir alan ayırmış görünüyor ve çoğu yerde de bunu göstermemeyi tercih ediyor.

 Kumaş'ın öykülerde kullandığı sözcüklerin farklı bir tınısı var: “Gölge büyüdü, gıcırtılar çoğaldı. Camlar kırıldı.” “Kasırga beni görünce yönünü değiştirdi. Bulutlar dağıldı, güneş açtı. Rüzgâr dindi, dalgalar sakinleşti.” “Boğazımı, gözlerimi yakan tuzlu su, mucizelerin benim cinsim için olmadığını hatırlatıyor.”

'Uç',  Sine Ergün'ün 'Bazen Hayat'taki minimalist duruşunu, Birgül Oğuz'un 'Hah'ındaki sahici dertleri hatırlatıyor. Birbirine denk öyküler arasında 'Uyku', 'Akvaryum', 'Tırnaklar', 'Makas', 'Uç' ve 'Kabuk' öne çıkıyor.

UÇ'TAKİ BEDEN ALGISI

Öykülerdeki karakterlerin çıkmazları, dertleri, yaraları farklı farklı. Yazarın bir beden algısı olduğu görülüyor, hızla vücut formlarını bozuyor. Yine yazarın ifadesine göre güzelliğin yok olması da güzellik kadar büyüleyici... 

Spekülatif kurgu, Egon Schiele’den besleniyor. Tıpkı Schiele’nin bedenleri tekrar tekrar yaratması gibi eğilmiş bükülmüş, kırılgan, çoğu zaman hastalıklı bedenlerle karşılaşıyoruz. Gustav Klimt’in zengin, parıltılı paletinin aksine Schiele’nin daha solgun ama kendinden emin paletinin içindeyiz, zaman zaman da 'The Fall' filmindeki tablolardan fırlayıp adımımızı başka bir fantastik dünyaya atıyoruz.

'Uç'ta bir araya gelen öykülerde neredeyse hiç diyalog yok. Kumaş'ın senarist olmasına karşın öykülerinin diyalog barındırmaması şaşırtıcı. Yazarın çocuk öyküleri de yazıyor olmasının fantastik, büyülü gerçekçi, masalsı metinlere yakın duruşuna katkısı büyük olmalı. 

UÇ'TA LE GUİN VE ATWOOD GÖLGESİ

Uç'ta çoğunlukla gerçek ve gerçeküstü diz dize... Bazı bölümlerde Ursula Le Guin ve Margaret Atwood gölgeleri hissediliyor. Söz gelimi Thomas Bernhard'da olduğu gibi hırçın, asi ve sert bir dil yok ama görüntülerin zihnimize üşüştüğü ciddi bir başkaldırı var 'Uç'ta. Yazarın kullandığı metaforların, imgelerin, sembollerin gerçek hayattaki psikanalitik karşılıklarını bulabilecek çaba gösteren bir okura ihtiyaç duyduğu aşikâr.