Trump’ın zehirli ve ahlâk dışı küresel mirası

ABD Başkanı Donald Trump, dünyanın altını üstüne getirerek, arkasında gelişigüzel yıkım ve çatışma dolu bir iz bıraktı. Trump'ın cepheleştirici yaklaşımı, Atlantik ötesi ilişkileri baltaladı.

Google Haberlere Abone ol

Simon Tisdall

Donald Trump dünyaya ne kadar zarar verdi, bu zarar telafi edilebilir mi ve kalıcı anlamda bir şey başarabildi mi? 45'inci ABD Başkanı’nın bıraktığı miras incelendiğinde, bu pek de geleneksel bir başarı-başarısızlık değerlendirmesi olmayacaktır. Daha çok, arkasında gelişigüzel yıkım ve kırık dökük sloganlar bırakan huysuz hilekar bir filin izlerini takip etmek gibidir. Geçen haftaki çılgın özel af eğlentisi bunun bir örneğiydi.

GERİDE DOST BIRAKMADI

Önce büyük resme bakalım. Trump’ın, “Önce Amerika” gündemiyle birleşen cepheleştirici tutumu, Atlantik ötesi ilişkileri ve ABD’nin küresel liderliğini ciddi bir biçimde baltaladı. Joe Biden bunu düzelteceğini vaat ediyor, fakat bu kolay olmayacak. Fransız Emmanuel Macron, Avrupa özerkliği ve bütünleşme fikirlerini daha ileri götürmek için ABD içebakışından nemalandı. İngiltere, Macaristan ve Polonya liderleri, kendi siyasi amaçları için Trump’ı utanmazca göklere çıkardılar.

Trump’ın pek de üstü kapalı olmayan husumeti, en önemli Avrupalı müttefiki Almanya’da derin yaralar açtı. Mizojinist bir tona sahip bu bariz fobi, Berlin'in büyük üretim fazlası ve göreceli olarak da düşük savunma harcamalarıyla büyüdü. Almanya Başbakanı Angela Merkel’e fırsat buldukça inanılmaz kaba davrandı. Son Pew anketlerinden biri, Almanların sadece %34’ünün Amerika’yla olan ilişkilerin iyi durumda olduğunu düşündüklerini gösteriyor.

Uluslararası Stratejik Araştırmalar Enstitüsü’nün yeni analizine göre, 'Avrupa Birliği’ni açıkça küçümsemesi, Brexit’i sakınmadan desteklemesi ve AB liderlerine karşı kavgacı tavırları yüzünden Trump yönetimi sırasında Atlantik ötesi ilişkiler katlanarak kötüleşti'. Trump öncesinde görüş ayrılıklarının zaten var olduğu da analize ekleniyor. George W. Bush’un Irak savaşı, Avrupa’da hiç hoş karşılanmadı. Barack Obama’nın 'yönünü Asya'ya çevirmesi' eski dostlara sevilmediklerini düşündürdü.

BÜTÜN DENGELERİ ALT-ÜST ETTİ

Nato, Trump’ın yaptığı aralıksız eleştirileri ayakta tutmakla kalmadı, bazı açılardan temelindeki Rusya’yı caydırma amacı, doğu Avrupa’ya ve Baltık cumhuriyetlerine daha fazla ABD güçlerinin konuşlandırılmasıyla takviye edildi. Trump’ın Avrupalı müttefiklerinden daha fazla savunma harcamasını talep etmesi mantıksız değildi; fakat zorbalığı nedeniyle çok az bir değişim oldu.

Trump’ın stratejik değil de iş görme üzerinden düşünme alışkanlığı, Asya’da ve başka yerlerde korkunç etkilere yol açtı. Özellikle Kuzey Kore’yle yapılan yanlış anlaşılmış görüşmelerde olduğu gibi, Japonya ve Güney Kore gibi sadık müttefiklerine küçümseyici bir şekilde davrandı. Filipinler Devlet Başkanı Rodrigo Duterte gibi demagogları şımarttı, Pakistan’ı düşmanlaştırdı, Hindistan’la olan bağları geliştirmekte başarısız oldu.

ABD-Çin ilişkilerini zehirleyen şu andaki mevcut karşılıklı, şiddetli husumet, Trump’ın bıraktığı en sıkıntılı jeopolitik mirastır. 2017’den önce, az da olsa eski ve yeni süper güçlerin anlaşma yolları bulabilecekleri bir ihtimal vardı. Artık yok. Çin artık her türden Amerikalı için bir numaralı tehdit olarak görülüyor. Pekin’in agresif liderliği de hatalı. Fakat Trump’ın ticaret ve teknoloji savaşları, Tayvan’a yönelik gerilim politikası ve “Wuhan virüsü” retoriği her şeyi daha da kötü yaptı.

STRATEJİK HATALAR ZİNCİRİ

Biden, devam edecek gibi görünen Çin kavgasını benimsedi. Aynı zamanda Trump’ın Vladimir Putin’e karşı açıklanması zor uyumlu tavrının -Mueller raporunun ve hainlikle suçlanmasının arka planının- yol açtığı zararları da onarmak zorunda. Bu bilmece hâlâ çözülmeyi bekliyor. Bu, Trump’ın geçen hafta Rusya’nın son siber saldırısını önemsiz göstermesiyle tekrar su yüzüne çıktı.

Trump’ın dış politika sicilini değerlendirirken, destekçileri, İsrail’le Arap rejimleri arasında yeni bağlar kurulmasına aracılık yapmasına işaret ediyor: Görkemli adıyla ‘Abraham Anlaşmaları’. Eğer bu anlaşmalar daha geniş anlamda Filistin-İsrail çatışmasının çözümünü getirirse, ‘tarihsel’ başarı iddiaları nihai olarak onanacak. Trump’ın asıl katkısı, İsrailli seçmenlerin çoğunluğu tarafından karşı çıkılan, rüşvet iddiasıyla davası süren, aşırı sağcı Başbakan Benjamin Netenyahu’nun yerini sağlamlaştırmasına yardımcı olmasıydı.

Dünyadaki çatışma alanlarında Trump’ın Amerikası büyük oranda yoktu. 'Ebedi savaşları' sona erdireceğine söz verdi. Fakat Afganistan’daki barış çabaları onursuz bir geri çekilmeyi gözlerden sakladı. Suriye’de Kürt müttefiklerine ihanet etti, IŞİD’i vurduğu yalanını söyledi ve savaş alanını Beşar el-Esad’a, Rusya’ya ve Türkiye’ye bıraktı. İran nükler anlaşmasını bozarak çok tehlikeli bir sorunu son derece kötüleştirdi.

DEMOKRASİYİ DEĞİL OTOKRATLARI DESTEKLEDİ

Fox News yazarı Fred Fleitz gibi Trump hayranları, bu utanç verici ihmalkârlıkları tam tersinden okuyor. Fleitz’ın yazdığına göre, Trump “Amerikan liderliğini dünya sahnesindeki eski yerine kavuşturdu, küreselci yabancı seçkinlerin uyarılarının ötesinde Amerikan halkının çıkarlarını korudu, ülkemizi gereksiz savaşların dışında tuttu”. Öngörüsüne göre, Biden 'ABD egemenliğini Birleşmiş Milletler’e ve Avrupa’ya teslim edecek', Rusya ve Çin’in Amerika’yı 'ezip geçmesine izin verecek'.

Bu çarpık görüşlerden bir anlam çıkarmak zor. Kısacası Trump döneminden geriye büyük, çatallanmış bir açmaz miras kaldı. Trump iklim krizi ve çevre, Covid krizi, ırk ve cinsiyet eşitliği, yoksulluk ve açlığa karşı küresel mücadele, Birleşmiş Milletler konularında, genel olarak da çok taraflılık konusunda bir felaketti. Birbiriyle bağlantılı bir dünyada o bağlantıları kopardı.

Trump, Recep Tayyip Erdoğan, Mısır’ın diktatörü Abdel Fatih el-Sisi gibi otoriter 'güçlü adamları' ve Brezilyalı Jair Bolsonaro gibi serserileri teşvik etti. Suudi Arabistanlı Muhammed bin Salman ve Putin gibi otokratları şımarttı. Daha da kötüsü, söylediği yalanlar demokrasiye ve hukukun üstünlüğüne olan inancı, hem içeride hem dışarıda yıprattı. Yine de, uygun bir şekilde seçim yoluyla yenilgiye uğradı, yavaşça çekip gidiyor, düşmanlaştırmaya, bölmeye devam ediyor ve sağ kanat tarafından hâlâ rağbet görüyor.

Neden böyle olduğunu görmek belki zor değildir. Trump’ın kendine özgü ahlâksızlığı, en kötü insani içgüdülere hitap etti, her alçak önyargıyı onayladı, her aşağılık ve zalim düşünceyi affetti. Kör cahilliği, görmeyecek veya göremeyecek olanlarda yankı buluyor. Sahtelik her zaman hakikatten kolaydır. Bu nedenlerden dolayı Trump’ın küresel mirası Trumpçılıktır. Zehirli ve ahlâk dışı bir biçimde her yerde hazır ve nazır olacak, tehditkârlığını sürdürecektir.


 Yazının orjinali The Guardian sitesinden alınmıştır. (Çeviren: Serdar Aygün)