Trump, Taylor Swift ve MAGA: Kadınlara yönelik saldırılar devam ediyor
8 Mart’ın “Yakamadığınız cadıların torunlarıyız!” dövizini Taylor Swift’in “Look What You Made Me Do” şarkısı ile birlikte düşünürsek, "Canım, her seferinde ölüp ölüp dirildim ve bunu hep yapıyorum"
2024 Başkanlık Seçimleri sırasında Taylor Swift ve Donald Trump arasındaki tartışmayı “Kedili Kadınlar Trump’a Karşı” yazısında ele almıştım. Trump seçildikten sonra da ünlü ABD yıldızı Taylor Swift ile kelimenin tam anlamıyla uğraşmayı bırakacak gibi durmuyor. Öyle ki Swift Super Bowl’da taraftarlar tarafından yuhalanırken alaycı bir şekilde sosyal medyada onu hedef alıp, Swift’in MAGA hareketi tarafından affedilmediğini vurguladı. Libs of TikTok ve benzeri Trump yanlısı hesaplar ise "Trump, Super Bowl'da büyük alkışlar alırken, Taylor Swift yuhalanıyor. – Dünya iyileşiyor!" şeklinde içerikler üretti.
MAGA BİR 'İNCEL' HAREKETİ Mİ?
MAGA Hareketinin altını beyaz erkek merkezli bir söylem oluşturuyor. Bu söylem, geleneksel cinsiyet rollerini ve erkek egemenliğini yeniden pekiştirmeyi amaçlayan bir dil ve yaklaşım benimsemiş durumda. Trump ve onu destekleyen gruplar, özellikle beyaz erkeklerin toplumsal ve politik alandaki "haklarını" savunduklarını iddia ederken, kadınların, siyahilerin, hayvan hakları ile queer hakları savunucuları gibi marjinalleştirilmiş grupların haklarını kısıtlamayı normalleştirmeye çalışıyorlar. Bu durumu, özellikle kadınlara yönelik cinsiyetçi ifadelerin ve cinsiyet rollerine dair tehditkar söylemlerin yükselmesiyle daha da net bir şekilde görebiliyoruz. Öyle ki Stratejik Diyalog Enstitüsü - ISD 4-6 Kasım 2024 tarihleri arasında X (eski Twitter), TikTok, Facebook ve Reddit platformlarında kadınları hedef alan anlatıları izleyen bir çalışma yürüttü. Aşağılayıcı ve kadın düşmanı dil, seçimler öncesinde de Andre Tate gibi “manosfer” ve “incel” grupları içerisinde oldukça yaygınken, ISD’nin araştırmasına göre seçim sonrası son üç gün içinde bu tür etkinlikler daha da hız kazandı. ISD, bu anlatıların kadınları çevrimdışı taciz etmek için kullanıldığına dair artan raporlar aldığını, özellikle lise ve üniversite kampüslerinde bu tür olayların yaygınlaştığını gözlemledi. Bu içeriklerin içerisinde X platformunda "senin bedenin, benim seçimim" ve "mutfakta geri dön" ifadelerinin kullanımında yüzde 4.600'lük bir artış tespit edildi. 98 doğumlu sağ radikal görüşlere sahip podcaster Nicholas Fuentes, Donald Trump’ın başkanlık seçimindeki zaferinin ardından kadınlara "Senin bedenin, benim seçimim" diyerek kendince incelliğin zaferini ilan ederken bu paylaşımı, 91.2 milyon kez görüntülenerek en az 35.000 kişi tarafından yeniden paylaşıldı. Seçim sonuçları açıklanırken ise katıldığı canlı yayında benzer ifadeleri tekrarlarken şu sözleri de ekledi: “Biz bedenlerinizi kontrol ediyoruz. Ne oldu, beyler yine kazandı, tamam mı? Erkekler yine kazandı… Asla bir kadın başkan olmayacak. Bitti. Cam tavan mı? O tavan lanet olası tuğlalardan yapılmış.” Dahası bu tartışmalar Kamala Harris’in adaylığı konuşulurken kadınların seçme ve seçilme haklarının tartışılmaya başlandığı bir sosyal ağ dalgası da doğurdu. Bu bağlamda, MAGA hareketi, beyaz erkek egemenliğini yüceltmesi, ırkçılığı ve kadın haklarını yalnızca patriyarka çerçevesinde ele almasıyla, günümüzün incel hareketiyle örtüşen bir yapıya bürünmüştür.
SİYASETİN EN GÜÇLÜ YENİ SİLAHI: TROLLER
Trump’ın cinsiyetçi söylemlerini güçlendiren yalnızca patriyarka değil aynı zamanda sosyal medya trollerinin de desteği. 2016 Başkanlık Seçiminde sosyal ağların gücünü keşfeden Trump 2024 seçimlerinde teknokratlarla anlaşarak ortaklaşa bir seçim kampanyası yürüttü. Öyle ki Elon Musk seçim sonucunda Beyaz Saray’da Trump’a danışmanlık yapacak şekilde görevlendirildi. Taylor Swift’i hamile bırakmakla ilgili şakalar yapabilecek kadar ileri giden ve en az Andrew Tate gibi cinsiyetçi söylemleriyle tanınan Elon Musk, bu işbirliğiyle Trump’ın söylemlerine ve kampanyasına önemli bir destek sundu. Musk’ın çevrimiçi etkileşimleri ve troll kampanyaları, Trump’ın cinsiyetçi, mijozen tavırlarının daha da yayılmasına yol açtı. Musk’ın sosyal medya platformları üzerindeki etkisi, Trump’ın seçilme sürecini desteklemek ve kadın haklarına yönelik saldırıları pekiştirmek adına güçlü bir araç haline geldi. Bu ortam, kadınların toplumsal rollerini sınırlamayı amaçlayan söylemlerin daha da normalleşmesine neden oldu.
KİMDİR BU TROLLER?
Siyaset arenasında geleneksel propagandanın yerini giderek dijital manipülasyon ve sosyal medya stratejileri almaya başladı. Bu dönüşümün en önemli unsurlarından biri ise "troller" olarak adlandırılan organize sosyal medya hesapları ve kullanıcılarıdır. Troller, dezenformasyon yayarak, rakipleri itibarsızlaştırarak ve toplumda kutuplaşma yaratarak siyasi liderler ve hareketler için yeni bir güç kaynağına dönüşmüştür. Geleneksel medya organları, etik sınırlamalar ve habercilik ilkelerine bağlı kalmak zorundayken, trollerin hareket alanı çok daha geniştir. Bilgi kirliliği yaratma, sahte gündemler oluşturma ve kamuoyunu manipüle etme konusundaki etkinlikleri, siyasi aktörler için kritik bir avantaj sağlamaktadır. Trump, Bolsonaro ve Putin gibi liderler, sosyal medya trollerini kullanarak siyasi rakiplerine saldırmak, kendi destekçilerini mobilize etmek ve gündem belirlemek konusunda başarılı örnekler sunmuştur. Özellikle Elon Musk'ın X (eski Twitter) üzerindeki değişiklikleri, bu platformun troller için daha verimli bir alan haline gelmesine yol açmıştır. Trollerin en büyük silahlarından biri, "kötülüğün banalitesi" diyebileceğimiz bir olağanlaştırma stratejisiyle hareket etmeleridir. Aşırıcı, şiddet yanlısı ve nefret dolu söylemler, günlük sosyal medya kullanımının bir parçası haline getirildiğinde, zamanla toplumun algısında bir kayma yaşanmaktadır. Kadınların ve azınlıkların hedef alındığı cinsiyetçi, ırkçı ve nefret dolu kampanyalar, troller tarafından yönetilerek bir siyasi araca dönüştürülmektedir.
GENÇ ERKEKLER NEDEN TRUMP VE MUSK’I ÖRNEK ALIYOR?
Genç erkeklerin Trump ve Musk’ı örnek almasının temel nedeni, bu figürlerin güç, zenginlik ve bağımsızlık simgeleri olarak görülmeleri. Çünkü özellikle genç erkeklerden oluşan inceller, Trump ve Elon Musk’a özenerek güç ve zenginlik kazanmanın yollarını bu figürlerde buluyorlar. Yaptıkları etik dışı hiçbir hareketin sorumluluğunu almayan ve bununla ilgili cezalandırılmayan bu popülist zenginler neoliberal politikalar sebebiyle ekonomik sıkıntılar çeken gençlerin rol modelleri haline dönüşüyor. Gençler bu eşitsizliği yaratan sistemi sorgulamak yerine Trump ve Musk’ın işaret ettiği yolları izlemeyi tercih ediyorlar çünkü bu figürler, toplumsal normlara karşı çıkarak bireysel başarıyı ve güç kazanmayı sembolize ediyorlar. Yani, sistemin yarattığı eşitsizliğe karşı duydukları öfkeyi, sistemin kendisini değil, bu sistemi işleten figürlerin tavırlarını taklit ederek dışa vuruyorlar. Bu, onlara bir tür "aşkınlık" hissi veriyor; zenginlik ve güç yoluyla varoluşsal bir anlam buluyorlar. Ancak bu yaklaşım, aslında kadınları ve toplumsal olarak daha kırılgan grupları dışlayan, heteronormatif ve patriyarkal bir gücü yüceltmeye hizmet ediyor. Bu figürlere özenen genç erkekler, cinsiyetçi ve toplumsal olarak ayrımcı bir dilin etkisiyle, eşitlik ve adalet anlayışından saparak, kendi güdülerine ve kısa vadeli çıkarlarına odaklanıyorlar. Bu da, eşitsizliği derinleştiren ve kadın düşmanlığını normalleştiren bir kısır döngüye yol açıyor. Kısaca, Trump ve Musk arasındaki stratejik ortaklık, toplumsal cinsiyet eşitsizliğini pekiştiren bir söylem ve eylem ağını destekleyerek incellere başarının yolunun böyle düşünmekten geçtiğini gösteren de bir imaj çizmiş oldu.
PEKİ ŞİMDİ NE OLACAK?
Faşist Mussolini rejiminde hayatının büyük çoğunluğunu hapishanede geçiren ünlü İtalyan düşünür Gramsci’ye göre hegemonya, yalnızca devletin baskıcı aygıtlarıyla değil, aynı zamanda sivil toplumda üretilen rıza mekanizmalarıyla da sağlanır. Bu bağlamda Trump’ın söylemleri ve Musk’ın sosyal ağlar üzerindeki gücü kadın düşmanlığını ve ataerkil değerleri meşrulaştıran bir kültürel hegemonya üretme stratejisi olarak görülebilir. Ancak Gramsci’nin hegemonya kavramı, yalnızca tahakküm süreçlerini değil, aynı zamanda karşı-hegemonik mücadeleleri de kapsar. Taylor Swift’in Trump karşıtı duruşu, feminist ve queer hareketlerin bu ideolojik saldırıya karşı geliştirdiği kültürel direnişin bir parçası olarak görülebilir. Dahası Trump’ın Swift’in yuhalanmasına sevindiği Super Bowl’da sahne alan Kendrick Lamar, Serena Williams ve Uncle Sam rolünde Samuel L. Jackson ile hazırladığı şovunda, Trump’ın siyahilere karşı ırkçılığının ve cinsiyetçiliğinin karşısında duran bir performans da sergilemiştir. Bu gibi politik bilince sahip popüler kültür figürlerinin, kadın hakları ve demokratik değerleri savunan mesajlar vermesi, Trump’ın inşa etmeye çalıştığı hegemonik anlatıya karşı alternatif bir direniş anlatısı da oluşturuyor. Bu noktada kritik soru ise şu: Trump’ın kadın düşmanı söylemi yeni bir hegemonik düzen mi yaratıyor, yoksa feminist hareketler ve kültürel direniş, bu süreci tersine çevirebilir mi?

Gramsci’nin perspektifinden bakıldığında, hegemonya hiçbir zaman tam anlamıyla tamamlanmış bir proje değildir; sürekli olarak mücadele ve yeniden şekillenme sürecindedir. Dolayısıyla Trump’ın zaferiyle yükselen kadın düşmanlığına karşı, toplumsal hareketlerin ve kültürel figürlerin direnişi, hegemonik yapının dönüşmesini sağlayabilir. Bu yeni dönemde kadınlar ve queer topluluklar, kazanılmış haklarını savunmak ve geri adım atmamak için her zamankinden daha örgütlü ve kararlı hareket etmek zorundalar. Bu bağlamda 8 Mart’ın popüler dövizlerinden “Yakamadığınız cadıların torunlarıyız!” tınısını Taylor Swift’in “Look What You Made Me Do” şarkısı ile birlikte düşünerek bu yazıyı sonlandırmak yerinde olacaktır: "Canım, her seferinde ölüp ölüp dirildim ve bunu sürekli yapıyorum!